- 1366 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KAİNAT OKURYAZARLIĞI
En önemli dostunuz, bin bir özenle, ihtimamla size mektup gönderiyor ve siz içeriği es geçerek mektubu sadece biçim olarak inceliyorsunuz. Sözgelimi, yalnızca puntonun büyüklüğüne, şekline ve imla kurallarına vs. bakıyorsunuz.
Sakil bir yüzeysellik sayılmaz mı bu?..
İddialı ve peşin olacak ama tüm insanlık olarak hepimiz az çok bu yanlışın içindeyiz…
Bir parmakta neden 3 eklem vardır? Neden 2 değil, 5 değil? İdeal sayıyı kim belirledi, kim tasarladı?
Oluşumlar nasıl oluyor da hep mükemmele, ideale doğru seyrediyor? Evrilmekse bu, karmaşaya doğru neden olmuyor?
Haydi, canlılarda kılıf bu olsun, koca küremiz de mi evrildi? Yaşam için elzem atmosfer tabakasını uygun kalınlık ve yoğunlukta kim yerine yerleştirdi? Astronot elbisesinin üreticilerini yok sayamazken hepimizin hep beraber içine sığıp yaşadığımız daha mükemmel, bu kocaman “astronot elbisemiz” kendiliğinden mi oluvermiş? Dünya ile güneş arasındaki ideal mesafeyi kim ayarladı? Ya da küreleri kim oralara monte etti? Ve saniye şaşmayan hareketlerin enerjisi ne, hesapçısı kim? Küreler cisimlerde hayatın bi anlamda temeli olan çekim kuvveti neden çekiyor? Niye çekiyorlar ki birbirlerini? Çekim kuvveti kendisinin olmazsa olmaz önemini biliyor mu? Ve neden daha şiddetli değil, daha hafif değil de kararında… Bu kararı kim verdi?
Eğer denildiği gibi canlılar dünya şartlarına uyum sağlamışsa, başka gezegenlerin şartlarına uyumlu canlılar neden yok? Ya da varsa onlar da bizden mi habersiz? Yoksa ne yani koca evrende hayatın tüm kaynağı su ve daha birkaç element mi?
Evren kendi kendine işleyen bir fabrika sanılsa dahi ek olarak öyle büyük gerçeklikler var ki kuru oluşların çok ötesinde. Örneğin; süsleme gerçeği!.. Renk tonları ve oranları ahenkli çiçek, kelebek; bizi bizden alan güzel kokular; sevimli bir çocuk; sayıca ekstradan olan leziz meyveler vs.. Çok belirgin “zevk Sahibi bir Sanatkar”ı düşündüren çok fazla objeler var. Bunlar kendi kendine oluşun soğuk mekanikliğinden çok uzak, kuvvetle bir jesti ihsas eden mucizevi şeyler…
Hayat trilyonlarca dengenin toplamı, bileşimi, dayanışması demek. Denge ise basitlikten, sıradanlıktan ve sahipsizlikten uzaklık demek. Her şey çok açık değil mi?
Cehennemin fazla şiddetinin bir gereği de sırt çevrilen bu mesajın açıklığı ile doğru orantılı olsa gerek… Biz de bariz meramımızı dinlemeyene, “takmayana” kızmaz mıyız? (Ve kızmak, gönül koymak yakın bilinene olur.)
Çeşit çeşit milyonlarca canlı, milyarlarca dönen galaksi… Çok değil mi bu kadar şey…
Değil. Eserin ihtişam ve güzelliğinde, mesajın berraklık ve açıklığında kısıtlama olmamalıydı.
Işık varsa aydınlatmalı. Işık, ışığıyla anlaşılır. İlah ise yarattıklarıyla…
Evet, Kâinat dediğimiz şey aslında som, saf bir anlatımdır. Hepsi mektup, hepsi mesaj, hepsi delil, hepsi ayettir. Hepsi cisimleşmiş kelimeler ve manalardır. Hepsi davet, hepsi çağrıdır.
Kainat; Sahibinin hünerlerini sergilediği eser, isimlerinin yansıması ayna; insan ise hem o büyük eserin en nadide bir parçası, hem de kendine seçme şansı verilerek çok özel bir konumda, o eserin takdir edicisi, izleyicisi, müşterisi!..
Evreni var eden, bu gerçekliği insan denen canlı çözsün diye onu adeta, bir başına bu denklemin, labirentin içinde bırakmamış. Çok çarpıcı şekilde binlerce yıl, Kitap ve Sayfalarıyla “Elçi” denilen kimseler varit olmuş. Ve bu kimselerin öğretileri insanlık içinde en geniş ve en derin etkiye neden olmuş. Dağ, çöl, ada ve orman köylerine varıncaya dek insanın en ücra, en mahrem hayat alanlarına dahi nüfuz edebilmişlerdir.
Bu olgu kâinatın mesaj oluşu ile ilgili uyumu oldukça dikkat çekicidir.
Hem zaten ilk emir “oku” iken, daha henüz Kitap hiç indirilmemiştir. Bundan bir kasıt da kâinatın okunuşu olsa gerek. Ve sonradan indirilen Kitabın da aslında bi anlamda bu “okumayı” öğretmesi…
Ve evet; Kainat cisimleşmiş kitap, Kitabımız ise harflere dökülmüş evrendir... Kur’an kâinatın tercümesi, açıklanması; Kâinat ise Kur’anın maddesel halidir.
İşte muhteşem uyum!
Kâinat Allahın kendini ifade etmesidir. Kâinat bi bakıma Yaratıcının insanı muhatap kabul ederek (öncelikle) ona kendini anlatması, tanıtmasıdır. Onun pek çok isimleri var, kâinattaki ayrıntılar bu isimlerinin ayrı ayrı yansımasından, tezahüründen başka bir şey değildir. O isimlerin gizli ve bilinmez kalmaktansa bir şekilde ortaya eser koyması çok daha mantıklıcadır...
Okumayı bilip, salt biçime takılarak mesajı atlamak ne büyük talihsizliktir… Belki bir, iç kofluğun dışavurumudur.
Şimdilerde Bilim ve insanlığın yaklaşımı bundan çok uzak değil... Bilim bizi bilgiye boğup körleştiriyor. Her şeyler hakkında en yüksek bilme seviyesine ulaşılsa da “öz” kaçıyor işte… İnsanlık şimdi bilginin hamalı… Aslında adresi kendisi olan bu büyük iletinin cahil yabancısı…
Bu iletiyi daha ne kadar “okumaktan” üşenerek ayıp edeceğiz?
Vurdumduymazlığın, duyarsızlığın bu kadarı fazla değil mi?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.