- 1166 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Acılar paylaşıldıkça azalır!...
Sitemizin bu köşesinde "Özürlü kim? Kim özürlü? Kimler özürlü?" başlıklı bir makale yazmıştım. Bu makalede, "Sözlükte "özür" kelimesi, "bir kusurun, bir suçun elde olmadan yapıldığını ileri sürme veya bir kusurun hoş görülmesini gerektiren sebep, mazeret" olarak tanımlandığını,"Özrüm vardı, gelemedim.", "Özür dilerim." gibi cümlelerle " özür" kelimesini gündelik hayatta çok kullanıdığımızı söyleyerek, "sakatlık, bozukluk, eksiklik veya elverişsizlik " olarakta ifade edildiğini ve "Özürlü" de, "özrü olan, eksikliği, sakatlığı veya kusuru " olana denildiğini belirterek, bedensel engelli bir özürlünün kendisinin, ailesinin çektiği sıkıntıları dile getirmiştim.
Okuyucularımızn bu yazıyı ilgiyle okuduklarına inanıyorum. Bu konuda olumlu tepkiler aldım. Bu tepkiler doğrultusunda "özürlü kardeşlerimizin" yaralarına merhem olmak için zaman zaman bu köşede onların faylanacağı konulardan ve başımdan geçen ilginç olaylardan bahsedeceğim. Özürlü olan veya ailesinde, akrabasında, çevresinde özürlü bulunan kardeşlerimizin bu yazıları okumalarını ve özürlü insanlara bunları duyurmalarını rica edeceğim.
Özürlü kardeşlerimizin hayatta ayakta kalabilme mücadelesini nasıl verdiklerini ancak özürlüler ve aileleri bilir. Belki sağlıklı olan insanlar bahsetmiş olduğum olayları abartılı bulabilirler. Şu bir gerçek ki “Özürlü kim? Kim özürlü? Kimler özürlü?" yazdığım yazıda anlatmaya çalıştığım olayları bizzat kendim, çocuğum ve eşim yaşadığı gibi büyük şehirlerde yaşayan özürlü kardeşlerimizin de gündelik hayatlarında her gün benzeri trajik olaylarla karşılaştıklarına şahit oluyorum. Ben sadece bu yazımda özürlülerin çekmiş oldukları sıkıntılardan sadece bir kaçını dile getirmeye çalışmıştım.
Bu çözüm müdür? Hayır!
Kangren hale gelmiş bazı sorunları şikayet etmek çözüm değildir. Önemli olan bir yerde bir sorun varsa, o sorunu önce kabullenmeli, sonra da üstüne üstüne giderek çözümler aramalı, çözüm yolları bulmalı. Teslimiyetçi olmamalıyız. Bu benim kaderim deyip, hayata küsmemeliyiz, inzivaya çekilmemeliyiz.Çözüm yolları bulmuş insanların hayat tecrübelerinden istifade etmeliyiz.
On sekiz yıldır bedensel engelli kızımı okutmak ve onu hayata kazandırmak için hastahane kapılarında yıllardır tedavisini yaptırmak için hayatın acımasız çarklarında nasıl ezildiğimizi, nasıl çaresiz kaldığımızı bir Allah bilir, bir eşim ve bir de dünyalar kadar tatlı biricik güzel kızım .
Özürlülerin hayatı bir gerçektir. Bunu her özürlü aile ve çevresindeki insanlar peşin olarak kabullenmeli. İsyankar olmamalı;Allah başıma bunu niçin verdi? dememeli. Bu çocuklarımızı dört duvar arasına kapatarak onlara bir mahkum muamelesi yapmamalı.Çevremizdeki insanlar bir kaç söz diyecekler, bizleri üzecekler diye o güzelim çocukları toplumdan tecrit etmeyelim, onlardan utanmayalım. Toplumumuzla onları barıştıralım, kaynaştıralım. Toplumumuz onları, onlar da toplumumuzu tanısın.
Sağlıklı insanlarımız da özürlü kardeşlerimize karşı yapabilecekleri ne varsa yapmalı;onlara sadece acıyarak uzaktan bakmamalı, sorunlarına çareler aralamalı, gücünün yettiğince hem maddi hemde manevi olarak yardım ellerini uzatmalı. Çünkü "Acılar paylaştıkça azalır".
Özürlü bir çocuğa sahip tanıdığım bir çok aile özürlü çocuklarını toplumdan saklamakta, onları gizlemektedirler. Özellikle taşra kentlerimizde bu duygu daha çok yaygın. Bu insanlık açısından yanlış bir davranıştır. Onları topluma kazandıralım, hatta yeteneklerinden faydalanarak üretimde yer almalarını sağlayalım. Kararmış hayatlarını unutturmaya, onların da bir şeyler yapabileceklerini inandırmaya çalışalım. Eğitimlerine, çalışmalarına, hayata gülmelerine yardımcı olalım. Çünkü onlar da bizim gibi duyguları, düşünceleri, sevgileri olan insanlardır. Konuşmasalar, işitmeseler, görmeseler, yürümeseler, düşünmeseler bile onların da kalplerinin olduğunu, duygulandıkları zaman gözlerinden pul pul dökebilecekleri göz yaşlarının olabileceğini, bizlerin bu dünyanın nimetlerinden faydalanma hakkımız olduğu gibi özürlü kardeşlerimizin de bu nimetlerden istifade edebileceklerini hiç bir zaman unutmayalım.
Acaba devletimiz, özel sektörümüz özürlüler konusunda neler yapıyor?Herkes bu konuda üzerine düşen görevi yapabiliyor mu?
Özürlü vatandaşlarımızın, içinde bulunduğu zor şartların giderilmesine katkıda bulunmak ve özürlüler ile özürlüler arasındaki rekabet eşitsizliğini gidermek amacıyla öteden beri vergi hukukunda çeşitli düzenlemeler yapılmakta ve devletin Resmi Gazetesi’nde bu kanunlar, yönetmenlikler zaman zaman yayımlanmaktadır. Özürlü olan vatandaşlarımızın bir çoğu kıt imkanlarla hayatlarını devam ettirdiklerinden; basını, televizyonu da günlük olarak izlemeleri mümkün olmadığından kendi lehlerine çıkan kanunlardan, yönetmenliklerden hemen hemen haberdar olamamaktadırlar.
Özel sektörümüzden bazı kurumlar da özürlüler konusunda imkanlarını seferber etmiş durumda. Bir çok insanımızın bu konuda yeterince bilgisinin olmadığını bildiğimden bu köşede özürlü kardeşlerimizin faydalanması gereken imkanları yazmaya çalışacağım.Sağlıklı olan kardeşlerimizin de, çevrelerinde, akrabalarında veya kendi ailesinde özürlü olanlara, devletimizin veya özel sektörümüzün bu imkanlarının duyurulmasında yardımcı olacaklarına inanıyorum.
Özürlü bir çocuğa sahip bir ailenin ilk yapacağı iş:Hiç zaman kaybetmeden çocuğunun özürlü olduğunu anlar anlamaz, devletimizin hastahanelerinde tedavi imkanlarını araştırmalı.Türbelerden ve insanları para karşılı soyan;sözde hoca olan, aslında İslamla hiç ilgisi olmayan sahtekar insanlara götürüp onlardan medet ummasınlar. Hemen hemen bütün özür gruplarını tedavi edebilecek hastahanelerimiz mevcuttur. Bu hastahanelerimizi araştırmalı, çocuğunun özür grubunu tespit etmeli, doktorların tavsiyeleri doğrultusunda hareket ederek tedavisini ihmal etmemeli. "Erken teşhis hayat kurtarır" diye bir söz var; belki de bu tedavi sonucu çocuğunuz özüründen kurtulabilir. Bazı özürlülerin tedavisi ise uzun zaman alabilir. Buna da sabırlı olmalı.
Başımızdan geçen bir olayı anlatayım: Kızım dört beş yaşında ya var ya yoktu. Karşı apartmanımızda kadınlar toplanmış, kendisini hoca olarak tanıtan bir kadın gelmiş, orada bulunanlara okuyup üflüyormuş. Eşim de yürüyemeyen kızımı alıp buraya gitmiş. Kucağındaki kızımı hocanın önüne otutturmuş. Hoca kılığındaki kadına çocuğumuzun rahatsız olduğunu söylemiş. Ama yürümediğini söylememiş. Kadın kendince okuyup, üflemiş,"tüü..tüü..tüü" diye etrafı tükürüğe boğmuş. Kızımın başına elini koyarak vücudunun hertarafını diğer eliyle yoklamış. Bir yandan da içinden çeşitli dualar mı desem başka bir şey mi desem mırıldanıp durmuş. Sonunda da eşime dönüp: Kapıları pencereleri sıkı kapatın. Çocuk şimdi kalkıp kaça bilir, yakalayamazsınız, demiş.
Eşim içinden kıs kıs gülmüş: “Ah hocam keşke senin dediğin gibi kaça bilse. Bu çocuk yürüyemiyor” demiş. Kadın mosmor olmuş ve kızım hocanın duası ile tabiki kalkıp yürüyememiş. Ben kesinlikle bu tür şeylere inanmıyorum. Bu olayı eşim bana anlatınca inanın katıla katıla güldüm.
Özellikle Spastik özürlü (bedensel engelli) bir çocuğa hayatı boyunca fizik tedavi yapılması gerekebilir. Bunu her aile baştan kabul etmeli , sabırlı olmalı ve çocuğunun tedavisini hiç ihmal etmemeli. Yoksa böyle bir özürlü çocuğun fizik tedavisi yapılmazsa bir yumak şeklinde ömür boyu kötürüm kalabilir. Eğer doktorların tavsiyeleri doğrultusunda düzenli bir şekilde bu çocuklara fizik tedavi uygulanılırsa; bu çocuklar bazı ihtiyaçlarını (yemek yeme, su içme ve tuvalet v.b.) kendilerinin yapabileceği bir seviyeye gelebilirler, yürüyebilirler, okuyabilirler, hatta hayatta başarılı bir insan da olabilirler.
Eşim ve ben, kızımız Elif Bilge’nin üç yaşından itibaren tedavisini ihmal etmedik. Kızım üç yaşına kadar konuşamıyor, oturamıyor, yürüyemiyordu. Bugün çok şükür tek elinden tuttuğum zaman belli bir mesafeye kadar yürüyebiliyor, merdivenlerden kendisi inebiliyor, çıkabiliyor, bir takım ihtiyaçlarını kendisi yapabiliyor. Ve bugün kızım Ankara’da Doğan Çağlar Ortapetik Engelliler Meslek Lisesi’ni tekerlekli sandalyeye bağlı olarak eğitimini tamamladı.Açık Öğretim Fakültesine kayıt yaptırdı.
Bu durama çocuğum nasıl gelebildi? On beş yıldır bıkmadan usanmadan yapılan tedavinin sonucu ile biz bugünlere getirebildik kızımızı. Ankara Reabilitasyon Hastahanesi Merkezi’nde üç yıl aralıklı olarak (altışar ay dönemler itibariyle annesi yanında kalarak) kızıma fizik tedavi uygulandı. Hastahaneden çıktıktan sonra da özel eğitim merkezlerinde fizik tedavisine devam ettik.Hala da fizik tedavisine devam ediyoruz.
Spastik özürlü (bedensel engelli yürüyemeyen) bir çocuğa sahip ailelerimizin hiç zaman kaybetmeden Ankara’da, Ankara Fizik Tedavi ve Reabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastahanesi’ne , Numune Hastahenesi’ne, Hacettepe Üniversitesi Hastahanesi’ne ve T.C. Genel Kurmay Başkanlığı TSK Reabilatasyon ve Bakım Merkezi’ne başvurmalarını tavsiye ediyorum. Çünkü biz bu hastahanelerimizin çok faydasını gördük. Hala da görüyoruz.
Bu konuda sizlere ben ve eşim yardımcı olmaya hazırız. Evimizin telefonu 0312 360 35 02 , cep telefonum 0532 542 15 15 ve mail adresim [email protected].
Her zaman bizleri arayarak bu konuda eşimden ve benden bilgi alabilirsiniz.
Nice sağlıklı günlere...
Şükrü BİLGİLİ
YORUMLAR
Yirmibir yaşında özürlü bir çocuk olarak emek ve yazınız için teşekkür ederim.Yirmi yıl boyunca bu konuda dernek çalışmaları yapmış ve daha ne yapabilirim diyerek çaba harcamış biri olarak üzülüyorum.Yazınızda o kadar haklısınız ki.Çıkan kanunlardan haberdar olmamak bir yana uygulamalardaki zorluklarda aileleri yıldırdı.Ben ömrümü tüketirken aldığımız bir arpa boya hayret ediyorum.Önemsiz işler anında olurken böyle önemli işler senelerce devam ediyor.
Eşinize ve size Allah kolaylık versin.
Selam ve saygılar