- 2222 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
SERDARÎ
Serdarî’nin Sivas’ın Şarkışla ilçesinde 1834,1835 yıllarında doğduğu ortaya atılmaktadır. Ölüm tarihinin de 1921 olduğu ağır basmaktadır. Buna göre 86 ve 87 yıl ömür sürdüğü ileri sürülmektedir. Hayatının 21 yıllık bölümü 20. yüzyılda geçtiğinden çağımızın halk şairleri arasında Serdarî’yi de kabul edebiliriz.
Serdarî, bir köylü şairi olup ümmidir. O zamanların geleneği olan mahlas kullanmayı, o da benimsemiş ve “Serdarî” mahlasını kullanmıştır. Yaşadığı çevrede, Âşık Hacı, Hacı Emmi ve Çolak Hacı diye tanındığını biliyoruz. Ona “Çolak Hacı” demelerinin sebebi; âşığın kolu bir dirseğinden kesik olduğundandır. Kaynaklara göre, orta halliden aşağı sayılacak bir ailenin ferdi olan Serdarî, geçimini bostan ekip tarla sürmekle kazanan bir çiftçidir. Yaşadığı yerin (Orta Anadolu) ikliminden kaynaklı, kasabaları, köyleri zaman zaman kuraklık, kimi zaman da dolu gibi doğal afetler o yöreleri olumsuz etkilerdi. İşte yine yaşanan böyle bir afet sonunda şairimiz şu dizeleri söyler;
Bostan ektim yolu ile
Felek vurdu dolu ile
Cilve eyler kulu ile
Harâb etti bostanımı!
Yukarıdaki dörtlük 4 + 4 duraklı 8’ li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Her âşıkta olduğu gibi Serdarî’de de sevgili motifi vardır. Hayatındaki bir kesite göre; Şarkışla’da “Deli Kadı” denilen bir hâkim vardı. Serdarî günün birinde bu Deli Kadı’nın kızını sevdi, nikâhla almak istedi. Kadı, Serdarî’nin fakirliğinden dolayı kızını ona vermek istemedi. Bunun üzerine saz şairimiz sevdiği kızı Adana’ya kadar kaçırmıştır. Sevdiceğine de şu dörtlükleri söylemiştir;
Ceren gözlüm, yine melûl durursun,
Bugün ağlamanın yeri değildir.
Seni vatanından, ilinden eden
O da er kişidir, karı değildir.
Söylettik dilberi, sözü sağ imiş
Güzellikte hiç menendi yoğ imiş.
Senin derdin benimkinden çok imiş,
Bugün dertlenmenin yeri değildir
Serdarî’nin huyudur atı çekmek
Üstüne binip de ortaya çıkmak.
Tolga kargı ile kaburga sökmek,
Bu da her aslanın kârı değildir!
Yukarıdaki şiir, 6+5 duraklı 11’ li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Âşık Serdarî, Deli Kadı’nın kızıyla Adana’da bir süre yaşadı. Daha sonra olayın unutulacağı düşüncesiyle sevdiği kızla tekrar Şarkışla’ya dönerler; fakat kızın babası davasından vazgeçmemiştir. Sonuç itibariyle şairimizi Sivas hapishanesine attılar. Kadı da şairimiz hapisteyken kızını bir başkasına verir. Bu durumu öğrenen Serdarî, alır sazını eline ve şu dörtlükleri terennüm eder;
A dostlar, bir haber geldi sıladan,
Eğer essah ise büktü belimi.
Dediler ki; sevdiğini el almış!
Kadir Mevlâm nasip eyle ölümü...
Şahin dedikleri bir küçük kuştur,
Yârin güzelliği göz ile kaştır.
Kadir Mevlâm beni yâre ulaştır,
Irak ise yakın eyle yolumu!
Deli gönül, yükseğinden uçayım,
Uçarsam da kanadımı açayım.
Muhannetin köprüsünden geçmeyim,
Coşkun sele uğratayım yolumu.
Serdarî der: Yükseğinde gezmeyim,
Dost elinden dolu bâde süzmeyim.
Yârdan başkasına kuşak çözmeyim,
Yedi yerden bağlatayım belimi!
Yukarıdaki şiir 11’ li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Şairimiz hapishanede söylediği bu şiirinde, yârdan başkasına bakmamak için büyük antlar içti ama bir zaman geldi ki; “Beyaz” adında bir Çerkez kızana tutuldu ve ağzından şu dizeler döküldü;
Yeniden bir sevda düştü serime,
Başımı sevdadan ayıramıyorum.
Ne gündüzüm gündüz, ne gecem gece,
Del – oldum, derdinden duramıyorum!
Pazar günü Şarkışla’dan göçürdüm,
Yâre şeker ezdim, şerbet içirdim.
Yazık! Ömrüm berhavaya geçirdim,
Del – oldum, derdinden duramıyorum!
Ebesil köyünde üç gün oturdum,
Sofular köyünden tayın geçirdim.
Bire ağalar, ben ceranı yitirdim,
Ne diyara gitti bilemiyorum!
Her dâimde Hakk’a ettim niyazı
Kader böyle imiş, alnımda yazı.
Dudu dilli, ince belli Beyaz’ı
Ne diyara gitti bilemiyorum!
Taz – açılmış güle benzer yüzleri,
Kudretten sürmeli güzel gözleri.
Beni mest eyledi Çeçen kızları,
Yitirdim kendimi bulamıyorum!
Serdarî der: Böyle imiş kaderim,
Gam için kazanmış beni pederim.
Yerin bilsem bir gün durmaz giderim,
Çardak’ta diyorlar bilemiyorum!
Yukarıdaki şiir 11’ li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Bu şiirde Âşık Serdarî, sevdiği kızı bulamadığını anlatmaktadır.
Âşık Serdarî, avcılıktan da hoşlanırdı. Bir gün Memi adında bir arkadaşı ile avlanmak için Şarkışla’nın Döllük köyüne gitmişler, sabahın erken saatlerinde ava çıkabilmek için geceyi bu köyde geçirmişler. Serdarî, sabah uyanınca bir de ne görsün? Arkadaşı Hacı Memi’nin köpeği, âşığın çarığını yemek için dişleye dişleye çarığı parçalamaya uğraşıyor! Serdarî bu olay üzerine şunları söylüyor:
Ava gider iken sapar
Çocuklardan ekmek kapar.
Avratlardan çalar çırpar.
Memi, bu tazı senin mi?
Sırtında durmuyor çulu,
Seğirtmeye yoktur hâli.
On beş günde bir yer yağlı,
Memi, bu tazı senin mi?
Serdarî çarığın saklar,
Eline geçerse haklar.
Issız odaları yoklar
Memi, bu tazı senin mi?
Şiir 8’ li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Serdarî de halkın içinde yaşamış, köylü bir saz şairimizdir. Folklor adına bir yer edinmiştir; ama bir Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre veyahut Köroğlu kadar angın biri olamamıştır. Kaldı ki; bu isimler ( P.Sultan Abdal, Yunus Emre, Köroğlu ve Karacaoğlan), halk şiirinde bir gelenek oluşturmuş angın kişilerdir. Bunların bir gelenek oluşturmasında yatan ana ölçüt; özgünlüktür. Takdir edileceği üzere, o dönemlerdeki âşıkların eserleri, her yönden birbirlerinin tekrarı şeklindedir; tarz oluşturamamışlardır. Oysa Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan ve Köroğlu bir gelenek oluşturmuşlardır. İşte diğer âşıklar da bunların oluşturduğu geleneğe uygun eserler ortaya koymuşlardır. Keza Serdarî için de aynı durum geçerlidir. Serdarî’nin eserlerine bakacak olursak; Karacaoğlan’ın oluşturduğu geleneğin izinde yürüdüğü söylenebilir; çünkü Karacaoğlan’ın eserlerinde olduğu gibi Serdari’nin eserlerinde de ağır basan aşktır.
Serdarî’nin eserlerinde kullandığı dil, halkın konuştuğu sade bir dildir. Kaldı ki; saz şairimiz, ümmi ve köylü saz şairi olduğundan eserlerinde de yüksek tabakaya hitap eden bir dil kullanması beklenemezdi. Onun şiirleri daha çok destan ve koşma şeklindedir. Serdarî’nin saz ve söz ustası Zileli Âşık Ceyhuni’dir.
Âşık Serdarî, bize Anadolu’nun durumunu ve acılarını dile getiren bir tablo da çiziyor. Kaynaklara göre, 1886-1887 yıllarında büyük bir kuraklık olmuş. Elbette bu durumdan şairimiz de etkilenmiştir. Bu etkilenme sonunda şu dörtlükleri söylemiştir;
Nesini söyleyim benim efendim,
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim.
Garip bülbül gibi feryat ederim
Açılmadan soldu gülümüz bizim
Sefil irençberin tebdîli şaştı,
Borç kemali buldu boynundan aştı...
İntikal parası binleri geçti
Dahi doğrulamaz belimiz bizim
Sefil irençberin yüzü soluktur,
Yıl perhizi tutmuş içi kovuktur.
İneği, koyunu, iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur malımız bizim.
Şu yalan dünyada hoş olamadım,
Borçludan bir kere baş alamadım.
Şu küçük öküze eş alamadım
Söylemeden âciz dilimiz bizim.
Evlâtlar babanın sözün tutmuyor,
Acım diye çift sürmeye gitmiyor
Çocuklar büyüdü ekmek yetmiyor,
Başımıza belâ dölümüz bizim.
Bir aşka geldik de biz bunu dedik,
Üç yüz dört senesi bir sille yedik.
Her nereye varsan sahipsiz gedik...
Kime arz olacak halimiz bizim!
Sekiz ay kışımız, dört ay yazımız;
Açlığından telef olur bazımız,
Kasım demeden buz tutar özümüz,
Mayısta çözülür gölümüz bizim.
Açılmadı ikbalimiz bahtımız
Şen olsun İstanbul payitahtımız.
Tevellüt ellidir geçti vaktimiz;
Nöbetin gözlüyor halimiz bizim.
Tahsildarlar çıkmış köyleri gezer,
Fukara haline eden yok nazar.
Örtüsü döşeği mezatta gezer,
Hasırdan örtülür malımız bizim.
Serdarî gel sen de bu işe başla,
Çekil bir tekkeye, tekbire başla.
Vilayetim Sivas, yerim Şarkışla
Düşmez İstanbul’a yolumuz bizim.
Şiir 11’ li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Şiirde yaşadığı yer hakkında bilgiler ve tarihler geçmektedir. Bu da yaşadığı çağı aksettirmesi bakımından kayda değerdir.
Serdarî uzun yıllar üst üste âşık olmuş, kız kaçırıp hapishanelere düşmüş, üst üste birkaç kadınla evlenmiştir. Kaynaklara göre 10’un üzerinde çocuğu vardır. Artık torunlarını siz düşünün... Son yıllarında bile bir dilber için şu dörtlükleri söylemiştir;
Ala idim, sunam seni al ile.
Öpe idim leblerinden bal ile.
Ak göğüsten kızıl kızıl kan ile
Al kan etmek şu boynuma borç olsun!
Bindirirsem duru taya yepeler,
Elâ gözden kanlı yaşlar sepeler;
Ak gerdana değer altın küpeler...
Hep kan etmek şu boynuma borç olsun!
Serdarî’nin hiç halinden sormazlar,
Başındaki sevdaları bilmezler.
Aklım kesti seni bana vermezler
Alıp kaçmak şu boynuma borç olsun!
Şiir 11’ li hece ölçüsüyle yazılmıştır.
Şair bu dizeleri ihtiyarlık zamanlarında söylüyor; boşuna huy canın altındadır dememişler! Serdarî’nin kadınlara karşı büyük bir zaafı vardı; fakat şairimiz, istediği kadını bir türlü bulamadığını ve kadınlardan neler çektiğini şu dizelerde dile getiriyor;
Başım bulmadı halâsı,
Yıkıldı ömrüm kalesi.
Çektiğim avrat belâsı...
Avrat bana neler etti,
Neler etti, neler etti!
Âşık, 8’ li hece ölçüsüyle yazdığı bu dizelerde hep kadınlardan çektiğini belirtiyor; ama kendisinin kadınlara neler ettiğini hiç belirtmiyor!
KAYNAKÇA
Prof. Dr. Metin KARADAĞ “ Türk Halk Şiiri”
Refik Ahmet SEVENGİL “Çağımızın Halk Şairleri”
YORUMLAR
Sivas Şarkışla ben de Şarkışlalıyım....orda bir köy var uzakta
..............................................................gitmesekte gelmesekte o köy bizim köyümüz
tanımadığımız bir halk ozanımızı araştırıp yazdığınız için bilgilendirdiğiniz için
teşekkürler Aziz dost eğitici araştırmacı bir eserdi teşekkürlerimle
e d i b / a h m e t
Teşekkürler...
Ne güzel bir çalışmaydı ahmet Hocam...
Metin KARADAĞ üniversitede hocamdı.Gerçekten Halk Edebiyatı alanında çok değerli çalışmaları var.Günümüzde Halk ozanları hak ettiği ilgi ve değerden uzak.Siz bir ışık yakmışmışsınız bu alanda,bizler de istifade ettik.
Var olasınız. üstadım...
e d i b / a h m e t
Teşekkür ediyorum üstadem, hoş geldiniz, şeref verdiniz...
Elinize sağlık. Çok da güzel bir soru ile bağlamışsınız. Selam ile...
e d i b / a h m e t
Bu verimli emeğe ancak teşekkür edebiliyorum. Nice değerlerimiz var ki onlardan bihaberiz. Siz gayretiniz ve vefalılığınzı göstererek bu güzel insan hakkında bizi aydınlattınız. Sağolun. Seal size olsun.