- 1192 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KÖY VAR UZAKTA...(3)
Arıların yanına yanaşmıştım ki, Mehmet amcanın askerden gelen büyük oğlu Halil’e rastladım.Pusuya yatmışçasına çukur yere çömelmiş öyle bekliyordu.
- Hayırdır Halil, dedim.
Eliyle “sus” diye işaret etti. Tüfeği dizlerinin arasındaydı. Ava mı çıktı acaba diye düşündüm. Sessizce yanına yanaşıp çömeldim.Konuşmadan,işaretle “Neler oluyor?” demeye çalıştım. Yine sus diye işaret etti. Sonra da yavaşça fısıldadı:
- Sorma ziraatçı! Aşağı köyden birisi, eşeği ile benim ormandan odun getirirken gördüm.Şimdi buradan geçecek.Ona dünyanın kaç bucak olduğunu belleteceğim.
- Ya Halil, devletin ormanından bir tay odun götürse ne olacak!
- Yok abi, burada bölge bölge ormana sahiplendik. Neyse susalım da adam yolunu değiştirmesin. Güzergahı burası ama…
-Yapma Halil, ayıptır. Yakışmaz sana.Delikanlı adamsın sen…
Beni dinlemedi. “Sen bizim iç işlerimize karışma dercesine inatlaştı.
Çok geçmeden oduncu, eşeğiyle gözüktü.Yanımıza yanaşınca ilginç bir şey oldu.Eşek,yerinde kilitlenip kaldı. Köprü falan da yoktu önünde ama ben de anlayamadım,niye durduğunu… Biraz sonra hayvan arka ayaklarının birleştiği yerden şarıltıyla işemeye başlamaz mı! Hayvanın vermiş olduğu ihtiyaç molası bitmeden; Halil, pusudan tüfeği ile fırladı ve adamın üzerine doğrulttu:
-Ben sana geçen sefer de demedim mi, ulan. Bir daha bu köyün ormanına girme diye, ha?
Oduncu,burnunun ucuna dayanan silahın korkusuyla yüzü sapsarı oldu.Bir şeyler söylemek istedi,beceremedi.Kekeleyip durdu. Tüfeğin dipçiğini,adamın omzuna vurup:
-Yık ulan odunları,dedi.
Adamcağız emre uydu. “Delikli demir çıktı mertlik bozuldu” hesabıyla yenilgiyi kabul etti. Halbuki; adam, ikimize de karşı koyacak yapıdaydı.
Eşek önde, oduncu arkada biraz sonra gözden kaybolurlarken;arkalarından da bağırıyordu:
-Üçüncü defa görürsem, mermi manyağı yapar, ayaklarını delik deşik ederim, ilistir gibi…
Halil’e pozitif yaklaşıp, yaptığının yanlış olduğunu vurgulamaya çalışıyordum yine. Sürekli benim fikirlerime muhalif oluyordu:
- Ziraatçı ağabey; sen, köy kanunlarını,orman kanunlarını bizim kadar bilmezsin.Buralarda dişlerini sırıtmazsan,birileri gelir senin kıçından parçalar…
Konuyu değiştirmeye çalıştım.
- Neyse hadi gel bakalım. Arıların yanına gidiyorum.Sana bal yedireyim,dedim.
- Arılar sokarsa beni?
- Tüfekle tek tek vurursun onları…
Gülmeye başladı.
- Ya abi sen de lazlık var mı yoksa? Hani bir laz fıkrası var ya.;iki laz, sohbet ediyorlarmış,o esnada birisinin alnın ortasına at sineği konmuş.Diğer arkadaşı da sineğe ateş edince; sinekle birlikte arkadaşı da ölmüş. Sonunda “Bir sizden bir bizden gitti” demiş…
- Merak etme, sen uzakta durursun.
İçine arı malzemesi koyduğum çadırımın yanına geliyoruz. Bir gün öncesi boş kovanların yanına koyduğum malzemeleri arıyorum. Yerinde yeller esmiş. Çekiç, pense ve bıçak, yoklar. Allah Allah! Bu köyde hırsızlık olmaz. Ayılar gelse, kovanları alıp götürürler. Halil’e mizahi yönden yaklaşıyorum.
- Ya Halil,sizin bu ormanlarda ayı var mı?
- İki tane olduğunu söylüyorlar ama…
- Köye zararları oldu mu bu zamana dek?
- Geçen sene muhtarın armutlarını yemişler…İyi de olmuş,canıma değsin…
-Hayırdır ya?
- Sorma ziraatçı, yaramı deşme. Muhtarın bir kızı vardı. Askerden önce istetmiştim.Verimkar olmadılar.Ben askerdeyken de başka bir köye satmışlar.
-E, sen kızla hiç göz göze geldin mi?
- Yok ya ne gezer. Köyün çeşmesinden su doldururken birkaç kez gördüm işte. Kafasını yere eğip gitmişti.
Ben de biraz şakaya vurup:
- Ya Halil,sen de gözü olsaydı,kafasını kaldırıp gözlerinin içine bir kez olsun bakardı,diyorum.
- Demek ki yokmuş.Bakmadı hınzırın gızı!..Sahi ağabey ayılara niye kafayı taktın?
- Benim arıcılık malzemelerimi götürmüşler. Çekiç,pense,bıçak yerinde yok.
Kısa bir suskunluktan sonra:
- Bu iş, bizim yan komşunun çocuklarının işidir.Onlar,merak edip almış olabilirler.Ben onların dersini veririm,tasalanma…
Kovanların önünde, tek tek göz gezdiriyorum hepsine de. Her kovanın ne durumda olduğunu kafama formatlamışım zaten.Hangisinin kraliçesi genç,hangisi tembel, hangi kovanın arıları daha çok çalışıyorlar bilirim. Kokumu aldılar bile. Vızıldayıp duruyorlar etrafımda.Oldukça sakinler.Hırçınlıkları yok.Demek ki her şey yolunda.Bakıyorum paçalarındaki polenler,dolu dolu;sarı,mor,kırmızı,beyaz renkte. Kovanların ağızlarındaki polen tuzakları, birazdan dolacak. Ben de onları,poşetlere aktaracağım.
Halil’in sesi geliyor.O tarafa bakıyorum.Başının etrafında dönen arıdan kurtulmaya çalışıyor.
- Sakin ol,diye bağırıyorum ama o çoktan tüfeği ile birlikte köye doğru kaçıyor…
Kahkahayla gülüyorum ardından…
DEVAM EDECEK…
YORUMLAR
Az önce dizi izliyorduk kızımla. "Aman be kızım " dedim "hepsi mi dram bu dizilerin? İçime baygınlık geldi ağlamalarından." Sonra bir baktım Ayhan Bey Köy anılarının 3. eklemiş. Hah! dedim. Şimdi gelir keyfim yerine. Yanılmamışım.
Allah sizi hep güldürsün inşallah.
Teşekkür ediyorum ayhan Bey. Saygılar, selamlar.