55
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3328
Okunma
BENİ TANIDINMI?
Şarkışla da görev yaptığım yıllardı. Yine bir hafta sonu
Sivas tayım. Tüm aile akşam yemeğimizi keyifle yemiş, sohbet ediyoruz.
Babam:
“Tacettin yarın Kangalın Dere Ağzı köyüne gideceksin. Orada pehlivan lakaplı Hüseyin Bakırı bulup sana vereceğim senedi tahsil edeceksin. Bu kişinin eli ağır çıktı. Epeydir beni oyalıyor. Haa resmi elbiseyle git ki sana bir saygısızlık yapmasın. Kangal’a giden otobüsün şoförüne Dere Ağzı köyünde ineceğim de o seni indirir. Köy şoseye çok yakın.”
“Tamam, baba olurda resmi elbisemle neden gideyim ki.”
“Dedim ya adam sana bir terbiyesizlik yapmasın bellimi olur.”
Aile geleneğimizdi. Büyük lafı ikilenmez yorum yapılamazdı.
Rahatsızlığımı belli eden ses tonuyla.
“Tamam, baba giderim.”
Resmi elbisemi giymiş. Kahvaltımı yapıp zarf içine konmuş senetle soluğu otobüs garajında aldım. Külüstür tabir ettiğimiz otobüsün dolması saatlerimizi almıştı. Nihayet yola koyulduk. Otobüste herkes birbirini tanıyor sohbet ediyorlardı tek yabancı bendim. Hepside bana merakla bakıyordu. Yanımda oturan yaşlı bir amca
“Hayrola kumandan nereye gidiyorsun”
“Dere Ağzı köyüne amca”
“Hayırdır kimlerdensin”
“Ben buralı değilim. Birini ziyaret edeceğim.
“Bende orada ineceğim kime geldin ki?”
“Pehlivan lakaplı Hüseyin Bakıra”
“Allah, Allah bende ona gidiyorum”
“O an çok rahatlamış sevinmiştim”
“Çok iyi bende nasıl gideceğim diye şoföre soracaktım.”
Yaşlı ama sevimli ihtiyarla sohbeti koyulaştırdık. Askerlik anılarını ballandıra, ballandıra anlatıyor. Biri biterken diğerine başlıyordu. Çok keyifliydik.
Otobüs bizi bırakıp giderken amcamın omzunda heybesi vardı. Konuşarak ince kıvrımlı köy yoluna saptık.
Uzaktan görünen köy, toprak bacalarıyla bize gülümserken uzun minareli camisi hemen göze çarpıyordu.
Birden havlayarak bize doğru koşan iki Kangal köpeğinin sesleriyle irkildim. Son hızla yaklaşıyorlardı.
“Kumandan korkma onlar beni karşılamaya geliyor benim köpeklerim”
“Aman, çok iyi amca”
Dedim ama korkudan bacaklarım titremeğe başladı. Dilim damağım kurudu. Yanımdaki amcama daha da sokuldum.”
Kangallar boynundaki tasmalarının üstünde sıralı sivri çengelleri vardı. Devasa cüsseleriyle, ağzı açık pembe dilleri dışarıda siyah gözleriyle daha da ürkütücü görünüyorlardı. Hızla nefes alıp verirken bana bakıyor, kuyruklarını sallayarak sahibinin etrafında dönüp duruyorlardı. Ben sapsarı kesilmiştim.
“ Korkma bir şey yapmazlar bunlar saf Kangal köpeği davarları bunlar yayar. Çoban tutmam ben, ölürüm bunlar için bak, bak kumandan dünyayı versen bunların birini bile alamazsın canımın bir parçası kurban olurum bunlara”
Gerçekten muhteşem ikiliydiler. Amca sırtlarını sıvazlarken ikisi de şımarıyor, kuyruk sallayışlarıyla, gözleriyle, sürtünerek bu sevgiye cevap veriyorlardı. İkisi de beni kaçamak bakışlarıyla süzerken, İçimde korkuyla karışık birde hayranlık hissi uyanmıştı. Dördümüz köy içine girince kalabalığın toplandığı bir evin önünde durduk. Tüm köylü bana merakla bakıyor birbirleriyle fısıltıyla konuşuyorlardı.
“Kumandan pehlivanın evi burası, onun cenazesi var eşini kaybetti. Bu kalabalık ondan, Allah rahmet eylesin Döne bacı iyi biriydi. Çok çekti bu hastalıktan”
Şaşırdım içim ezildi. Hiçbir şey söyleyemedim. Çivilenip kalmıştım.
Yanıma gelen iri yarı adamı fark bile edemedim.
“Buyur yeğen hoş geldin pehlivan Hüseyin benim.”
Karşımda geniş omuzlu, uzun boylu, birkaç günlük sakallı yorgun bakışlı gerçektende lakabına yaraşır biri duruyordu. İri elleriyle tokalaşırken:
“Hoş bulduk amca, başın sağ olsun. Allah geride kalanlarına sağlık ve sabır versin”
“Sağ olasın yeğen dostlar sağ olsun”
“Pekte yeri değil ama ikimiz kimsenin olmadığı yerde konuşabilirmiyiz”
“ Elbette buyur şöyle”
Kalabalığı yararak toprak zeminli koridordan geçip, mütevazı bir şekilde döşenmiş küçük bir odaya girdik.
“Amca buraya kadar geldiğim için söylüyorum. Hiçte yeri değil ama ben Necmettin Yıldırım’ın oğluyum babama borcun varmış”
“Evet, yeğen baban çok haklı, ona mahcubum. Yokluğun adı batsın. Ondan aldığım öküzleri satıp hanımın hastalığı için harcadım. Doktor, doktor gezdim. Çokta borçlandım. Mümkünüm tükendi. Elde yok, avuçta yok. Ne desen haklısın.”
Konuşurken boğazıma bir şeyler düğümlendi. Koca adam karşımda ufalmıştı. Sesi titriyor. Sessizce ağlıyordu. Bende doldum. İçim daraldı öfkelendim. Yanaklarıma doğru akan yaşlara mani olamadım. Elimi omzuna attım.
“Tamam, amca sıkma canını kimseye bir şey söyleme. Kim bu diye soranlara bir tanıdığımın oğlu, başsağlığı için gelmiş dersin, şu an o kadar sıkıntılıyım ki sorma kendimden utanıyorum.”
Cebimden senedi çıkardım. Yırtarak çok küçük parçalara ayırdım.
“Bak amca babama borcun yok. Ben hallederim. Senedi de gördün yırttım işte, ne olur bu konuyu kapat hadi şimdi dışarı çıkalım.”
Şaşırıp kalmıştı.
Cenazeyi kaldırıp vedalaştım. Sivas’a giden bir kamyona binerken beni uğurladı. Bakışları minnet doluydu. Yol boyu kamyon şoförünün askerlik anılarını da dinledim. Eve doğru yaklaştığımda karışık duygular içindeyim. Hesap verecektim.
Bu olayda verdiği bir malın karşılığını alamayan babam haklıydı. Hastalıkla uğraşıp borcunu ödeyemeyen fakir pehlivan amcada haklıydı. Doluya koydum almadı. Boşa koydum dolmadı.
Hem mutlu hem de mutsuzdum.
“ Ne oldu oğlum parayı aldın mı?”
“ Hayır, baba eşi vefat etmiş. Çok perişandı.”
“Yapma ya üzüldüm. Allah rahmet eylesin”
“Hiçbir şey demedin mi? senedi ne yaptın?”
“Senedi yırttım baba”
Buz gibi bir hava esti. Hiddetten gözü dönmüş babam hızla ayağa kalktı. Herkes suspus olmuş olayı izliyordu.
“ Ne dedin senedimi yırttın oğlum sen salak mısın? Kaç liraydı biliyor musun?”
“Biliyorum baba adam çaresizdi. Onu ben ödeyeceğim. Gelecek hafta paranı getiririm.”
Kısa bir sessizliğin ardından
“Deli etme beni iyi ki sen okuyup astsubay olmuşsun ticareti beceremezdin. Allah, Allah yırtmış madem öyle getir paramı buda sana bir ders olsun.”
“Tamam, baba haftaya paran elinde”
Şarkışla ya döndüğümde birlik sandığından, emekli sandığından, ordu yardımlaşma kurumu ve samimi arkadaşımdan parayı denkleştirip babama ödedim. Bu konu bir daha açılmamak üzere kapanmıştı. Sıkıntılar içinde borçlarımı ödeyip bende rahatlamıştım. Aradan yıllar geçti.
İzmit’e tayin olmuştum. Bir gün mesai dönüşü beni karşılayan
Eşim:
“Öğlenden beri seni bekleyen bir misafirimiz var ben tanıyamadım”
Şapkamı vestiyere asıp içeri girdim. Yaşlı ama dinç iyi giyimli biri koltuktan kalkarak beni karşıladı. Gülümsüyordu. Tokalaştık.
“ Yeğen beni tanıdın mı?”
Bir yerden gözüm ısırıyor ama nereden zorluyorum ama nafile!
“Hayır, amca tanıyor gibiyim ama mazur gör çıkaramadım.”
“ Ben Dere Ağzı köyünden pehlivan Hüseyin Bakır eşim öldüğü gün gelip babana borçlu olduğum senedi yırtmıştın ya ben oyum işte”
“Ooo amca çok kısa görüşmüştük. Maşallah çok iyisin şimdi hatırladım.”
Olaydan on üç yıl geçmişti. Hem şaşırmış hem de meraklanmıştım.
“Seni sora, sora buldum. Senden sonra çocuklarım Almanya ya gitti. Şimdi durumları çok iyi, ben arada bir onların
Yanın da bazen de köyümde kalıyorum çok şükür. Bana iyi bakıyorlar.”
“Sevindim amca ne güzel Allah bu güzelliği bozmasın”
“Sağ ol evlat sana borcumu ödemeye geldim.”
Cebinden büyük dolgun bir zarf çıkardı.
“Bak bunlar senin, geç oldu ama şimdi zamanı yinede hakkını helal et.”
İçinde çok para olduğu belliydi. Zarfı açınca şaşırdım. Ödediğim paranın en az on mislisiydi.”hakkım olanı içinden ayırıp gerisini zarfa koyarak vermek istedim. Eliyle elimi geri çevirdi.
“Bak yeğenim senin hakkın bu almazsan çok gücenirim. Yıllarca ben bu günü düşledim. Allaha kurban olayım ki bana bunu gösterdi. Senin o gün bana yaptığını hiç kimse yapmazdı. İşte şimdi yeniden doğdum. Ne büyük bir yüktü bilir misin Allah yokluğu düşmanıma yaşatmasın bak şimdi kuş gibiyim. Hadi paralarını al Almanya uçağına yetişmem gerek İstanbul’a nasıl gideceğimi söyle.”
Ben ve eşim ne kadar ısrar ettiysek fayda etmedi.
Otobüse bindirirken elini öptüm. Bana sıkıca sarıldı. El sallarken içimden bir şeyler kopmuştu. Sevinç mi hüzün mü belli olmayan duygularımla o gün hiç uyuyamadım. Aynı yıl babam çok hastalandı. Kanserdi. Ameliyat olmuş büyük acılar çekiyordu. Bir akşam ellerini avuçlarımın içine alarak bu olayı anlattım. Onunda çok ilgisini çekmiş nefes almadan beni dinlemişti. Çok etkilendiğini gözlerinden akan yaşlarla belli ediyor, mimiklerinden de mutluluğunu hissettiriyordu.