- 1044 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAYBOLAN DEĞERLERİMİZ
KAYBOLAN DEĞERLERİMİZ
Komşuluk:
Komşu derken; birbirine yakın olan evlerin, arazilerin ve işyerlerinin sahipleri aklımıza gelir. Bu yönüyle komşularımız, ailelerimizden sonra bizlere en yakın olan sosyal çevremizdir. Zira komşularımız, iyi ve kötü günlerimizde bir araya gelir, acılarımızı ve sevinçlerimizi bizlerle paylaşırlar.
Bir cenaze için tüm komşular bir araya gelir, cenaze sahiplerinin acılarını paylaşırlar. Cenazeevinin yükünü hafifletmek için yemekler pişirilir, cenazeye gelenlere ikram edilir. Cenaze, komşuların ve Cenazeevinin yakınlarının dualarıyla defnedilir.
Bir komşunun oğlunun veya kızının düğünü yapılırken; tüm komşular ve akrabalar düğün evine gelir, evlenecek olan genç için karınca kararınca olsa da takı takarlar. Bu takılar, evlenen çiftin ekonomik yönden güçlü olmasını sağlar.
Bir komşu hasta olduğunda; komşular ve hasta yakınları o hasta için seferber olurlar. Hasta, hastanede ise ziyaret edilir; hasta yakınlarının zor anları bu davranışlarla hafifletilmeye çalışılır.
Bir komşunun oğlu askere gideceği zaman, komşular askerevinde toplanır, asker için harçlık verirler. Asker, annesi tarafından kınalandıktan sonra davullu-zurnalı vatani görevine uğurlanır. Ülkemizdeki bu güzel görüntüye eminim ki dünyanın bir başka ülkesinde rastlamak mümkün değildir.
Komşu, evinde bulunmayan bir şey için ilk olarak komşu kapısını çalar. İhtiyacı olan her ne ise alır ve kullanır. Komşusundan gelen bu yardım kabını iade ederken; “ayıp olmasın” diye mutlaka o kabın içine bir yiyecek (yemek, börek, meyve, vs) koyar ve bu şekilde kabı teslim eder.
Bu sosyal davranış, gecekondu bölgelerinde çok güçlüdür. Çünkü mahalleli, özellikle yaz günlerinde bir birini ziyaret eder, bahçede çay ve kahve içerler. Her mahallede kahve falına bakan bir falcı olduğu için, içilen kahve fincanları ters çevrilir, falcıya teslim edilir. Falcı, aklına geleni, diline düşeni sayıp döker. Burada maksat; fala inanarak yaşam tarzını sürdürmek değil, günü gırgır, şamata içinde tamamlamaktır.
Kış mevsimine girildiğinde komşular kabuğuna çekilir, mahallede bir hareketsizlik baş gösterir. Ara sıra olsa da komşu ziyaretleri geceleri yapılır. Sobalarda kestaneler pişirilir, çaylar içilir, hazırlanan pastalar, börekler yenir. Komşuluk sohbetlerinde çoğu zaman gençlik anıları ya da askerlik anıları anlatılır. Kadınlar ise bazen evlilikleriyle ilgili unutamadıkları anılarını anlatırlar; bazen el işlerini birbirine gösterirler, bazen de kızları için hazırladıkları çeyizleri birbirlerine gösterirler. Bu sosyal ilişkiler komşuları birbirine daha da yakınlaştırır.
Toplum olarak komşuluğa çok büyük değer verdiğimiz için, şu güzel sözler ve hadisi şerifler toplumumuz tarafından canı gönülden kabul görmüştür: “Ev alma komşu al”, “komşu, komşunun külüne muhtaçtır”, “komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir” Tüm bu güzel sözler, komşuluk ilişkilerinin aslında sosyal bir dayanışma olduğunu bizlere hatırlatmak için söylenmiş veciz sözlerdir. Bu veciz sözlere itibar etmemiz, komşuluk ilişkilerini her ne olursa olsun canlı tutmamız gerekir.
Kentsel dönüşüm projesinin başlamasıyla birlikte, bir dönem bir arada yaşayan komşular üçer-beşer başka bölgelere dağılmıştır. Çarpık, yıkık-dökük gecekondu evlerin yerini modern, devasa beton binalar almıştır. Bir dönem bir arada yaşayan aileler, bir anda hiç tanımadığı ailelerle altlı-üstlü yaşamaya başlamıştır. Birbirlerini tanımayan aileler bir araya gelince; bir kuşku, bir korku veya bir endişe baş göstermiştir. Çevresine ve yeni komşularına uyum sağlayamayan aileler, evlerini satıp, eski mahallesine dönmeyi tercih etmişlerdir. Bu mahalli göç hareketi tüm hızıyla halen devam etmektedir.
İnsanların modern evlerde yaşaması elbette çok güzeldir. Buna rağmen apartman sakinlerinin, apartman yaşantısını cezaevi yaşantısına benzetmeleri eskiye olan özlemi yansıtmaktadır. Vefat eden bir apartman sakininin tam bir hafta sonra komşuları tarafından fark edilmesi komşuluk ilişkilerinin zafiyet içerisinde olduğunu göstermektedir. Bu zayıf komşuluk ilişkilerinin tüm ülkede böyle olduğu anlamına gelmese de benzer durumların sıklıkla yaşandığına şahit oluyoruz. Bu bakımdan, gecekondu yaşantısı alışkanlığının modern yaşama adapte olması sanırım uzun bir zaman alacaktır.
Arkadaşlık-Dostluk:
Arkadaşlık kavramını çocukluk, okul, askerlik ve işyeri arkadaşlığı olarak sınıflandırmak mümkündür. Bu evrelerde edinilen arkadaşlıklar, hayatın hiçbir döneminde unutulmazlar. Arkadaşlık, kişiler arasında öyle sihirli bir bağ oluşturur ki; bir arkadaş yeri geldiğinde bir kardeşten bile üstün olabilmektedir. Arkadaşlar, en yakını olan kardeşlerine bile açamayacağı sırlarını arkadaşlarıyla paylaşarak birbirlerinin sırdaşı, kankası olurlar. Arkadaşlar arasında örülen bu sihirli bağın bir ömür devam ettiğine zaman zaman şahit oluyoruz.
Yaşam şartları insanları ülkenin çeşitli coğrafyalarına sürüklemiştir. Bu dağılma hiçbir zaman arkadaşlık bağını yok edemez. Öyle zamanlar olur ki; kişi, en zor anlarını kardeşlerinin desteğiyle atlatmak ister, ancak bu destek çoğu zaman gelmez. Bu durumda kişiler derhal “Can Dostum” dediği arkadaşlarını devreye sokarlar. Can dostlar, mevcut sorunları ya el birliği ile ya da tek başlarına hallederler.
Bu güzel dostluklar, ülkenin içine sürüklendiği ekonomik sıkıntılar ve işsizlikler sebebiyle ne acıdır ki büyük darbe almaktadır. Mesafenin uzaklığı, ekonomik sıkıntılar ve işsizlikler sebebiyle arkadaşlar birbirlerinin düğünlerine, hastalarına veya cenazelerine gidememektedir. Bu sıkıntılar uzun süreli olduğu için güçlü duygularla örülmüş olan bu dostluklar tamamen yok olmasa da eski gücünü yitireceği bir gerçektir.
Tüm toplumlarda arkadaşlığın yeri ve önemi farklıdır. Özellikle Batı Toplum’unda arkadaşlar toplu halde bir eğlenceye gittikleri vakit, her kişi kendi masrafını kendisi ödemektedir. Türk Toplumu’nda bu durum tam tersine işlemektedir. Eğlence masraflarını bu arkadaş gurubundan sadece bir kişi; bir başka gün ise masrafları bir diğeri üslenmekteydi. Avrupalıların bu özelliği son yıllarda ülkemize sıçramış ve masraflar “Alman Usulü” anlayışı ile karşılanmaya başlanmıştır. Avrupalının özüne uygun olan bu davranış, bizlere göre bencilce bir davranıştır. Ülkemizdeki hayat şartları insanlarımızı ne yazık ki bu bencilliğe itmektedir. Böylece, ülkemizde menfaate dayanmayan arkadaşlık anlayışı ne yazık ki yerini “Alman Usulü”ne bırakmıştır.
Akrabalık:
Günümüzde akrabalık ilişkileri de ekonomik sıkıntılardan nasibini almıştır. Geçim sıkıntısı ve hayat şartları akrabaların bir kısmını ülkenin değişik coğrafyalarına, bir kısmını da başka ülkelere sürüklemiştir. Son yıllarda akrabalık öyle bir noktaya gelmiştir ki; ölenler, yaralananlar, kızını veya oğlunu evlendirenler, hapse düşenler veya trafik kazası geçirenler, akrabaları tarafından ihmal edilmektedir. Oysa akrabalık, kan bağı ile kurulan ve genişleyen bir topluluktur. Bu yönüyle akrabalık, komşuluktan daha ileri görülmelidir. Dinimiz, yardımlaşmanın akrabalardan başlamasını lüzumlu görmüştür. Her akraba, maddi ve manevi yardımlarını kendi akrabalarından başlatarak yapmış olsa, eminim ülkede pek çok sıkıntı bu yolla halledilmiş olurdu.
Tüm sıkıntılara rağmen, akrabalık, arkadaşlık ve komşuluk ilişkilerini diri tutmak zorundayız. Zira çevremizi kuşatan bu güzel topluluklar bizlere her zaman lazımdır ve sosyal dayanışmanın en güçlü unsurlarıdır.
Halit DURUCAN
YORUMLAR
Kaybolan değerlerimizi anımsatan bu güzel yazı ve emeğe teşekkürler.Komşuluk,arkadaşlık ve dostluk ...
Küçük kızım yakın bir arkadaşımı teyzeyi olarak o kadar benimsemiştiki öksüz yiğenine birşeyler aldığını gördükçe kıskanır önce o giyerdi.Böyle ardaşlıklar gittikçe azalıyor...zaman değişiyor, şartlar değişiyor daha çokta insanlar değişiyor.
Selamlar