- 4644 Okunma
- 23 Yorum
- 0 Beğeni
TECAVÜZ
Meltem, aynanın karşına geçip, gece karası saçlarını okşarcasına taramaya başladı. Aynadaki yüzünü incelerken, “Hiç fena değilim; hatta güzel bile sayılırım” diye düşünüyordu. Taradığı saçları omzunun üzerinden savruluyordu. Aynanın karşısında bir kez döndü. Yine kendini beğendi. Mutluydu çünkü. Annesinin dilinden düşürmediği “Mutlu kadın güzel kadındır.” Sözünü anımsadı. Ne zaman kendiyle baş başa kalsa, hep sevdiği adamı ve tanışmalarına vesile olan o güzel günü hatırlayıp, tekrar tekrar o anı yaşıyor, onu karşısına çıkardığı için
Tanrı’ya şükrediyordu.
Meltem, esmer, uzun boylu, zayıf, kapkara gözlü ve gece gibi siyah saçlıydı. Öğretmendi. Bu şehirdeki bir okula geçen yıl tayin olmuştu. Küçük bir daire tutmuş, kendi başına ve yapayalnız yaşıyordu. Yaklaşık üç dört ay kadar öncesi, akşam geç yattığı için sabah erken kalkamamış, pencereden süzülen ışık gözlerini alınca yatağından fırlayarak uyanmış ve telaşla hazırlanıp, deli gibi sokağa fırlamıştı. Sokakta, yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladığında şemsiyesini yanına almadığını fark etmişti ama geriye dönüp zaman kaybetmeyi de göze alamıyordu. Çantasını, kitap gibi başına siper edip, durağa doğru koşmaya başlamış, yanında hızla geçen arabaların korna seslerinden olsa gerek, fermuarı açık çantasından yere savrulan ve iki parçaya ayrılan cep telefonunun sesini bile duymamıştı. Arkasından gelen bir genç, yere düşen telefonu süratle yerden alıp, bir yandan telefonun kapağını takıyor, bir yandan ise kıza yetişmek için var gücüyle koşuyordu. Kızın yanına geldiğinde nefes nefese bir sesle:
“Bayan bakar mısınız?” diye seslendiğinde Meltem, oldukça sinirli bir eda ile geriye dönerek, gencin yüzüne bile bakmadan: “Ne var? Ne istiyorsun?” diye adeta kükremişti.
Genç adam, elindeki ıslak telefonu uzatıp: “Şey, Hanımefendi! Bunu düşürdünüz” diye kekelediğinde; Meltem, onun bu nazik ve insancıl davranışı karşısında mahcup olarak kızarmış ve gayet müşfik bir ses tonuyla: “Teşekkür ederim. Biraz acelem vardı da fark edemedim düştüğünü” diyebilmişti.
Hala nezaketini koruyan genç adam: “Önemli değil, nasılsa yetiştim size. Çok ıslanmışsınız. Daha fazla ıslanmayın ne olur, şemsiyem ikimizi de korur. Lütfen durağa kadar size refakat etmeme müsaade edin!” dediğinde, Meltem, biraz tereddüt etse de bu yardım ricasını kabul ederek, onunla birlikte durağa kadar yürümüştü.
Durağa geldiklerinde, kalabalığın arasında Meltem’in arkadaşı Şengül de vardı. İkisini yan yana görünce heyecanla seslenmiş ve sanki arkadaşı Meltem’i sorguya çeker gibi konuşuyordu:
”Siz tanışıyor musunuz?”
”Yooo!”
”Eee, ikinizi aynı şemsiye altında görünce tanışıyorsunuz sandım.”
”Uzun hikâye şimdi anlatamam canım.”
”Madem yan yana yürüyor ama tanışmıyorsunuz. O zaman ben sizi tanıştırayım
canım! Ağabeyim Murat ve arkadaşım Meltem!”
Meltemle Murat, tanıştıktan sonra el sıkışıp memnuniyetlerini dile getirmişler, o günden sonra sık sık görüşen bir üçlü olmuşlardı. Meltem, ara sıra da olsa Muratla yalnız olarak geziyordu. Arkadaşlıkları birkaç aydır devam etmesine rağmen hiç evine davet etmemişti Murat’ı. Bugün oldukça heyecanlıydı ve Murat ilk kez, üstelik yanında kız kardeşi olmadan gelecekti Meltem’in evine.
Meltem, elindeki tarağı bırakmış ve yüzünü son kez inceliyordu aynada. Sandalyeyi çekip oturdu. Abartısız bir makyaj yaptı. Tekrar yüzüne baktı. Güzeldi. Bugüne kadar kendisini bu denli sevdiğini hiç hatırlamıyordu. “Demek ki insanın kendisini sevmesi için başkasını sevmesi gerekiyormuş.” diye düşünerek, isteksizce aynanın karşısından kalkıp, mutfağa geçti.
Yemek masasını tekrar gözden geçirdi, her şey tamamdı.
Üzerine pembe ipek bir bluz altına da siyah mini bir etek giymişti. Kıyafetini tekrar gözden geçiriyordu ki kapı çaldı. Kapıyı açmaya giderken heyecandan kalbi duracak gibi olmuştu. Kapıyı açtığında; Murat, bir demet kırmızı gülle içeriye girdi. Gülleri Meltem’e verirken uzanıp dudaklarından öptü. Meltem gülleri kucakladı. Murat kolunu Meltem’in omzuna attı, birlikte içeriye girdiler. Biraz havadan sudan sohbet ettikten sonra mutfağa geçtiklerinde
Murat, kurulan sofraya hayran kalmıştı:
”O! Bu kadar marifetli olduğunu bilmiyordum canım. Bunların hepsini sen mi yaptın?”
Meltem, alınmış gibi yaparak, dudağını büzdü ve:
”Yok! Annem gelip yaptı Adana’dan.”
Murat, Meltem’in sandalyesini çekerken boynuna bir öpücük kondurdu:
”Şaka yaptım canım! Hemen alınma!
Masaya oturup neşeli neşeli yemeklerini yediler. Yemekten sonra Meltem birer kahve yaptı salona geçtiler. Divana yan yana oturup kahvelerini yudumlamaya başladılar. Murat, elindeki fincanı sehpaya koyup Meltem’in beline kollarını dolayarak kendine doğru çekerken dudaklarından öptü. Genç kızın kalbi heyecandan duracak gibiydi. Bir eliyle Murat’a sarılırken, diğer eliyle fincanı sehpaya uzatıp koydu.
Murat’ın ateşli öpücüklerine karşılık vermeye başladı. Göğüsleri dikleşti, kasıklarının üzerinden ılık bir nehir geçtiğini hissetti birden. Murat kızı belinden çekip ağır ağır divana yatırdı. Bir eliyle de pantolonundan kurtulmaya çalışıyordu. Üzerinden çıkardıklarını kenara fırlatıp attı. Bir eliyle kızı kendine çekerken, diğer eliyle bluzunun düğmelerini çözdü. Sutyenin kopçasını açınca kızın diri göğüsleri özgürlüğüne kavuşmuştu. Murat, ateşli buselerini kızın boynundan aşağılara doğru kaydırırken, kız nefes nefese inliyordu. Birden kasıklarında hissettiği sertlikle irkildi kız. Ani ve hesapta olmayan şiddetli bir tepkiyle Murat’ı kucağından iterken, korkuyla bacaklarını büzdü ve kekeleyerek, “sakalların batıyor Abi” diye kekeledi. Ancak kâbus gören birinin fısıldayabileceği kadar cılız olan bu serzenişti bu. Murat kızı duymadı bile. Zevkin doruk noktasındaydı. Sevdiği kadına, asla kopamayacak kadar sımsıkı kenetlenmişti. Buzullar gibi katılaşan kasları sonunda eridi. O zayıf anında sevgilisinin canhıraş haykırışıyla irkildi.
”Bırakın beniii! Hepiniz aynısınızzz!
Meltem, üzerindeki adamı bütün gücüyle itti. Altından kalkıp karşı duvarın köşesine büzüldü. Hıçkırarak ağlamaya, kendi kendine konuşmaya başladı.
”Yapma Abi! Yapma! Sakalların batıyor. Canım acıyor yapmaaa!
Murat, köşede titreyen Meltem’e baktı. Şaşkındı. Ayağa kalktı, odanın içinde çıplak heykel gibi dolaşırken eliyle sakallarını kontrol etti ama gelirken tıraş olmuştu. Meltemin durumuna bir anlam veremedi. Yanına gidip diz çöktü.
”Ne oldu canım neyin var? Canını yaktıysam özür dilerim.”
Meltem çıldırmış gibiydi. Yerinden hışımla kalkıp divanın örtüsünü çekerek üzerine doladı. Bağırmaya başladı:
“Dokunma banaaaa!”
Meltem, elinde olmadan yirmi yıl öncesini yaşıyordu şimdi.
Yirmi yıl önce, bir yaz günü öğle vaktiydi. İnsanlar sıcaktan evlerine sığınmış, birçoğu öğlen uykusuna yatmış, şehir ölüm sessizliğine bürünmüştü. Annesi, küçük kızını güçlükle yatırıp, kendisi de dinlenmek için gidip yatmıştı. Uyumak istemeyen küçük kız, annesini uyutup yavaşça yatağından kalkmış, ayaklarının ucuna basarak yavaşça dışarıya çıkmıştı. Bir kat yukarda oturan arkadaşı Seval’le oynamak istiyordu. Bir kat yukarıya çıkmış, ayaklarının ucuna basarak zili çalmış ve beklemeye koyulmuştu. Az sonra kapı aralanmıştı ama arkadaşı değildi karşısında dikilen. Saçı sakalı birbirine karışmış orta yaşlı bir adam vardı. Üzerinde kısa bir şorttan başka bir şey de yoktu üstelik. Kapıda küçük kızı görünce gülümsemeye çalışmıştı:
”Hoş geldin küçük kız; kime baktın?”
”Ben Seval’e bakmıştım. Canım sıkıldı da.”
”Seval yok; ama ben varım. Benim de canım sıkılıyor, benimle oynamak istemez misin?”
”Annem kızar ama yabancılarla konuşmama.”
Adam omuz silkmiş, ona Seval’in dayısı olduğunu söylemiş, bir anlamda şeker ve oyuncak vereceğini de vaat ederek onu içeriye almıştı.
Daha içeri girer, girmez adam onu kucağına almış, yanaklarını, boynunu, neresi denk gelirse öpmeye başlamıştı.
Kız, canhıraş bir sesle bağırıyordu.
“Sakalların batıyor Abii!”
Adam aldırmamıştı bile. Küçük kızı divana atıp bir hamlede külotunu çıkarıp üzerine abanmıştı.
Küçük kız acıyla bağırıyordu…
05.03.2011/ Emine UYSAL
NOT: Öykü yaşanmış hayat hikayelerindendir. Yorum hakkı siz değerli okuyucularıma aittir.
YORUMLAR
Ne yazıkki toplumumuzda bu denli hastalar kol gezmekde dost kalem. Bu tür yaratıkların bıraktığı hasarları bellekler silmekte başarısız kalır daima. Sizki bugüne dek başkalarının yaşanmış gerçek yaşam öykülerine yer verdiniz süsleme yapmakdan yalın sunmayı tercih ettiniz. Ateş düştüğü yeri yakar bu denli olumsuzlukları yaşayan kişilerin içinde bulunduğu ortamı yansıtmakda ses oldunuz asla birilerinin yorum adına kaleme aldığı gibi çirkef anlayışla yaşamış gibi kaleme alma hevesi içine düşmediniz.Şahit olduklarınız kaleminize yansıyanlar olmuştur daima. sizin kaleminizi takip eden bir dost olarak hayranlıkla okuyorum başarılarınızın devamını diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yazıyı aslında hiç yazmamış olmayı dilerdim. Aranıza katılalı iki yıldan fazla oldu. Onlarca öykü, anı, mektup yazdım. Yazdıklarımın % 80 yaşanmış hayat hikâyelerinden oluşmaktadır. Geriye kalan %20 lik bölüm benim hayal ürünümdür. Bu da gösteriyor ki, hayal gücümün ne kadar az olduğu, gelişmemiş olduğudur.
Başta da dediğim gibi, bu yazıyı yazmamış olmayı dilerdim ama yazmak için bir sebebim vardı. Hikâyesini dinlediğim bayan, üzerinden onca yıl geçmesine rağmen olayı dün yaşamış gibi dehşet içindeydi. Hâlbuki aradan yıllar geçmişti.
Birçok arkadaşım en başta yazdığım Murat’la Meltem’in tanışma, gelişme ve sevişme sahnesine takmıştır. O konuyu bilakis ben yazdım. O konuyu arkadaşım anlatmadı. Anlatmak istediğim olay gayet açıktır. Bir kadın var, her şey yerli yerinde görülüyor, kariyer sahibi, normal insanlar gibi yaşıyor, tanışıyor ve seviyor, seviliyor, hatta daha ileri gidip sevişiyor da ama ne oluyor? Hep o kâbus gelip bütün huzurunu kaçırıyor ve yıllarca kaçırmaya devam ediyor.
Hiç kimse psikologa gitsin iyileşir demesin bana! Bazı yaralar vardır ki, bir ömür insanla birlikte yaşar. Bu hikâyede olduğu gibi… Olayı yaşamış gibi anlatmama gelince, ben yazar olmak istiyorum ve yaşamış gibi anlatmak zorundayım. Yoksa yazdıklarım su üstünde yüzerse ne işe yarar ki. Sayfamı ziyaret edip görüş bildiren tüm arkadaşlarıma içtenlikle teşekkür ederim. Yazı yazılıp sayfaya asılınca benim olmaktan çıkmış, sizlerin olmuştur. Herkes görüş bildirmekte serbesttir.
Saygılar.
....Ustaca bir anlatım ve ne yazıktır ki yaşanmaması gereken olayların anlatımı. Bu insanlık dışı çirkinlikler yaşanmasa da
güçlü kalemler daha güzel şeyler anlatsa daha güzel olmaz mı?
... Yüreğinize ve güçlü kaleminize sağlık Emine Hanım. Umarım yazdıklarınız birilerine ders olur da. Hiç bir insan bu tür
bir işkenceyi yaşamaz.
....Sizi kutluyor, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın yazarım:Biz hiç olmasa desekte,maalesef gerçek ve özellikle uzak doğu ülkelerinde küçük çocukların istismarı bir hayli çok.Ben yazınızı okurken sizin adınıza sevindim,çünkü yazınızın yarısına geldiğimde;bu kadın çıldırmış olmalı diye düşünmeye başlamıştım ama sonra rahatladım.Sayın yazar,yazınızda çok önemli bir husus var ve maalesef hep gözden kaçırıyoruz ! Yaratıcının kendi yasalarına karşı uyarılarını görmezden geliyoruz;şunu demek istiyorum,görülmeyen yasalarında bizi felakete sürükleyeceğini bilmemiz gerekiyor.Bir kadınla,erkek başbaşa kalırlarsa;üçüncüleri şeytan olur ve bir insan ne kadar samimi dindar olursa olsun,bu yasanın etkisinden kurtulamaz.Mesela yüksek bir yerden atlayan kişinin, imanlı olması yerçekim kuvvetini ortadan kaldırmaz;hikayenizdeki kadın ile erkek bu yasayı çiğniyorlar,yani evli olmadıkları halde bir başlarına kalıyorlar ve sonuç ya zina ile bitecektir ya tecavüz veya taciz boyutunda kalacaktır ama yasaya karşı koyamazlar,ancak korunabilirler.Saygılar sunarım
Bü tür insanlara "erkek" ya da "adam" demek ne derece doğru? Bunlar olsa olsa "hayvan" olur desem, hayvancıklara bile hakaret etmiş olurum... Böylelerini sallandıracaksın ki, ibret olsunlar millete...
Arkadaşım bir yazarın kalemi her yöne cesaretle kaymalı ve sen bunu başarmışsın. Harika olmuş sayın yazarım...
Sevgilerimle...
toplumda sıkça yaşanmış ve gizli kalmış olaylar bunlar
yaşayanların ruhlarında derin izler bıraktığı muhakkaktır
beyinlerde ihtilal olması gerek dediğimizde bunu kastediyoruz işte...
yakılacak adamları toplumun içine salıyorlar
yasal hükümlülükleri yok
olsa zaten Üzmezleri tahliye etmezlerdi...
Ben bu öykünün yazım dilini çok beğendim...cesaret isteyen bir tarzda olayı yaşayanın ruh halini yansıtırken
çok cesur davranmışsın dostum..Ruhsal açmazları ve baskıları bertaraf edebilmek adına örnek bir davranış...
canı gönülden kutlarım seni.
Valla kardeşim daima bir adım ileriye,hep ileriye diyorum...sevgilerle dostum
Kalemin büyük bir travmaya dikkat çekmiş. Bu tür olaylara teşebbüs edenlerin ruh sağlıklarının bozuk olduğunu düşünüyorum. Arkasında bıraktığı mağdurun yıllarca kapanmayacak yarası, psikolojisi düşünülürse suçu işleyene verilecek en ağır ceza bile mutlaka hafif kalacaktır. Tebrik ederim arkadaşım. Kalemin hiç susmasın. Sevgilerimle...
Emine kardeşime tebriklerimi çuvallar dolusu yolluyorum acele tarafından...
Valla bomba gibi bir hikaye Emine kardeşimden
Kız sen ileride (aslında çok yakında) müthiş romancı olacaksın
aha da şuraya ----------------------------- çi zi yo rum
tebriklerimi ipek halıdanda değerli olarak seriyorum hikayene ve o güvercin yüreğine ...
selam ve saygılarımı en parlatılmışından jet hızla yolluyorum karatrenle uzaklardan, Lahey'den :)))
direnis tarafından 3/10/2011 12:48:27 PM zamanında düzenlenmiştir.
DUYARLILIĞINIZA TEŞEKKÜR EDERİM ...DEĞERLİ KARDEŞİM...BİR ANLIK ZEVKLERİ UĞRUNA ŞEREFİNİ BEŞ PARALIK EDENLERE YAZIKLAR OLSUN DİYORUM....İNSANLARIMMIZIN ÇOK DİKKATLİ OLMALARINI VE HERKEZE GÜVENMEMELERİNİ TAVSİYE EDERİM....SADECE BENİM BU YAZININ TASNİF ETMEDİĞİM TARAFI BİRAZ FAZLA DETAYA VE AYRINTIYA GİTMENİZ OLMUŞTUR...BAZI YERLERİNİ YAZMAYA BİLİRDİNİZ..YİNEDE DUYARLILIĞINIZA VE İNSANLARA FAYDALI OLMASINI AMAÇLAYAN
ÇALIŞMANIZI TAKDİR EDERİM....SAYGILARIMLA...KURAN'I KERİMDE GEÇEN BİR AYETTE ŞÖYLE DER: Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o pek çirkindir ve kötü bir yoldur.VE DİĞER BİR AYETİ KERİMEDEDE ŞÖYLE BUYURUR: 16 - Sizlerden zina edenlerin her ikisine de eziyet edin. Eğer onlar tevbe edip kendilerini ıslah ederlerse onlardan vazgeçin. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve çok merhamet edendir......ALLLAH İNSANLARIMIZI DÜRÜST VE NAMUSLU KİŞİLERLERLE ARKADAŞ VE DOST OLMALARINI NASİP ETSİN..BU GÜN ADANANIN İLÇESİ OLAN POZANTIMIZA KAR YAĞDI...İNSANLAR KAR GİBİ PAK VE TEMİZ OLABİLSELER KEŞKE......SAYGILARIMLA.SAYGILARIMLA..
mehmet ali unsal tarafından 3/10/2011 1:59:49 AM zamanında düzenlenmiştir.
İşte sanatçı olmanın,yazar olmanın özelliği,cesareti ve korkusuzluğu...
En karanlık kalmış,unutulmak istenilen olayları,yaşanmışlıkları bulup,çıkarmak ve yazmak...
Suç oranları yüzdeye konduğunda;cinsellikte neredeyse birinci sırayı alıyoruz...Tv.deki dizilerde;,hep pembe hayallerle süslenmiş yaşamları temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp gözlerimizin önüne sergiliyorlar...
Yaşanan acı gerçekler ise hep karanlıkta kalıyor...
Kavi bir kalem,aslan gibi yürek,dopdolu bir cesaret... Doğrusu bu öykü yazılış olarak çok estetikti...Böyle konularda daha çok yazmamız gerek diye düşünüyorum.
Tebrikler,Emine.
saygılar.
ayhansarıkaya tarafından 3/10/2011 6:58:31 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yaşanan hiç bir şey akıldan çıkmaz, unutulmak istense de insan beyni buna izin vermez.Eğitim ve öğretimde bunun adına izli öğrenme denir...
Öğrenmek için hayaller kurulur,bilinenlerle öğrenilmek istenenlerin benzerliklerine kavramlar yüklenir ve bu şekilde öğrenilen bilgiler asla unutulmaz.Bu yaklaşım istem içidir...
Bir de yaşadıklarımız vardır.Bunlar da istem dışı olanlardır.Hayattaki iyi veya kötü deneyimlerimizin hepsi buna güzel bir örnektir...
Geçmişte yaşanan o tecavüz olayı asla unutulmayacak bir izdir ve hayatın ilerleyen dönemlerinde şartlar uygun olsa da her şey meşru olsa da sözün özü sevdiği birini istediği kadar arzulasa da eylem aynı olduğundan istemeden hatırlanacak ve acılar kendiliğinden tazelenecektir...
Onun için kanında zerre kadar insanlık olanlar,karşısındakinin fiziksel acizliğinden faydalanıp bedeni arzularının esiri olurken bir hayatı aslında nasıl katlettiklerini düşünmeliler...
Yazınız etkili bir dikkat çekmeydi.Tebrik ediyorum hemşehrim.Gönül dolusu selam ve saygılarımla...
insanların yaşamlarını bir kabusa döndüren, vicdandan, insaniyetten yoksun bir dağ ayısının öyküsü mü desem, yoksa
hayatı kabusa dönen bir meleğin hikayesi mi
böyle bir dramın resmini çizmek için kalemin alışılandan biraz daha cesur olması gerekiyordu. Çok yerinde olmuş,
Kadınlar gününün temasına uygun bir öyküydü.
Okumaktan keyif aldım
tabii oldukça hüzün de
başarılarının devamını dilerim arkadaşım
harikaydı
Emine UYSAL (EMİNE45)
Değerli yorumun için çok teşekkür ederim Celal.
sevgi ve saygımla.
Yorumu zor bir öykü Emine. Zorlaştıran; yaşanmış olması mı, anlatımındaki netlik mi? Bilemedim. Güzel bir aşk öyküsü okumayı beklerken, geçmişten gelen tecavüz, tokat gibi çarptı...
İşin açıkcası, ben tıkandım.
Kalemin daim olsun arkadaşım. Sevgiler, yüreğine.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Değerli yorumun için teşekkür ederim arkadaşım.
sevgimle.