- 1780 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Doğduk ki öleceğiz!
(Ona kendi ruhundan üfledi) Secde Suresi: 9. Ayet
Babasının yeşil örtülere sarılmış tabutu başında genç bir adam. Daha saatler öncesinde içinde olacağını hiç bilemeyeceği bir tablonun tam ortasında şimdi. Hayatla ölüm arasında bir yerde öylece duruyor. Son vazifeler özenle yerine getirilmeyi bekliyor. Ailenin diğer büyüklerinin desteği ile her şey kolayca hallediliyor. Dayılar, amcalar, enişteler genç adamın yanında sıkı sıkı kenetlenmişler. Bugün sen yarın ben düşüncesi hissediliyor her yerde. Ateş yine düştüğü yüreği dağlıyor.
Doğduk ki öleceğiz! Ne kadar kaçarsak kaçalım hayatımızın merkezine gelir yerleşir ölüm olgusu bir gün bütün ağırlığı ile. Yakınlığı nispetince yakamıza yapışır, sarsar ve daha önce hiç bilmediğimiz bir boyuta götürür bizi bütün direnmelerimize rağmen sürükleye sürükleye. Ölüm olmasaydı hayatı bu kadar değerli kılan başka ne olurdu? Ne zaman ki ölüm gündemimize girer yaşadığımız her şey başka bir çehreye bürünür. Çok değer verdiğimiz bir sürü şey değerini yitirirken, hiç değer vermediğimiz bir sürü şey de değer kazanır. Hayatın bütün dengelerini alt üst eder girdiği her yerde ölüm.
Yaşarken ölümü tam olarak anlamak zordur. Hastaneler ve mezarlıklardan kısmen alırız cevaplarımızı.
Her yaştan, her sosyal kesimden insanların hastane çıkışlarında oluşturduğu manzaralara dikkat ettiniz mi hiç. Şöyle bir gözünüzün önüne getirin hastaneye giren ve çıkan insanları. Sedye ile giren, tekerlekli sandalyesini kızının- oğlunun arkasından ittirerek dolaştırdığı anneleri babaları. Kucağında hasta çocuğu, elinde hastane kağıtları o kuyruk senin bu kuyruk benim dolaşan çocuk yaşta anneleri. Herkes ve her şey bir zaman tünelinden fırlamış gibidir sanki. Gördükleriniz sizin genç, yaşlı, sağlıklı, hasta olmuş halinizdir aslında. O kadının kucağında bademcikleri şişip ağrıdığı için ateşler içinde ağlayan çocuk sizdiniz bir zamanlar sonra da sizin çocuğunuz; yeni evli genç karı-koca manzarası size ait; ve iki büklüm olmuş, saçları ağarmış, elinde bastonuyla zar-zor yürüyen o teyze de sizin gelecekteki haliniz. Gelecek ve geçmiş bir aradadır hastane kapılarında.
Gaflet uykularından ölümün hafif dokunuşlarıyla uyanırız. Hayatı yaşaya yaşaya ölürüz ya da öle öle yaşarız. Ruhumuzun ölüme değdiği noktalarda değer kazanır aldığımız her nefes.
İki kez doğar bir kez ölürüz aslında. Bir; anne karnında 9 ay 10 gün sürede tamamlanarak gerçekleşen biyolojik doğumumuz vardır; bir de hayata dair en doğru okumaları yaparak geldiğimiz aşamada gerçekleşen manevi doğumumuz. Hayata gerçek anlamda doğamadan ölümle burun buruna gelmemiz belki de bir fani olarak en büyük handikabımız. Aksi takdirde ölümü de hayat gibi güle oynaya karşılayabilirdik.
Biyolojik olarak bir kez ölmeden önce hayata manevi anlamda doğabilmek biricik meselemiz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.