düş ve gerçek
Adam gecenin mavisine dalmış gitmişti. Elinde bir şişe kırmızı şarap. Dedi ki kendi kendine, sulasam bu şarapla geceyi döner mi maviden kırmızıya?
Oysa tek görmek istediği kırmızı, karşı penceredeki kadının kızıl saçlarıydı.
Sabahleyin erkenden süslenip püslenip sokağa çıkan kızıl saçlı kadın hala dönmemişti. Dönse mutfak balkonunda oturup çayını yudumluyor olurdu şu anda.
Adam, küçük bir bar işletiyordu. Hani butik bar desek yeridir. Birkaç müşterisi vardı. Her gece eksiksiz alırlardı yerlerini. Adam bilirdi, kim ne içer , kim ne yer … onlar gelmeden hazırdı her şey. Tek başına çevirirdi dükkanını. Bazen sıkıştığı anlar olmaz değildi. O zaman da müdaVimleri yardım ederdi servise. Bir aile olmuşlardı neredeyse.
Bu gece, müşteriler de anlamıştı bir tuhaflık var bu gecede. Karşı penceredeki ışık yanmıyordu, mutfak balkonundaki kızıl saçlı kadın da yoktu ortalarda. Barmen dostlarının gözleri delip geçiyordu maddeyi. Göz göze gelmek imkansızdı onunla.
Adam, tek odalı evinde- burası barın üst katıydı- yatmaya giderken bu sabah görmüştü kadının evden çıktığını. Pazar sabahıydı. Alışverişe gitmediği belliydi. Çünkü her günkünden farklıydı giysileri. Saçları daha da kabarık ve havalıydı.
Uyku tutmadı adamı. Kıvrandı durdu. Kış güneşi öğleye doğru güleç yüzünü gösterirken pencerelerde, adam küfrediyordu kendi kendine. Neden uyuyamıyorum bugün? Bana ne , nereye giderse gitsin.
Bir gün olsun tek kelime bile konuşmadığı bu kadınla ne işi olur ki? Fakat içten içe biliyordu kızıl saçlının bir buluşmaya gittiğini. Kıskançlık kıskıvrak yakalamıştı benliğini. Ne yapsa, ne etse gevşetemiyordu nefesini.
Gece, ilerliyordu. Adam ikinci şarap şişesini almıştı ki eline karşıdaki pencere aydınlandı. Dünya yeniden doldu. Gece kuşları ötmeye başladı. Şu karşı masadaki ihtiyar ayyaş pembe sarkık yanaklarıyla yine sevimli güklümsüyordu. Gitti ihtiyarın yanaklarından öptü.
Kızıl saçlı kadın mutfak balkonunun ışığını yaktı. Saçlarını öylesine toplamıştı arkadan. Yüzü daha iyi seçiliyordu böyle. Elinde bir fincan kahveyle oturdu sandalyesine. Bir sigara yaktı. Kesinlikle karanfil kokan şu kahverengi sigaralardandı elindeki. Adam kadının sigara tiryakisi olmadığını tahmin ediyordu. Sadece geceleri, kahvesinin yanında tütürürdü bir tane. Günün yorgunluğunu üflerdi gökyüzüne.
Ne oldu? Kızıl saçlım bugün ne yaptı dışarda? Meraktan ölüyordu adam. Kadının yüzündeki ifadeden anlamaya çalışıyordu olan biteni. Ancak, gördüğü yüzde değişen bir duygu ifadesi göremedi. Heyacanlı bir hali de yoktu devinimlerinin. Son derece dingindi kadın. Sanki, bugün dışarda yaşadıkları çok sıradan şeylerdi. Ya da bir hayal kırıklığıydı. Sanki umursamazca üflüyordu dumanı. Demek ki, önemli bir şey yoktu ortada.
Saat on ikiye gelmek üzereydi. Birazdan kadın yatmaya gidecek, adam da gecenin düş gezginleriyle sohbetine dönecek.
Yaşam olağan ritmine dönüyor nihayet. Zira müşteriler de tedirgindi. Herkes derin bir nefes alıyor. İçine kapanıyor gecenin sakinleri. Sohbet postmodern derinliklerde gezinmeye başlyacak yine.
Adam, çok fazla içtiğine aldırmadan yeni bir şişe daha açıyor. İçi öylesine rahat ki, gecenin kızıla ihtiyacı kalmadı artık.
…
f.a.
YORUMLAR
sahi ya bazen mutluluk vericidir bize ait olmayan şeyler ,kime ne ,veya kim neyi düşünür aldırmaz kendiyle konuştuklarıdır önemli ,aşkı yakalamış ya kime ne ister gökyüzü mavide kalır isterse kırmızıya boyanır ,o mutluysa yerinde yanar döner ve söner ışıklar pencerede onun içinde..
sevgimle