- 706 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Ya Kapıyı Çalan Sütçü Değilse?
-Bey, uyan! Ramiz bey, uyansana! Beni duymuyor musun?
-N’oldu hanım? Kaç dakikadır ne dürtekleyip duruyorsun?
-Demek ki beni duyuyormuşsun da duymuyormuş gibi yapıyorsun!
-Tamam öyle olsun Suzan hanımefendi! Ne var, sen onu söyle!
-Bir de “ne var?” demez mi? Birileri kapıyı çalıyor, duymadın mı?
-Duydum veya duymadım, ne fark eder? Kalkıp açıver! Sütçü gelmiştir. Bunun için mi benim uykumu böldün?
-Bu vakitte sütçünün işi ne? Daha ortalık bile aydınlanmamış. Hem bizim sütçü saat dokuzda gelmiyor mu?
-Bak hanım, cahil cahil konuşma! Ne dedi, bir parti başkanımız? İleri demokrasinin uygulandığı ülkelerde saat 5-6 civarında kapı çalınırsa gelen mutlaka sütçü imiş.
-O kadarını ben de biliyorum çok bilmiş Ramiz bey! Ama senin şu anda saatin kaç olduğundan haberin var mı?
-Yook, saat kaç?
-Üçü biraz geçiyor. Bu saatte ne bizim sütçü, ne de ileri demokrasi sütçüsü gelir.
-Öyleyse kapıyı çalan kim?
-Bilemem, onu da sen bil. İyisi mi kalk aç ve kim olduğunu öğren. Bak, zili bırakıp yumrukla kapıya vurmaya başladılar.
-Duydum, duydum. Sıcacık yataktan çıkıp da bakamam doğrusu. Üşürüm. Sahi, bu saatte gelen kim ola ki? Polis olmasın?
-Ah, tam üzerine bastın! Durmadan internetde yazı yazan, facebook’a yorum atan bir adamın kapısına, bu saatte de gelse gelse polis gelir. Kalk ve kapıyı aç!
-Açmam. Çalar çalar giderler.
-Gelen polis ise gitmez. Kapıyı kırar, gene içeri girer.
-Ben suç işleyecek bir şey yapmadım ki polis kapımı kırıp içeri girsin!
-İnternette dolaşan siyasi yazıları ben mi yazdım? Arkadaşlarınla telefonla konuşurken söylediklerini, küfürlerini hep duydum. Senin telefonunu da dinliyor olabilirler. Ya da moda deyimiyle, teknik takibe takılmışsındır.
-Telefonumu dinlediklerinden şimdi emin oldum. Konuşurken yankı yapıp duruyordu da, ben hatlarda bir arıza var diye düşünüyordum.
-Konuşmayı bırak da git kapıyı aç. Başımızı daha büyük belalara sokma. Kapıdakilerin gideceği filan yok.
-Hanım pencereden bir bakıversene polis evin etrafını kuşatmış mı, polis araçları görünüyor mu?
-Bakıyorum, ama dışarıda in cin top oynuyor. Araba falan da yok. Şiddetli bir fırtına var, ağaçlar sallanıyor.
-Tamam, gidip bakacağım. Senden ricam, geçen hafta pazardan aldığımız pijamamı, birkaç iç çamaşırımı, cep telefonumu ve 4-5 paket sigaramı bir valizin içine koyuver de giderken telaştan unutmayayım.
-Hepsini anladım da cep telefonunu ne yapacaksın? Seni Silivri’deki bir tatil köyüne mi götürecekler? Orada sigaranı tellendirip telefonda benimle muhabbet mi edeceğini sanıyorsun?
-Öff be, her sözüme de bir lafla cevap verirsin. Kafam şişti.
-Gittiğin yerde 3-4 metrekarelik bir odada kafanı dinlemeye bol bol zamanın olur.
-Gidiyorum kapıya bakmaya. Sen de biraz sonra benden kurtulursun.
**
-Ramiz bey yüzün gülüyor. Demek ki gelen polis değilmiş. Alacaklı gibi kapıyı çalan bu münasebetsiz kimmiş?
-Alttaki komşu.
-Derdi neymiş gecenin bu saatinde?
-Sigara içtikten sonra balkonun kapısını açık unutmuşum. Dışarıda da oldukça şiddetli rüzgar varmış. Çarpan kapı sesinden uyuyamamış adamcağız.
-Haydi, bu sefer ucuz atlattın. Bu sana ders olsun. Yarından tezi yok, interneti kapattırıyorsun, cep telefonunun da hattını iptal ettiriyorsun. Yoksa bu geceki korkun yakında gerçeğe dönüşebilir.
-Ama hanım, memlekette ileri demokrasi varmış!
-Bırak şimdi ileriyi geriyi! Varsa da sana bana değil, kendilerine var. Uyuyalım artık.
-Tamam. Allah rahatlık versin.
**
-Ramiz bey, Ramiz bey! Kapı çalıyor, bakıversene.
-Tamam karıcığım bakıyorum. Bu sefer gelen garanti bizim sütçüdür.
-Nerden bildin?
-Baksana saat sekizbuçuk olmuş. Ne kadar süt alayım?
-Bir kilo al, yeter.
**
-Ne kadar süt vereyim Ramiz bey?
-Hanım “bir kilo al” dedi.
-Tamam.
-Sen sütü neden bu saatte dağıtıyorsun ?
-Sizin için erken mi?
-Hayır, bazı ülkelerde sabah 5-6 civarında sütçü çalarmış kapıyı da.
-Biz o saatte uykuda oluruz. Hangi ülkeymiş buralar?
-İleri demokrasinin uygulandığı ülkeler.
-Eee,
-E’si devlet büyüklerimiz bizde de ileri demokrasi olduğınu söylüyorlar da…
-Beyim, siz onların lakırdılarına aldırış etmeyin. Gülün geçin. Bilirsiniz, bu adamlar yıllar önce “devrim” adını verdikleri bir arabayı benzin koymadan yürütmeye kalkmışlardı, şimdi de “demokrasi” adını verdikleri bir arabaya bindiler; ancak buna da ileri vites koymayı unuttular. İşte o yüzden bizdeki “demokrasi” arabası hep geri vitesle gider ve oraya buraya da toslar.
**
-Aldın mı sütü bey?
-Aldım hanım. İki liraya hem bir kilo süt, hem de önemli bir ders aldım!
YORUMLAR
DEMOKRASİYE SINIFSAL VE EKONOMİK BAKIŞ ve DEMOKRASİ veya DEMOKRA(T)Sİ ARASINDAKİ FARKLAR ÜZERİNE KATKI:
Ne hale gelmişiz, şekil -A ve B katkılarıyla görebiliyoruz !
Devlet kavramında korkuyu ve doğu despotizmini temellendiren. Hobbes'u burada saygıyla anmak gerekiyor. Buradan devamla; yine devlet kavramına Platon'dan başlayıp, büyük katkılar yapan, Hegel, Marx ve bizim taraftan İbn-i Haldun'u okumadan ve bilgisiz ve de birikimsizce katkı yapmayı, büyük cehalet bildiğimi ifade etmek istiyorum..
Çeteleşmenin, mafyalaşmanın, hangi tür ekonomik sistemlerde ortaya çıkabildiğini ise araştırmaya ve incelemeye bırakıyorum... Bir ipucu olarak ise, Sosyalist sistemden, pat diye Kapitalist ve Hayekyan liberatif ekonomi ve devlete geçmiş, Doğu bloku ülkelerine ayrıca örnek olay olarak bakmayı önerebiliyorum.
Değerli yazar, teorik olarak yaptığınız -ileri vitesi olmayan arabanın ileri gitmesi imkansızdır- önermesi mantıksal planda çok doğru görünüyor. Matıksal ve düşünsel dizgeden olarak bunu, yine isteyen bu bağlamda sınayabilir.
Konservatifizm ve yeni muhafazakarlık; dinsel temelli ise bizim hep yazageldiğimiz, tarih içinde akan ama ileri akışı zorlayarak akıntıya karşı giden, en azından, akan toplumsal yapılı tarih içinde, negatif/olumsuz /terse zorlayıcılığa ve geri gitmeye tesadüf eder. (Bence din temelli devlet ve toplum yapı sistematik severlerin deyimiyle tevafuk eder demeliydim aslına.)
İleri akan tarih içinde bir şeyleri muhafaza etmek adına, statik kalmak veya başına "neo" ön/ekleri getirerek, tarihe "replay/tekrar" yaptımaya çalışarak uzatmaları oynatmak, tarih içinde; ve elbette İleri içinde geri gitmektir...
Bütün bunlardan sonra devlet ve organları, her hangi bir etni/din/cemaat/ mezhep bilinçlilerce, tüm homojen üst halk/ulus taplumsal yapıya tercih edilerek ele geçirilmişse, bunun ardında başka şeyler aranmalıdır. Bu aranacakların ilk arz-ı haliyse; öncelikle meşhur Hill modeliyle: "iç ve dış proleterya" örtüşmesidir.
Bunun yanında ve yine buna destek olarak; iç ve dış proleteryanın sömürü örtüşmesiyle vucut bulan "Rant Teorsi"ne de ayrıca bakmak gerekir...
Bilim, hep bilimdir...
Bilimsel, tarihsel, toplumsal yasalar, şartları oluştuğunda mutlaka aslına rücu etmek şekliyle işlerler... Devamen, "Primatif Akümülasyon" ile olanlarıda, ayrıca ön veya son değil, yurt ve dünya sitematiğindeki tüm olaylara bakarak tamgörebilmek ayrıca ve önemle gerekmektedir.
Demokrasi konusunu A.Hilferding'in "Finans-kapital"inden ayırmadan çözümlemeyi denemeyi de, sadece hiper/süper marketlere gidip fütursuzca alış veriş eden yeni sınıfın, arsız, modası bile oluşmuş, sosyeteleşmiş merkantilizminde aramak gerekiyor.
Yani, Veblenyan "merkantil, (u) sektörel/aylak sınıf" kazançlarını, herkes aynı şekilde kazanıp pay alıyor gibi, adil ve mükemmelen dağtılıyor teşmil edip, "ileri demokrasi gelişimi" saymamayı ve bunu hatırlatmayı tam yeri ve zamanıdır şeklinde gerekli görüyorum.
Sonuç olarak, Liberal yanda saf tutmuş etnik/din/cemaat ya da mezhebik yapıların, Allah'ın ekonomi-politiğini sanki ayet emriymişçesine: Friedman/Hayek alabulmacı Serbest Piyasa Ekonomisi olarak dayatmalarını da bir türlü anlamlandıramadığımı ve bu nedenlede anlayamadığımı belirtiyorum(!)
Parası çok olanın sahip oduğu harcama ve lüks tüketim demokra(t)izasyonu ile gerçek anlamda ve bunun asla halk/ulus katman/tabanına yansımayan kavramını severler, deyimle " İleri Demokrasi" kavramlarını, birbirine feci halde karıştırıyorlar.. Lütfen dikkat edelim ve karıştırayalım diyorum.
İkisi arasındaki fark; halk/toplumsal tüm katmanlara yansıyan, başta sınıfsal ve ekonomik gerçek demokrasi ile emperyal-kapital ve elbette bir sanal demokra(t)si olan ve de sadece tüketmekte özgür olanlara yarayan demokrasi diyenler farkı kadardır...
Saygılarımla....
Göktürkmen tarafından 3/5/2011 2:26:32 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ömer Faruk Hüsmüllü
Zaman ayırıp, uzun uzadıya görüşlerinizi belirtmiş, yorumunuzu yapmışsınız.
Çok teşekkür ediyorum.
Voltaire'nin "Fikirlerini ve söylediklerini asla kabul edemem..Ama onları söyleme hakkını ölünceye kadar savunurum." sözünü tüm toplum olarak benimsememiz gerekir. İşte o zaman özgür ve çağdaş bir toplumda yaşadığımıza inanacağım.
Selam ve saygılarımla.
Göktürkmen
Ben Bilim yapanların, müspeb veya menfi bütün disiplinlerde yani, siyasi ve ekonomik götüşlerinin çelişmemesine bakarak, değerlendirmelerde bulunabiiyorum.
Bilim adamı ve bir aydınlanmcı olarak Voltaire'in Doğu toplumları ve özelinde Türk-İslam halkları ile devlet yapıları hakıknda söylediklerini,öyle hiç bilim adamlığına ve aydınlanmacı kişiliğine yakıştıramam.
Bu konuları bildiğinizi umarak, incelik gösterip cevap verdiğiniz yorum katkıma, cevap vermiş oluyorum, değerli Hüsmüllü...
Önemli olan her ölçütte; işter insani, ister ilahi, turarlılık önem ve öncül olmalıdır.
İlk "ilk" ve ölçütlerin "ölçütü" bu olmalıdır diye dşünüyorum...
Saygılarımla...
Sütçü de gelmesin..Sokak sütlerinde zaten bakteri var diyorlar:)
Niye hep birileri gelmek zorundaki hem.
Şaka bir yana, tabiiki abartılı korku pompalama bir anlamda gelenek oldu son dönemlerde.
Bütün cunta, çete, darbe zanlılarını toplasanız 1-2 bini geçmez.Tutuklu yargılananların tamamı ise ancak 500-600 kadar, belki o kadar bile yok.
Yani "Bütün muhalifleri de içeri alıyorlar, ağzımızı açsak hapse gidiyoruz" demek için komik gerçekler bu rakamlar:)
Ülkede milyonlarca muhalif insan var. Belki de nüfusun yarısından fazlası iktidara muhalif.
Korku duyan, sütçü yerine karşısında polisi bulan ise 500-600 kişi en fazla işte milyonlarca muhalif içerisinden.
Bu, sesi çok çıkan gürültücü azınlık, bulgur pilavındaki minik bir kum tanesi mertebesinde bile değilken, bu korku pompalama gayretleri neye hizmet eder ki acaba?
Kimsenin birşeyden korktuğu yok.
Kimsenin muhalefet etmekten, eleştirmekten falan da korktuğu yok.Hatta öyle ki, doya doya küfür bile edebiliyor insanlar aleni /gizli..
Varsa gerçekten bir korku, işte o zaman mutlaka şüphelinilen bir suç, bir faaliyet vardır gerisinde.
Bu ama hiçbir zaman, eleştiri, muhaliflik, mugayirlik, münafıklık, müptezellik falan gibi nedenlerden değildir.
Yasaların suç saydığı fiillerle iştigalden kaynaklıdır ancak bana göre..
erolbasci tarafından 3/2/2011 1:18:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ömer Faruk Hüsmüllü
Yorumunuza çok teşekkür ederim
Selam ve saygılarımla.
Çetelerle-mafyayla-darbecilerle-cuntacılarla-kck ile- suikastçilerle-suç örgütleri ile...bir alakan bir dostluğun bir gönül bağın bir aidiyet bir vefa bir gönül birlikteliğin yok ise...neden korkuyorsun...panik atak oluyorsun...
Unutma ki tüm terör örgütleri ve karanlık odaklar teknoloji ve takiple ortaya çıkarıldı...Emniyet teşkilatının kaç tane canlı bombayı ve sukastçıyı böyle yakaladığını bilmiyormusun....yarası olan gocunur...yada bunca derin ve kalleş yapılanmanın Emniyet teşkilatı tarafından temizlenmesi seni memnun etmedi mi....
Ömer Faruk Hüsmüllü
Öncelikle yorumunuza teşekkürler.
Ancak sorularınıza cevap vermem mümkün değil.
Sadece ben de size bir soru sormak istiyorum:
Dünya basın özgürlüğü sıralamasında ülkemiz 138.sıraya gerilemedi mi?
Selam ve saygılarımla.