- 1639 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aşkı Bekliyorum Gecelerin Ağrılı Nöbetlerinde
Derin bir iç çekişti aşk, cemreler düştü yüzyıllık yaralarıma da bu bahar
Gövdemin erguvan kırlarında yüreğimi dağladı meneviş bakışlı bir yar
Dudaklarımın kıyılarında martılar uçuyor, yüreğimi terk ediyor bulutlar
Renkler üşüştü gövdemin kayalarına, bundan böyle seni anlatır şarkılar
Yürek döküntülerimin kumsallarında yürüyor bir aşk, gönlümün üşümüş sözcüklerine sarılıyor düşerken. İkinci cemreleri kucaklıyor gözleriyle, ruhundaki acıları temizliyorum sevgiyle ve aşkı soruyor bana yüreğindeki elemle. Aynı denizin kıyısındayız aslında, aynı yaşamın penceresinden bakıyoruz sonsuzluğa ve aynı düşlerin slâytlarını izliyoruz biz birlikte.
Aşk diyorsun; ‘Kanser gibi yayılır insanın içine ve tek tedavisi yüksek dozda kalbe verilecek sevgidir. Bu sevgiden mahrum kalan her kalp veda edecektir fani dünyanın buz tutmuş ellerine. Ne gariptir ki bu veda sırasında kalbe pompalanan ufacık bir sevgi ışığı bile tutunduracaktır o bedeni hayatın sıcacık ellerine. Gelgitlerle dolu hayatın sahnesinde farklı repliklerle devam edecektir yaşamak, uzun yolların eşliğinde’.
Biliyor musun, belki de o uçsuz bucaksız renkler atlasından en özeli aşkın rengi. Kırmızı, mavi, lila, türkuaz veya sarı. Her ne ise renk aslında o bizi güçlü kılacak bir düşünüşün, bizi bir başkasına özel kılacak bir duruşun rengidir. Yorgun kolların kanatlarına tutunarak bir aşkın sarmalını götürürüz dudaklarımıza, ertelenmiş coşkuların banklarında oturup ufku gözleriz, içimizdeki yalnızlık duvarına şiirlerimiz çarptıkça. Gölgeler, izli bir mermi gibi iç çekerken geride. Her şiir kanamalı bir sığınaktır, aşk çeker yüreği derinlere.
Seninle ilgili ne varsa bu hayatın içerisinde, bana ulaşan sözcüklerinle çözmeye çalışıyorum yine seni. Nerelisin, kimsin, nerdesin ve hangi âlemin rengisin bilmiyorum. Bir rastlantının tam ortasında adın düştü bir göktaşı gibi şehrime. Aşkın renklerini birbirimizden önce bularak yine birbirimizi sobelediğimiz bir yerdeyiz. Sen ebe olsan ne fark eder, ben olsam ne? Bizi bize özel kılan, bizi bize anlatan ne aramızdaki mesafe, ne de yaşadıklarımızın kırık dansı. Biz hayatın içindeki o varsıl titreşimlerle birbirimizi bir menzilde karşılamışsak kime ne? Kime ne hayat kıyılarındaki yoksulluğumuz, kime ne içimizdeki yorgun cümlelerden kuleler kurduğumuz.
Yenilgiler sürdüğümüz gözyaşı mendillerimizin katre boğumlarında bildik bir türküye yankımızı salarız gün içimizden bir kırık çizgi gibi giderken. Avucumuzdaki ince çizgilerin derin koyaklarında üşümüşlüğümüzü gizler, gönlümüzün titrek mevsimlerinde şiir şiir ağlarız. Biliriz ki, her sığ suyun kaynağı dağlardır ve her damla yaş aktıkça kuytusunu arayan düş sağanaklarıdır.
Sevinç yüklü gemilerimizin güvertesinden ufku gözlerken içimizdeki suskun kıyılara güneşin kolları düşer ve talan hüzünlerimiz dalgalara karışır. Üstünü olmazlarla örttüğümüz, toprağını acıyla attığımız bir hikâyenin isim taşıdır hayat. Bir mutluluk muştusudur alnımızdaki ada, mevsimler sevdaya durunca bize de alışır. Ararız sevginin küllerini uzaklarda, yaşamın karşı koylarında mutluluğu tararız ve mayamızdaki yaşamak ülküsüyle biz çocukluğumuzda kalan anılarla yaşarız.
Gecelerin sızılı yataklarında varlığımı düşünürken sen, yüreğinin kıyılarında yürüdükçe en çok geceleri özlüyorum seni, bekliyorum beni karşılamanı. Kendi dalgasını aşarak, kendi gelgitlerini savuşturarak bir olmazın peşinden gidiyorum belki. Belki de gözlerim bir sızının esiri olacak bundan böyle ve ben yine seni soracağım martılara, seni anlatacağım gece kuşlarına gecenin en dayanılmaz yerinde.
Yine de, o alaca şafağa sözlü gecelerin kıymıklarıyla törpüleriz ruhumuzun sevişmeye özlemli tenlerini. Çığlık içimizdeki hazin elveda olur ve aşk kendi cemrelerini ağırlayarak bizi hep baharda bulur. Ne kadar çoğul düşünürsek düşünelim, ne çok içimizdekileri birbirimize söylemekten çekinirsek çekinelim biz yine de o bekleyişin kumullarında aşk için yürüyeceğiz gülüm.
Bundan böyle en çok gecelerde bekleyeceğim seni bilesin. Geceleri bir başka sızladığını söylediğin ya yüreğinin, ben en ağrılı bekleme nöbetlerine duracağım artık gözlerinin. Sen ruhumu varlığınla silkeledikçe, sen umudunla olmazlarımı yüzyıl ötelere iteledikçe, sen sevginle asırlardır sönmeyen yangınlarıma sular döktükçe bu aşk adamının yüreğinde sonsuzluk gibi parlayacaktır an.
Bilesin ki aşk bakışlı; salaş düşlerin salıncağında sallandıkça, sevda çıngıraklı bir ölümdür boynumda. Kendi zamansızlığımın hercai mevsimlerinde bunun için çıplak ayakla yürürüm ben. Dar geçitli zaman hücrelerinde bunun için aşkı bekler, sırf bunun için olmazlardan yangınlar çıkarırım. Gönlümün yara berelerine aldırma, aldırma gövdemdeki yaşanmamışlık izlerine, görünmez bir yaradır içimdeki an ve işte sırf bunun için söndürülemez gövdemin derinliklerinde yanan orman.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.