- 650 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İnançları Terörize Etmek 11
11-]Bunun inanca dek olan izharını (belirtmesini, açığa vurmasını) topluma bir hak, bir özgürlük gibi söyler olmak, açıkça inancın hâkimiyet ve egemenlikti otoritesini toplumda inşa etmenin, gerici geride kalmış olan uygulamasının geriye dönücü faaliyetidir. Gericilik lafzı, her söyleyeni haklı kılar bir söylem değildir. İnançlar geride uygulanmış sosyal toplumsal yaptırımlar olduğundan, inanca dek yönetimi savunmak, fikir özgürlüğü olmayıp gericiliktir. Fikir durumun yeni olabilecek hal çaresidir.
Geçmişte olmuş bitmiş, misyonunu tamamlamış bir sosyal toplumsal işlev; ortadan kalktıktan sonra, inancı kılınışla; güncel işlevsel olmayışıyla, bir sosyal insan hakkı, bir sosyalce özgürlük hakkı olabilir. Ama yeni olmamakla fikir özgürlüğü değildir. İşte bu sosyalce insan hakkını, toplumsal hak gibi ve toplumsal talep gibi söylenilmesi ve geride olan bitenden yana olmaktır, yani başlı başına gericiliktir.
Başlangıcın zorunlu çok hukukluluğundan, geliştirmesi yapıldıkça, çok hukuklu anlayış, karşıtına; yani toplumsal çatışmalarla karışıklığı içinden çıkılmaz aştıkça, gelişmeleri engelleyici, toplumsa huzur ve güveni bozucu oldular. Tarihi evrim, bu çok hukuklu sosyalce (halkçı) sistemi, tek tek alt ederek ve olgunlaşarak, ileri dönük toplumsa tek hukukluluğa doğru gelişmiştir.
Eğer tek hukuklulukta zorunlu çok hukuka gelişecekse; bu asla geçmişin çok hukukluluğunun uygulanması olmayacaktır. Nasıl sosyal aidiyetin uygulanması toplumsal aidiyete dönmekle toplumsa aidiyet sosyal aidiyetin aynısı olmamışsa, çok hukuklulukta, geçmişti inancı uygulama olmayacaktır.
İnsan özgürlüğü ve insan hakkı burada, gelişmeci olanda; yeni olanda; yeni sağlayıştılar üzerindeki paylaşımlardan tecelli etmiştir. Ancak bu da kendisinden sonraya ileri bir aşamaya doğru değişip, dönüşerek; insan hakkı ve toplumun gücü ile insan özgürlüğü olabilir.
Bir zamanlar insan hakkı ve insan özgürlüğü olan (başı örtmek, başa ve alına buruna, kulağa işaretti damga vurmak gibi) tutumların, şimdi yerinde yeller esiyor. Şimdi bunlar bir sosyal inanma boyutuna gerilemiş ritüeldirler. Değilse geriye dönücü oluşla ve toplumu bilmezce oluşlarla ve halkın gücü ilen insan hakkı ve sosyal özgürlükleriniz olamazdı. Referanslar toplumadır. Gericiliklere halk istiyor bağlamında, yamanamazdı. Toplumun referansı; akıl, bilim, teknoloji ve deneydir.
Hemen hemen hiç bir toplumsal seyir, halkın istemi ile vücut bulmamıştır. Elektroniği bilmeyen halk, sizden toplumsal olanı, yani bilgisayarı isteyemez değil mi? İçten yanmalı enerjiyi bilmeyen halk, ne uçağı, ne arabayı sizden talep ederek, sırf halk istiyor diye gerçekleşemezdi değil mi? Yine mikrobu bilmeyen halk, muska dururken, sizden aşı enjeksiyonunu ister olacağını söylemek; akıldan, izandan bihaber olmaktır.
Bu nedenle hiçbir toplumsal girişme ve gelişme halk istiyor diye gerçekleşemez. Toplum halkın dışındaki nedenlerden ötürü vardır. Halk, toplumun ortaya çıkardığı bir insan-insan (halk-sosyal) biçimleniş şeklidir.
Toplumun öznel yanı, toplumsa olan üretimini, insanın ortak paylaşımından yana olacakla ve çevreye olan sorumlulukları ile birlikte, insanların yararına, planlar oluşturur ve kullanır. Bu da halk işi olmayıp teknik alanlara dek birey insanların işidir. Toplumsal hiyerarşisi, toplumsa sistem çıktısının referans kontrolleri iyi yapılmadığı sürece, yönetimin halka verilmesi ile yönetim bozulur.
Toplumsa sistemin işleyişi insan öznelliğine dek olacak yönetimden bağımsızdır. Bunun bilincini oluşturan insan sistemi istediği gibi yönlendirir. Oysa halk toplumsa sistemin işleyişini bilebilir bir güç, değildir.
Bir kere halk (bilmezlik- o işe tamamen ilgisizlik ve yabancılık) neyi isteyeceğini dahi asla oluşturamaz. Nesnelin bilgisini bilemeyen, nesnelin egemeni de olamaz ve toplumun özgürlüğünü de ortaya hiçbir zaman çıkaramaz.
Böylesi bağıntılı karşılıklı yükümse olmak, bir kusur olmayıp, doğanın işleyiş prensibidir. Bizler bu prensibin dışında ve üstünde olamazsınız. Mıknatısın çekim özelliğini bilmeden halk, zil istedi diye ne zil, ne Mors aleti yapabilirsiniz. Ne Mors Alfabesini bulursunuz! Ne de halk, böyle bir talebini, aklının ucunda geçirebilirdi.
Kendisini tanrılaştıran erk önce halkın (bilmezliğin) gücüne, samimiyetsiz bir temenna verir. ’Halk ne isterse o olur’ der. Siz yönlendirmedikçe, hiç bir güç, yapacağı işi bilmez. Elektriği telde akıtmadıkça ve ampule yönlendirmedikçe, elektrikli güç, ampulde yanmaz ve pistonu çevirmez. Eğimin kontrolü ve deney sıklığı, sizde alışma ve pekişme ile bilgiye ve farkına varmaya dönüşür. Enerji bir şekilden bir şekle dönüşür.
İşte böyle böyle kendisini tanrılaştıran erk, kendisinin ve meclisin ve yasaların; hukukun düzenleyiciliği altında çalışır olduğunu unutur da, kendisini hukukun üstünde görüşle, yasal düzenlemelerinin verdiği yetki kullanımından çıkarak, türban serbest der! Hızını alamaz, ’türbansızın da kefili benim’ diyecek kadar şirazesi şaşar! İşte toplumu ve demokrasiyi bilmemek, topum ve demokraside kişi kefilliklerinin olamayacağını bilememekten kaynaklı, olayları terör ize etmek budur.
Başlangıç toplumlarında sosyal ve toplumsal yapının bir arada gelişen yürütmesi, sosyal yapı içindeki ahlakçı belletmen olan felsefeci öğretmenlerce yürütülen bir sosyal genetik mirastı. Bu hal özellikle orta doğu sosyal yapısı içinde, babadan oğula geçen bir sosyal haktı. Bu tür yürütmenin gelişen değişen yüzüyle kendisinden sonraki reformcuyu hep müjdeler olurdu. İsa dönemine doğru sosyal ve toplumsal yapının ayrışan makas açısının büyüdüğü ve toplumları düzenlemenin inanca dek oluştan, anlamalarla olmazlığının bilinci, hayli anlaşılmıştı.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.