- 833 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KÖY VAR UZAKTA...(4)
Kovanların iki tanesinde anormallik müşahede ettim. Bir tanesi oldukça faal ve kovan ağzında arı kümelenmeleri vardı. Kümelenmiş arılara dikkat ettim.Hepsi de işçi arı olunca herhangi bir olumsuzluk olmamalı diye düşündüm.Eğer erkek arılar olsaydı,durum değişecekti;doğada nektar sıkıntısından arı kolonilerinin almış oldukları bir tedbirdi bu.Niye böyleydi?E rkek arılar,çalışmaz,hazır yiyici oldukları için. Tek bir görevleri vardı;kraliçe arı ile çiftleşmek. Onu da içlerinden en güçlüsü yapar, diğerleri de avuçlarını yalarlardı.
Önce faal olmayan kovanın kapağını açtım. Üzerimde maske yok.Sadece bal ve oğul alımlarında maske kullanıyorum. Birkaç çıta çıkarıp bakıyorum. Aman Allah’ım bu da ne böyle! Burnuma kötü bir koku geliyor. Petek gözlerine dikkat ediyorum. Larvaların üzeri örtülmediği için donuk beyaz renginde kalmışlar.Pantolonumun arka cebindeki tornavidanın ucuyla larvaları çıkarmaya çalışıyorum, uzayıp kopuyorlar… Evet çok tehlikeli bir hastalık başlangıcı; “Amerikan yavru çürüklüğü”. Akşam olduğunda kovanın ağzını kapatmalı ve uzak bir yerde yakarak imha etmeli.Tek kurtuluş böyle.Yoksa diğer kovanlara da bulaşabilir.
Faal olan kovanda rahat çalışabilmem için körüğü yakıp ,duman tütsüsü veriyorum içeriye…Biraz bekledikten sonra kovanın kapağını açıyor ve bir iki çıtayı yerlerinden çıkarıp bakıyorum.
“Abooo, bunlar da ne böyle! İşçi arılar, parmağın boğum uzunluğunda ana memesi dikmişler. Oğul vermeye hazırlanıyorlar. Bunu önlemek lazım. Yoksa bal alamayacağım. Bu esnada hırçınlaşan bir arı, etrafımda tedirgin bir şekilde uçmaya devam ediyor.
“ Aman yavrum, sakın düşündüğünü uygulama!” diye yalvarıyorum ama beni dinlemiyor. Burnumun tam ucuna pike uçuşu yaptıktan sonra iğnesini batırıyor. Arıyı çekip alıyorum. Bağırsakları iğneyle birlikte dışarı çıkmış halde. Biraz sonra öleceğini bilse hiç gelip de sokar mıydı? Aslında arının zehiri, tam bir panzehir. Romatizmaya bire bir etkili. Bir de seks gücünü artırıyor(tıbben doğrulanmış)Bu yüzden benim için her iki yönden de büyük avantaj diye düşünüyorum doğal olarak…
Burnum şişti. Elimle yokluyorum,yirmi gram kadar;arının sayesinde kilo aldım sayılır. Sonrasında maske takıp, çalışıyorum..
Bir saat sonra bütün memeleri temizledim. Bölüme ızgara koydum. Ana arıyı, aşağı kata hapsettim.
Çadırımın önünde biraz dinlendim. Hafiften bir rüzgar çıktı. Efil efil esmeye başladı.Kuşlar,çam ağaçlarının aralarında cirit atıyorlar.Serenatlarına devam ediyorlar...Ormanın arasından gökyüzüne gözlerim kayıyor. Atmaca, yada kartal olmalı, süzülüp duruyor.Tek başına.Turna olsa; çift gezerler diye düşünüyorum. Çadırımın içine girip biraz uzanıyorum. Sarı kertenkeleler,çadırın üzerinde cirit atıyorlar.Neyseki “yeşilistan” değiller.Yoksa yandım.Eğer sokmuş olsalar,mevta olmak içten bile değil.
Yattığım yerden,diğer arıcıların yanına gitsem iyi olacak,hem tanışmış olurum diye aklımdan geçiyor. Önce kovanların ağızlarına koyduğum polen tuzaklarını topluyorum.Polenleri,çadırımın içindeki beze seriyorum kurusun diye. Kilosu ,baldan pahalı.Sipariş var,köyden aşağıya inince hepsini de alacaklar.İki müşterimin hanımları tembihlemişler,kocalarına;
- Polen bulun diye. Düzensiz menopoz devresindeymişler, iyileşmek istiyorlarmış. Erkek erkeğe konuşuyoruz böyle konuları.
- Arkadaşlar size polenden başka ,arı sütü de tavsiye ederim. Her derde devadır, bütün hücreleri yeniler,diyorum.
- Sen de var mı?
- Yok, diyorum.
Kovanda çalışırken kendime yetecek kadar alıyorum onu da çocuklarımla paylaşıp yiyoruz.Maşallah bu özel yiyeceklerin sonunda çocuklar,civa gibi;yerlerinde duramıyorlar. Hanımda azgın bir boğa gibi bakıyor bana; sırtına attığı gibi beni ormana doğru kaçıracak sanki…
Komşu arıcıların yanındayım.Kovandaki sabah çalışmalarını bitirmişler,çadırın içinde dinleniyorlar.İki kişiler.
- Selam,ben ziraatçı Ayhan.
- Selam, ben Ömer.
- Ben de Salih.
Ömer, aşağı köylerden birinden orta boylu,göbekli esmer bir arkadaş.
Salih’in şivesi değişik geldi.Türkçeyi kullanırken arada zorlanıyor.Göçmen olduğu belli tipinden.Esmer,yeşil gözlü,uzun boylu atletik biri.Büyük ihtimalle Bulgar göçmeni olmalı diye düşünüyorum. Bir anda “ahret sorusu mu sormaya geldin” demesin diye konuyu değiştiriyorum.
- Benim kovanın biri Amerikan yavru çürüklüğü çıktı.
- Yapma ya! Larva,çekip uzattığında sünüyor mu yoksa hemen kopuyor mu? dedi,Salih.
- Uzuyor.
Tamam.Teşhisin doğru. Bir tarihte kolhozlarda çalışırken benim de başıma gelmişti.
Evet,Salih’in nereden geldiği belli oldu.
- Yani, Bulgaristan da mı? diye sordum.
- Ne bildin ya. Sonra da evet, dedi. 1989’da gelmişlerdi büyük ihtimalle.
- Biz de Yunanistan’dan gelmişiz,1925 de.Dedem,o zamanlar yirmi dört yaşındaymış,babam ve biz burada doğmuşuz.Yaşlılar oraları anlatıp dururlardı,çocukluğumda.Hepsi o kadar...
Derinden bir iç çekiyor. Belli ki geride bıraktığı ve unutamadığı bir yığın anısı ve bağlantısı vardır,kimbilir...
Evli ve karısının hemşire olarak Tokat hastanesinde görev yaptığını ve iki çocuğunun olduğunu anlatıyor.
Sen,arıcıktan başka ne iş yaparsın,öğretmen falan?
- Yok, sadece arıcılık, diyor.
- Neden?
- Çünkü kolhozlarda aldığım tek eğitim;arıcılık! Arılardan sadece süt alırım. Bal önemli değil benim için.Bir sürü siparişi,hatta Adana’dan bile müşterisi olduğunu söylüyor.Adam,çok zenginmiş.Hasta kızını kurtarmak için arı sütünden medet ummuş.Ne yapsın adamcağız...Evlat sevgisi gibi var mı...Hele de bu kız evladı olursa tadına doyum olmuyor...ü
Sohbet hayli ilerledi…Arkadaş, dost olduk. Kaynaştık…
DEVAM EDECEK!...