- 703 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KİM BİLİR, BELKİ DE…
Anlaşılan hayretim azalmak şöyle dursun, hele de bu konuda her geçen gün biraz daha fazla artacak sanırım. Sağduyulu ve doğru görülü olanlarınız için de aynı durumun söz konusu olduğundan da eminim.
Aslında iki ayrı konuydu bu gün ele almak istediğim. Daha doğrusu önce birini yazmak üzere oturdum, o esnada bir yandan da izlediğim haberlerde gördüklerim ve öncesinde okuduklarım da zihnimin bir köşesinde bekleyişleriyle kalemimi o yönde de tetiklemeye başlayınca, baktım olmayacak birbirine giriyor her iki konu, en iyisi toparlayıp tek başlık altında ele alayım dedim. Zaten ana başlık, daha doğrusu çıkış noktası aynı ikisinin de. Daha da doğrusu beni yazmaya yönelten…
İşleyeceğim konulardan biri riyakârlık, diğeri cehaletimizin boyutuydu!
İyi ki yazıyorum, iyi ki yazıyorum da görüyorum insanımızın cehalet boyutunu. Hoş görmesem daha iyi olacak ya, çünkü her yazım sonrası gelen, özellikle de özel mesajlardan dolayı görüşümle öylesi üzülüyor, öylesi ümit kesiyorum ki ülke geleceğinden, korkuyorum da üstelik!
Ayrıca, bu olayda, öylesi çok sitede görmekteyim ki cehaletin vahamet boyutunu iyice üzülüp korkuyorum. Çoğunluğun gençler oluşuyla, geleceğimizden iyiden iyiye korkuyorum, ümidim de azalarak...
Görüyorum ki okuyanımız çok az. Ya da tek yanlı okumakta epey bir kişi. Sadece kendi görüşünün yayınlarını takip etmekte... Aklına hiç acaba, yanılınıyor olunabilir mi ki sorularını getirmeksizin, araştırmaksızın okuduğu doğrultuda bilgi ve fikir sahibi oluyor. Kimi ise, o zahmete bile girmiyor, kim ne demişse, ne anlatmışsa doğru kabul edip düşünmeksizin, araştırmaksızın inanıveriyor ve hatta sabit fikir haline getiriyor o duyduklarını ama yanlış ama doğru.
Bir önceki yazıma aldığım gerek yorum, gerekse özel mesajlarla bu görüşüm iyice pekişti. “Deniz Gezmişin idam kararı altında, imzası bulunan adama, nasıl rahmet dilersin?” Çoklukla bu şekilde olmakla birlikte, hakarete varan mesajlar da geldi yine pek yok yazın ortamında bu görüşle.
Güldüm… Gülüyorum artık… Sinirlenip üzülüyordum bu güne dek ama artık gülüyorum, belki de sinirlerim gerile gerile laçkalaştı artık, dumura uğradı, sadece gülüyorum dolayısıyla…
Nereden aldılar bu bilgiyi bilmem ama ya hu kardeşim bir öğren aslını olayın, bir araştır, madem devrimcisin, madem üzülmüşsün Deniz Gezmişin idamına ki bir insan ölümüdür bu , üzülünür ve çocukların amacı ülkeyi ABD belasından kurtarmak, bağımsız kılmaktı ve bu çocuklar kendilerince vatanperverdiler!. “ Tam bağımsız Türkiye” idi sloganları ama Yaşasın Marksist, Leninist düşünce de diyorlardı ki bu da tam bağısız sözüyle bir çelişki de uyandırmaktaydı ve ellerindeki de Türk Bayrağı ve Atatürk’ün resmi değildi, Yaşasın Atatürkçü düşünce de demiyorlardı!.. Atatürk gibi dünyanın örnek aldığı bir lideri bırakıp başka liderleri örnek gösteriyorlardı!..
Ama yanlışları da oldu ama doğruydu, ama yanıldıkları da oldu veya olmadı her ne görüşte olunursa olunsun, herkesçe üzülündü, çünkü onlardan daha asılasılar vardı bu ülkede, hatta Atatürkçülük oynayanlar da vardı ve de idam, ölüm hoş değildi…
Her neyse… Bunlar da ayrıca tartışılabilir, konumuz değil şimdi, o nedenle yorumlayıp tartışarak konuyu dağıtmayalım. Dediğim gibi madem devrimcisin, otur bir öğren önce, devrimci olmak nedir, kimlerdir devrimciler, devrimci olan bu çocuklar neler yapmıştır, neden asılmıştır ve ne zaman asılmıştır, bu asılma karırını kimler vermiş, kimler imzalamıştır?..
O imza Demirel’e aittir. İsmet İnönü ve Bülent Ecevit ret oyu kullanmış, Erbakan’ın ise adı bile yoktur onay süreci içerisinde,
İdam kararı, 9 Ekim 1971 tarihinde, Sıkı Yönetim Mahkemesince verilmiş, 27 Şubat 1972 tarihinde meclisçe onaylanıp, (ayrıca o zaman idamlar Senato tarafından onaylanmaktaydı.) 6 Mayıs 1972 tahinde de karar doğrultusunda infaz gerçekleşmiştir.
11 Ekim1972 Yılında Erbakan liderliğinde kurulan Milli Selamet Partisi ise, 14 Ekim 1973 tarihinde Meclise girmiştir.
Biraz anlıyorsanız matematikten, oturun da verdiğim tarihlerden yola çıkarak, bir hesap kitap yapınız da öyle görüş beyan ediniz ve saldırınız insanlara! Ayıp ayıp, bu kadarı gerçekten ayıp! Boşa da denmemiş demek ki “CAHİL CESARETİ” diye!
Gelelim diğer konuya, yani riyakârlığa…
O ne çirkinliktir öyle?! Düne kadar kiminiz atın tutun, demediğinizi bırakmayın ya da beğenmeyin, ayrılın, ayrı parti kurun. Kiminiz, burnunun dibinde can çekişirken, yolunun üzerindeki hastanede yatan eski liderine bir geçmiş olsun ziyaretine bile uğramasın… Sonra da çıkın, şöyle mükemmeldi, şöyle liderdi, böyle devlet adamıydı deyin. Demezler mi adama, madem öyle ne diye sırtını döndün, ne diye ayrıldın da ayrı bir yol tuttun, yanında kalıp o övdüğün, mükemmel kişinin, mükemmel ilkeleri, idealleri doğrultusunda devam etmedin hizmete, madem amacın bu ülkeye hizmetti, madem, ülkenin çıkarıydı öncel olan!
Madem bu kadar mükemmeldi, madem bu ülkeye gelmiş en büyük ve yetkin siyasetçiydi, kurtarsa kurtarsa o kurtarırdı bu ülkeyi, ne diye defalarca partisini kapattınız? Ne diye siyasi yasak getirdiniz defalarca, ne diye tutuklayıp hapsettiniz, neden 28 Şubatta istifasına sebebiyet verdiniz?
Garip ve komik milletiz vesselam, ya da dünü ve neyi neden yaptığımızı çabuk unutuyoruz, ya da neyi neden yaptığımızı bilmiyoruz. Kim bilir, belki de çok iyi biliyoruz neyi neden yaptığımızı…
Peki, o halde bu gün farklı söz etmek nedendir. O günkü iddialarınız neyse, bu gün de dile getirin ya da susup hiç konuşmayın. İnanaraksa tüm yaptıklarınız, bu gün methetmeyin o halde.
Kim bilir, belki de bilerek yapıp bu gün haksızlık yaptığınızı düşünerek pişmanlıkla üzülüp methederek günah çıkartıyorsunuz!
Kim bilir, belki de yapmıyor, yaptırtılıyorsunuz!..
Kim bilir?!!
p.r.alkan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.