- 1455 Okunma
- 27 Yorum
- 0 Beğeni
ELİM NEREDE BABA ?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yığılırcasına bir oturağa oturdu.
- Yardım et Allah’ım oğluma! Ne olur bir şey olmasın. Nasıl bir insanım ben. Her şeyi ellerimle mahvediyorum.
Müşahede odasına almışlardı onu. Umutsuzca, elleriyle saçlarını karıştırdı. Kafasını duvarlara çarpmak, kendisini cezalandırmak istiyordu.Ne yaparsa yapsın olan olmuştu.Kapıyı görebileceği bir yere oturdu. Korku ve endişenin etkisiyle, ayakta zor duruyordu. İçeriden gelecek bir haberi bekliyordu.Zaman, her zamankinin aksine bir türlü ilerlemiyordu.
Yerinden kalktı. Kapının önüne geldi. Oğlunun çığlıklarını duyuyordu. O çığlık attıkça, kulaklarını kapattı. Olay, tüm çıplaklığı ile gözlerinin önündeydi.
Marangozdu… Üstelik, uzun yıllardır yaptığı bir işti.Ufak tefek kazalar olağandı onun mesleğinde. Bıçkı makinesi çalıştığında, bir sanatçının kişiliğine bürünür, hayalindekileri tahtalarla bütünleştirirdi. Baba mesleğiydi. Nesilden nesle devredilen bir hükümranlık gibi bir şeydi. Dedesinden, babasına, babasından ona, ondan oğluna… Oğlu Murat’ı düşündüğü için yanından ayırmamıştı. Ona mesleğin inceliklerini öğretecekti. Onu tehlikelerden koruyacaktı.
Sokaklar tehlikeliydi. Her gün kaç genç heba olup gidiyordu sokaklarda. Okullarda farklı değildi. Üstelik, İstanbul gibi bir metropolde. Uyuşturucu satıcıları, korkusuzca, peynir ekmek gibi esrar satışı yapıyorlardı. Daha geçenlerde anlatmıştı bir müşterisi. Oğlunun başına gelenleri… Çaresizdi. Olanları anlatırken, gözyaşlarını tutamamıştı.
- Çaresizim Ahmet Usta ! İşin içinde çocuğun varsa, çaresizliğin bir kat daha artıyor. Çözüm arıyorum, bulamıyorum. Okuldan aldım çocuğumu fakat yine kurtaramadım onu uyuşturucudan. Bir aşk gibi sarmış ruhunu. Diz çöküp yalvardım.Doktora götürdüm. Mahallemi değiştirdim. Kurtaramadım çocuğumu. Çaresizim…
- Her şeyin bir çaresi vardır Kenan Bey. Biz çocuklarımız için varız, onlar için ayaktayız.Ataysan, babaysan, son nefesine kadar sürecek bu görev. Bak! Oradaki oğlum. Okumak istedi. Çok istememe rağmen okumasına izin vermedim. Hep yanımda olsun, gözümün önünden ayrılmasın istedim. O da alıştı artık buraya. Ümidi de kalmadı artık. Kabullendi. Zamanla zevk almaya başlayacak bu işten. Zanaatçıyız biz. Yüreğimizden ellerimize, ellerimizden ağaca… El bizim için çok önemlidir. Onlar hayat verir ağacın ölümünden sonra ortaya çıkan tahtaya… Pencere olur ışık verir, hayat verir. Masa olur, aileyi bir araya getirir yemek bahanesiyle. Yeni doğmuş bebeğe beşik olur, dolap olur, sandık olur, özelimizi saklar yıllarca. Yatak odası olur, yeni evlenmiş bir çiftin gerdek gecesine şahit olur. Olayların en yakın şahididir elimizden çıkan eşyalar. Ser verip, sır vermeyen, ağızları bağlı, gözleri mimli, kulakları lâl… Onlara biz ruh veririz ellerimizle, yüreğimizle. Çenem iyice açıldı Kenan Bey. Kusuruma bakma.Konuşmayı özlemişim galiba. Herkesle sohbet edilmiyor bu devirde. Yoruluyorum artık. Şu oğlan, biraz daha büyüsün, yavaş yavaş elimi ayağımı çekerim. Uzaktan takip ederim. Herkes yerini bilmeli. Babam rahmetli de aynısını yapmıştı bana. Ne zaman sıkışsam, Hızır gibi yetişirdi imdadıma. Atalık böyle bir şey işte. Çocuğunun eline iğne batsa senin canın daha çok yanıyor.Çocuklarım için her şeyi yaparım. Onlar benim her şeyim…
Bu konuşmanın ardından bir süre sonra yine gelmişti Kenan Bey. Her şeyi bırakarak, terk ediyordu İstanbul’u. Oğlunu kurtarabilmek için tek çaresi sılaya dönmekti. Bir babanın yapacağı en büyük fedakarlığı yapıyordu.
Son günlerde uyuyamıyordu Ahmet Usta. İşler eskisi gibi iyi gitmiyordu. Bir kaç müşterisinden de alacağını tahsil edemeyince, açık giderek büyüyordu. Borçlanmayı sevmezdi. Vergi borçlarını bile ödeyememişti. Babasından gördüğü şekilde, ticari ahlakını kirletmeden sürdürüyordu. Birkaç gün önce gelen ihbarnameye canı sıkılmış olmalıydı. Mali durumuna baktığında, ödeyemeyeceğini anlamıştı. Bir yolu bulunmalıydı fakat nasıl olacağını bilmiyordu.
Saatlerce düşündü durdu o gece. Elindeki işleri bitirip, müşterilerinden alacağı parayla borcunu ödemeye karar verdi. Yetiştirebilir miydi ? Sonra yetiştirebileceğine karar verdi. Yatağa yattığında hâla aynı konuyu düşünmekteydi. Yatağında döndü durdu. Nice sonra uykuya dalabildi. Dikkat gerektiren bir işti onun işi. Kesici makinelerle çalışmak kolay değildi.Uyku düzenine çok dikkat ederdi. Babasıyla çalışırken, teferruatlı ve gelişmiş aletler yoktu. Daha mesleği yeni öğrenmeye başladığında, bir kaç tehlike atlatmış, elini kestirmişti. Sonra da dikkatli olmayı öğrenmişti. Makinelerle çalışmak daha riskliydi. Yanında çalışanları sık sık uyarırdı.
Fakat kendisi aynı dikkati gösterememişti. Bir uğursuzluk rüzgarı esiyordu sanki o sabah. Tersliği üzerindeydi. Yüzü asıktı.Uykuyu çok seviyordu Murat. Yine de kalkardı erkenden. Kalkamadı. Yataktan çıkmak istemiyordu nedense. Başında bekleyen babasına baktı. Yatağından aceleyle kalktı. Kahvaltısını yaptıktan sonra yola çıktılar.
Düşüncelerinden, acı bir feryatla sıyrıldı. Salonda bir kadın çığlık atıyor, kendini yere atıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, sedyede cansız yatan çocuğu gördü. Yüzü bembeyaz kesildi. Kalbi sıkıştı. Gözlerini kapattı. Kulaklarını tıkadı. Sedye, ritmik sesler çıkararak, ilerledi bilmediği bir tarafa doğru. Kadının çığlıkları, kulaklarında bomba etkisi yapıyordu. Bir süre, düşünmeden, görmeden o şekilde kaldı. Gözlerini açtı korkuyla. Etrafına baktı. Kadın yoktu ortada. Ses kesilmişti. Bir an ne için geldiğini anımsamaya çalıştı. Tekrar kapıya baktı. Hâla kapalıydı….
Ahmet Usta işe başladı. İşin en zor kısmıydı. Hızarla çalışmak için iki kişi gerekliydi. Oğluna seslendi. Koşarak babasının yanına geldi Murat. Bir anda bir çığlık kapladı atölyeyi. Kan fışkırıyordu elinden. Hızarı kapatmak istiyor fakat başaramıyordu. Bir an bakışları, Murat’ın eline gitti. El, tezgahın üstünde duruyordu. Bayılacak gibi hissetti kendini. Sonra toparlandı. Murat’ı kucağına aldı. Yanında çalışan Kemal’ e;
- Eli al ! Hırpalamadan. Haydi koş. Arabayı çalıştır.
Diyebildi. Yolda, üstünden çıkardığı gömleği kesik kola sardı. Hastaneye geldiklerinde; Murat bayılmıştı. Kendisi de ayakta duramayacak bir haldeydi. Oğlunu tehlikelerden uzak tutmak isterken, bilmeden en büyük zararı kendisi vermişti.
Düşüncelerinden bir anlık sıyrıldı ve tekrar kapıya baktı. Kimse çıkmıyordu. Beklemek çıldırtıyordu onu. Bir süre sonra ameliyathanenin kapısı açıldı. Doktoru görünce koşarak yanına gitti. Kalbi duracak gibi hızla atıyordu. Korkuyla doktora, soru dolu bakışlarla baktı.
- Başarılı bir operasyondu. Gözünüz aydın. Geçmiş olsun…
01.03.2011 Nermin KAÇAR
YORUMLAR
Bacım benimmm... Öykünü okuyunca kendi ellerimi öptüm. Allaha şükrettim...
Bu günlerde sitede hemen hemen bütün öyküler acıyla başlayıp mutlu sonla bitiyor...
Biz okuyanlar da önce üzülüyor, sonra da seviniyoruz...
Nerden bulursun böyle konuları?... Ne de güzel anlatmışsın..
Selam ve sevgiyle Nermin bacı...
Bir çocuk doğduğu andan itibaren anne- baba için geçmiş yoktur artık. Sanki çocukları hayatlarının her döneminde vardır. Onunla doğmuşlar, onunla bu zamana kadar gelmişlerdir. Kısacası çocuk demek, hayatın tümü demektir anne-babalar için.
Kızım bu hafta 4-12 vardiyesinde. Gece 11.40 gibi geldi, ateşler içinde yanıyor. Hemen hastaneye acile götürdüm. İğne vurdular düşmedi ateşi. Soğuk pansumanla birlikte ilaçlı serum taktılar. 4 e kadar acildeydik. Neyseki düştü, şimdi mışıl mışıl uyuyor. Ama ben uyuyabilir miyim? Ya uyuduğum da ateşi yine çıkarsa? Sabaha kadar ara ara ateşine bakacağım. Büyüse de çocuk, her zaman çocuk olarak kalıyor.Keşke ben hasta olsam, kızıma birşey olmasa.
Ahmet ustayı ben de her anne- baba gibi,çok iyi anlayabiliyorum...
Kurgu mükemmeldi arkadaşım....Yüreğine sağlık. Sevgimlesin...
Bazen düşünürüm: Çocuklarımı öyle bir korumaya alsam ki hiçbir kötülük onlara dokunamasa. Tabi ki mümkün değil. Hayatın içindeler ve herşey, tün insanlar gibi, onlar için de. Tek yapabildiğim; Allah'a emanet etmek ve iyilikleri, sağlıkları için dua etmek.
Harika bir anlatımdı Nermin. Her öykün, bir öncekinde mükemmel. Kutluyorum arkadaşım. Sevgilerimle.