- 1272 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ANNELİK-BABALIK DOĞUŞTAN DEĞİLDİR…ÖĞRENİLİR…
(Okul dergisindeki yazımdan... )
Bizler çocuklarımızın sahibi değiliz. En büyük yanılgımız burada başlıyor aslında. Hayata gelmelerine vesile olduğumuz minik insanların bekçisiyiz sadece. Bize bahşedilen sihir gibi bir içgüdüyle, her koşulda sevgi üreterek büyütüyoruz o insan yavrularını. Peki ne kadar doğruyuz? Ne kadar bilincindeyiz asli görevimizin?
‘’Allahım,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için SÛKUNET,
Değiştirebileceklerimi değiştirmek için CESARET,
İkisini birbirinden ayırt edebilmek için AKIL ver !’’ …
ÇOCUKLARIMIZDAN BEKLENTİLERİMİZ
Yemeyip yedirdiğimiz, giymeyip giydirdiğimiz, uyumayıp başında sabahladığımız çocuklarımızdan biz neler bekliyoruz ? Yemeyip yedirsinler mi bize ileride? Ya da kendilerine ait hayatı bir kenara itip sabahlasınlar mı bitmeyen gecelerimizde ? Elbette hayır. Biz görevlendirilmişiz çünkü. Yeni bireyler, yeni kişilikler kazandırmak için yeni hayatlara. Üzerimize zimmetli onlar. Ama bir yere kadar. Kendi hayatlarına taşınana kadar. Amaç bu olunca yetiştirme tarzı da değişiyor otomatikman. Değişmeli de zaten.
SUÇ VE CEZA
Öncelikle önleyici tedbirler almalıyız hatalara karşı. Onlara iyi birer model olmalıyız. Ki görerek öğrensin doğruları. İnanın bir çocuğu en çok sıkan ve en anlamsız gelen şey NASİHATlardır. Beyhude bir çırpınıştır sonsuz öğütler. Çocuk soyut dönemdedir çünkü. Görmek-dokunmak-ruhunda hissetmek ister hayatı. Dayak çözüm değildir. Aksine asi ve nefret dolu kılar çocuğu. Kırılan gururu ileride yoldan çıkmaların ya da içine kapanarak asosyal bir insan olmasının en büyük sebebi olacaktır.
En doğru cezalandırma şekli sevdiği şeylerden uygun sürelerle uzaklaştırmaktır onu. Ama sebebini açıklayarak.
‘’ Güller arasındaki dikeni görebilmek BAŞARI, dikenler arasındaki gülü fark edebilmek MUTLULUK getirir !’’
ÖDÜL
Yaptığı her doğruda ödüllendirmek gerekir hayat stajiyeri çocuğu. Evet her doğruda. Bu bir ‘aferin!’ de olabilir, bir öpücük de. Ödül deyince maddi şeyler gelir aklımıza. Arasıra gerekir. Ama sık sık oyuncak almak hedefsizleştirir çocuğu. Hayattan çok şey beklemesine neden olur.
‘’ Mutluluğun sırrı; çok şeye sahip olmak değil, az şeye ihtiyaç duymaktır. ‘’
BENİM ANNEM/BABAM DA BÖYLEYDİ
Bazılarımız şanssız geçirmişizdir çocukluğumuzu. Annemizden ya da çoğunlukla babamızdan gördüğümüz sevgisiz, olumsuz bir eğitimle kendi ebeveyinliğimizi şekillendiririz. Ve bazen gördüğümüz kötülükleri uygularız evlatlarımıza. ‘’Ben yaşadım bari yavrum yaşamasın !’’ demeden. Aksine ‘’Ben çektim sen de çek!’’ deriz cahilce.
‘’ Kötüler örnek teşkil etmemeli geleceğe !’’
‘’SEN’’ dili değil, ‘’BEN’’ dili…
Yaklaşımımız ürkütmemeli, kaçırmamalı bizden.
‘’Sen nasıl bir çocuksun ?’’ yerine ‘’Böyle davranman bni çok üzüyor yavrum !’’
‘’ Kes şu gürültüyü artık !’’ diye bas bas bağırmaktansa ‘’ Gürültüden başım ağrıdı canım !’’
‘’Çamurlu ayaklarınla mı girdin yine eve . Beni çıldırtmak mı istiyorsun sen?’’ diye bağıracağımıza ‘’ Evi de yeni silmiştim daha. O kadar yorgunum ki !’’
… gibi yumuşak yaklaşımlarla kalplerini de yumuşatarak şekillendirsek elimizdeki hamurları…
KIYASLAMA VE BEKLENTİLER
Unuttuğumuz en önemi nokta onların da birer kişiliği olduğu aslında. Bunu kabullenerek tanımaya çalışmalıyız çocuklarımızı. Başka çocuklarla kıyaslama bir katliam olur karakterlerinde. İncitmeden, farkettirmeden olumlu örnekler gösterebiliyorsak ne mutlu bize.
Kendi beklentilerimize göre sıkmamalıyız onları. Bizim doğru bulduğumuz yol ona ters gelebilir çünkü.
***Aslında işin özü çocuklarımızı tanıyarak onlara denetimli ama özgür bir hayat hazırlayabilmek. Onlara güvenmek. Yürüyecekleri yolları temizleyerek onları yeni hayatlarına sevgiyle yolcu etmek. Ve her dönüşlerinde yine yeniden sevgiyle ‘’HOŞGELDİN!’’ demek…
***Çünkü; onlar bize emanet !...