- 9396 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
ŞEKER AYSEL
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
-Aysel! Kız Aysel ölü toprağı mı serptiler üzerine? Uyansana! Aysel, hay boyu devrilesice kalksana!
Aysel anasını ayak yoluna götürüp, yatağına yatırdıktan sonra, avludaki eski ahşap tezgâhta, akşam gelen konukların içtiği çay bulaşıklarını yıkamış, suyun çivi gibi etkisiyle mordan kırmızıya, kırmızıdan mora renk değiştiren ellerini mutfakta sönmeye yüz tutmuş ocakta ısıtmaya çalışmıştı. Aralık ayının keskin ayazı da ciğerlerine batmıştı resmen. Vazife bellediği bütün işleri bitirmiş, nefesi ile güç bela ısıttığı soğuk yatağında, dizlerini karnına çekmiş, elleri ile kendi bedenini sarmış, davetkâr uykunun kollarına bırakmıştı kendini. Gün boyunca her işe koşuyor, hem anasını hem babasını memnun etmek için insanüstü bir gayret sarf ediyordu.
İlk uyku evresinde her gece sektirmeden gördüğü rüyayı görmeye başlamıştı ki, babasının adeta rüya perdesini gagalayan o hoyrat sesiyle kıpırdandı uykusunda.
-Aysel adın batsın senin emi? Kalksana, uyansana bee, altıma yapacağım. Aysel !
Yaşlı adamın bu son seslenişi ile zıpkın gibi fırladı Aysel, mermer kadar sert olan yer yatağından. Koşar adım babasının yattığı odaya gitti. Adam hala söyleniyordu, dudaklarından tükürükler fışkırtarak çevresine.
-Yettim baba yettim!
Bir elli ya vardı ya yoktu Aysel’in boyu. Buna rağmen bir erkek gibi geniş omuzluydu. Gövdesi dümdüzdü, beli ile kalçaları aynı ölçüde denilecek kadar üstelik. Güçlü ( ya da artık yaşlı da olsa kendini iyice salmış ve inadına ağırlaşmış iki yorgun bedeni kaldırıp, indirmekten güçlenmiş ) kollarıyla babasının koltuk altlarından kavradı ve bir hamlede tam önünde ayağa dikti. Babası önde Aysel arkada, kolları babasının beline sarılı vaziyette çıktılar evden. Ayak yolu bahçenin gözden uzak bir köşesinde, aydınlatması bile olmayan izbe bir yerdi. Evden çıkmadan önce cümle kapısının arkasındaki duvarda asılı olan el fenerini almıştı Aysel eline. Babasının ağır ve aksak adımlarına eşlik ederek bir yandan da boşta kalan elindeki fenerle yolu aydınlatmaya çalışıyordu. Yaşlı adam ihtiyacını giderene kadar Aysel kollarıyla onun bedenine verdiği desteği bırakmadı ve aynı ağır adımlarla eve döndüler. Babasını yatağına yatırdı üzerini örttü odadaki teneke sobaya bir kaç odun attı, annesinin yorganını sıkıştırdı kapıyı örttü, kendi yattığı odaya döndü. Yeniden buz gibi yatağını ısıtmak zorundaydı. Yorganı başına çekti, nefesleri önce yüzünü sonra da bütün bedenini ısıtmaya başladı.
...&...
Her genç kız gibi onun da hayallerini süslüyordu mutlu bir yuva, sağlıklı çocuklar ve onu seven bir koca. İlkokuldan sonra kız dediğin evde oturur, çeyizini işler, münasip bir kısmeti çıkınca da onun fikri sorulmaz aile büyüklerinin kararı ile evlendirilirdi. Aysel de ilkokulu bitirmiş ve babasının kararı ile 17 sinde evlenmişti. Hamarattı Aysel, deyim yerindeyse topraktan aşını, taştan suyunu çıkaracak cinsten hem de. El bebek gül bebek büyümemişti, belki de bu yüzden kocasının evinde de öyle bir hayatı hiç ama hiç hayal etmemişti. Tek arzusu onu birazcık sevsin kocası ve Tanrı ona sağlıklı çocuklar nasip etsindi. İlk yıllarda sorunsuz devam etti evliliği, hatta duaları kabul oldu önce aslan gibi bir oğlan birkaç yıla kalmadan da güzeller güzeli bir kız doğurdu. Evde, tarlada canını dişine takarak çalışıyor, çocukları ve kocası için hayatı daha da kolaylaştırmak adına kendini unutup adeta onlar için yaşıyordu. Küçücük dünyasında, kendi çapında mutluydu Aysel. Aslında kocası biraz daha tatlı dilli olsa ve onu sevdiğini dile getirse zaman zaman belki daha da mutlu olacaktı. Ama olsundu, şikayetçi değildi. Çevresinde zaten görmemişti ki öyle filmlerde izlediği türden kibar, nazik ağzı güzel laf yapan erkek. Ne babası annesine ne de komşu kadınların kocası karılarına öyle davranmıyorlardı. Aman zaten hayat filmlerden çok çok uzaktı. Onlar da o filmleri yapanların hayalleriydi demek ki. Tarlaya tohum serpmek, acıkınca çıkınındaki bazlamayı ve kendi elleriyle yaptığı zeytini yemek, ekinlerin büyüyüp olgunlaştığına şahit olmak, harman zamanı hasatını bereketiyle yapmak, ambarını kış için doldurmak ve kimseye muhtaç olmadan yaşamaktı tek gayesi.
Hayattan çok şey beklememesine rağmen bu küçük mutlulukları da çok gördü hayat Aysel’e. Zaten nezaketten uzak bir adam olan kocası, gün geçtikçe daha da kabalaşmış, gittikçe çocuklarını, karısını ve evini ihmal etmeye, hatta işi abartıp çoğu geceler eve sarhoş gelmeye başlamıştı. Anasından gördüğü terbiye gereği Aysel böyle gecelerde sesini asla çıkarmaz, tam bir teslimiyetle kocası ne emrederse yerine getirmeye gayret ederdi. Tek öfkelenmesin, onu ve çocukları hırpalamasın, sesini yükseltmesin, konu komşuya rezil olmasınlar diye. Kaderiydi bu ve boyun eğip katlanmaktan başka ne yapabilirdi ki? Üstelik iki de çocuğu vardı. Hem kime anlatabilirdi derdini? Annesine mi, babasına mı yoksa kardeşlerine mi? Kim dinlerdi ki onu?
Çaresiz susuyor, sadece dua edip Allah’a yalvarıyordu. Ta ki bir akşam vakti kocası yanında gencecik, körpecik bir kızla gelene kadar. Kocası tam bir toprak ağası edası ile :
-Hoş geldin demek yok mu lan? Cemile bundan böyle bizimle kalacak. Onunla iyi geçin yoksa senin için hiç iyi olmaz. Anladın mı?
Anlamak?
Anlamıştı elbette Aysel. Cahil olabilir, çaresiz olabilir, elleri nasırlı, topukları tarlada çalışmaktan çatlamış, yüzü güneşten yanmış hatta derisi kırışmış ve kalınlaşmış olabilirdi ama aptal değildi elbette. Anlamıştı Aysel. Kocası genç bir kuma getirmişti üstüne. Anlamıştı ama hayallerinde böyle bir çizgi çizmemişti ki o kendine. Ömründen ömür eksilterek kurduğu yuvasını şimdi bu toy kız ile mi paylaşacaktı, ona iyi davranmasa da kocası olacak herifi bu körpe ile mi paylaşacaktı? Hep birlikte aynı sofraya oturup, düğünlerde şeytan üçgeni gibi karşılıklı, davul önünde böbürlenen kocasının ve sözde mahcup kumasının oyunlarına, eşlik mi edecekti? Yaşadığı yerde üstüne kuma gelen ilk kadın değildi Aysel ama bunu yediremiyordu kendisine. O böyle bir hayat istemiyordu ki. Kocası ile ateşli bir ağız dalaşı yaptıktan ve üzerine de bir ton tekme tokat yedikten sonra :
-Ya çeneni kapar, oturur kumanla iyi geçinir ona ablalık yaparsın ya da defolur gidersin. Seçim senin.
Lafları son darbe olmuştu ona tüm vücudunu sarsan cinsten hem de.
Aysel dayanırım, katlanırım sandı. İki çocuğunun hatırına dişini sıktı bir zaman. Ama yok bu öyle her kadının üstesinden gelebileceği bir durum değildi. Erini, kocasını o genç bedenle paylaşmak zoruna gidiyordu. Kendisini paçavra gibi görmeye başladı, değersiz, eskimiş, kullanılmış, bir köşede unutulmuş bir paçavra gibi... Her geçen gün ruh hali gittikçe değişen, zaman zaman gelen ani krizler yüzünden günlük işlerini dahi yapamaz duruma gelen Aysel’i kocası çok geçmeden babasının evine götürüp:
-Alın bu aklı kıt kızınızı, ben deli ile uğraşamam. Ne hali varsa görsün!
Deyip boşanma davasını açmıştı ilk fırsatta.
Aysel ‘’ben deli değilim’ diyecek oldu, yuttu gerisin geriye ağzından çıkacak olan sözcükleri. Kim inanırdı ki ona? Daha geçen hafta gelinliğini, ilk gece yatağına serdiği kanaviçe yatak takımını, üzerinde namaz kılıp dua ettiği seccadesini, avluda ateşe veren kendisi değil miydi?
Sonra bir başka gün hazırladığı kahvaltı sofrasını, kendi elleriyle kocasının ve kumasının sofraya oturmasına ramak kala, yerle bir etmemiş miydi? Sonra sabah erkenden kalkıp sağdığı sütü kaynatıp, çocuklarına birer bardak içirip, geri kalan koca bir kazan dolusu sütü bahçeye boca etmemiş miydi? Aysel’ e göre bunlar delilik belirtileri değil sadece kinini ve öfkesini kusmanın en kolay yoluydu ama kim inanırdı ki ona? Çaresiz sustu Aysel.
Ve böylece koca evinden sonra tekrar baba evine döndü. Her iki tarafın da sorun çıkarmaması boşanmayı kolaylaştırmıştı. Çocuklar babalarında kalacaktı. Deli bir anneye hiç ihtiyaçları yoktu!
Zaten Aysel’in babası:
-Deli bir kadınla mı yoksa çocuklarıyla mı uğraşacağım,
Deyip gönül rızası ile bırakmıştı torunlarını babalarında.
....&....
Kaç yıl geçmişti üzerinden hatırlamıyordu Aysel. O gün bugündür kendini bu kez de ana ve babasına adamıştı. Üstelik dul bir kadındı, onlara yük olmamak için daha da fazla çaba sarf etmesi gerekiyordu.
Kolay değildi gelin olup çıktığı eve geri dönmek bir kadın için, hiç kolay değildi. Çocuklarına duyduğu özlemi hafifletmek için köydeki bütün çocukları onların yerine koyarak sever, okşar, ceplerinden hiç eksik etmediği şekerlerle onları sevindirirdi. Ne zaman elinde bakraçlarla çeşmeden su taşıyan bir çocuk görse koşar elinden yükünü alır evine kadar taşırdı. Ne zaman sırtında dağdan topladığı odunları iki büklüm taşımaya çalışan bir çocuğa rastlasa koşar odunları sırtına alır çocuğun yardımına yetişirdi. Ağlayan bir çocuk görse dayanamaz gider onu avutur, saçlarını okşar yüzüne bir gülücük takmadan da bırakmazdı. Bu yüzden çocuklar çok severdi onu. Ceplerinden hiç eksik etmediği şekerlerden dolayı da nerde görseler şeker isterler ve elleri hiç boş dönmezlerdi. Çok geçmeden bütün çocuklar Şeker Abla diye seslenir oldu Aysel’ e ve zamanla bütün köy halkı onu bu isimle anar oldu.
Şeker Aysel...
Yıllar geçtikçe iyice yaşlanan ve güçten düşen ana babasına o bakıyordu hiç şikayet etmeden. Başka kardeşleri de vardı ama herkes hayatını kurmuş, işinde gücünde yaşıyorlardı. Ara sıra gelirler, birkaç gün kalıp dönerlerdi.
Anasının, babadan kalma yerleri vardı Aysel’in ve yaşlı kadın ölmeden bu toprakları çocuklarının arasında paylaştırmak istiyordu. Bunun bahsinin geçtiği bir aile toplantısında iki oğlu arasında pay edeceğini, Aysel’in nasılsa ihtiyacı olmadığını dile getirdi. Hem ne yapacaktı Aysel tarlayı, parayı?
Ona verirse Aysel’in çocuklarına kalacaktı. Yaşlı kadın o deyyusun çocuklarına bir karış yer bırakmam ben demişti. Deyyusun çocukları! Ama onlar Aysel’in de çocuklarıydı. İçinde köz gibi yanan hasretleri ile, yıllardır gözlerinin önünde değil de yüreğinde bakıp büyüttüğü çocukları...
Bir gün mutlaka annelerini görmeye geleceklerdi. Bunu yapacaklarını biliyordu Aysel. Onlara hiçbir şey bırakamayacak mıydı yani? Bu da annemizden yadigar deyip belki de bir iki fidan dikerlerdi kim bilir?
Görünen o ki bu bile çoktu Aysel için. Çocuklarına bırakabileceği bir avuç toprağı bile çok görüyordu anası ona. Hem yıllarca onu çocuklarından ayrı yaşamaya mahkum etmişler hem de şimdi o yokmuş, çocukları yokmuş gibi mirasından mahrum etmeyi düşünüyorlardı Aysel’i. Ben kimim? Ben neyim, soruları vida etkisi ile beynini tırmalarken, bir Cuma vakti Aysel aklına mukayyetini kaybetti, hayata olan öfkesini, kaderine olan kinini, eline aldığı ekmek bıçağını anasının boğazına hızlıca sürerek akıtıverdi. Yaşlı kadın bir iki çırpınıştan sonra yatağında can verdi. Eski ama tertemiz çarşaf üzerinde biriken kanda Aysel, kendini, çocuklarını, kocasını ve hatta kumasını gördü. Bıçak elinde öylece kala kalmıştı. Şaşkın değildi aksine çılgınlar gibi gülüyor şeker, şeker vereceğim gelin, gelin ne olur diye yerdeki kan birikintisine ellerini yüzünü sürüyordu.
....&....
Aysel önce tutuklanarak cezaevine, ardından ruh ve akıl sağlığının yerinde olmadığı tespit edilince de bir hastaneye gönderildi. Bütün bu yaşadıklarına rağmen yüzünde kimsenin anlam veremediği bir gülücükle hem de. Kahkahaları sessizleşmiş ve yüzünde donup kalmıştı sanki.
....&....
kocası üstüne kuma getirince
onu bir kalemde siler Aysel
çaresiz çocuklarını da alamaz
boynu bükük baba evine döner Aysel
yıllar geçer...
köydeki tüm çocuklar çocuğu olur
tatlı dilli, güler yüzlü
herkes ona der Şeker Aysel
özlemi büyüktür, acısı derin
geceleri daha beter tüter Aysel
aklı çocuklarına takılı, başka şey düşünemez
kendinden geçer Aysel
bir Cuma vakti anasını doğrar Şeker Aysel
şimdi bir tımarhanede,
cezasını çeker Aysel
ağlayanlara inat kahkahalarla
hayatına güler Aysel
Hicran Aydın Akçakaya
YORUMLAR
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...
hayatın kanayan hüzün yüzü..:(
sevgim saygım tebriklerim günün yazısına çok değerli yazarına..
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...
gerçekler her daim nice acıları beraberinde getirir...
öykünüz mükemmel kurgusu ile hakettiği yerde..
tebrik ediyorum...
sevgilerimle..
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...
Günümüzde hâlâ devam eden kız erkek ayırımını, kadına olan bakış açısını çok güzel ifade eden bir yazı tebrik derim sevgili Hicran...
EMİNE45 tarafından 2/27/2011 6:30:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...
Hayat sınavı kötü geçmiş Aysel'in. Üzülmemek elde değil. Çok etkilendim. Güne gelen öykünü kutlarım canım. Sevgilerimle..
Aysel AKSÜMER tarafından 2/27/2011 8:51:15 AM zamanında düzenlenmiştir.
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...
bu yazgı yıllar geçsede hiç değişmedi.....çok çalışanın azığı arpa ekmeğidir sözü boşunamı söylenmiştir.....şeker lakabı ama bir gün şeker tadında yaşamamışki.....deştin yine yaraları hicran kardeşim.....içimizde aysellere acıyan bir yüreğimiz kaldı......saygılar
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...
Okurken içimin acıdığı, yaşamdan gerçek sahnelerdi .
Tebrikler Hicran kardeşim, hiç bir kadın ve genç kızımızın böyle bir mecburiyette kalmaması dileklerimle, sevgi ve selamlar.
Hicran Aydın Akçakaya
maalesef bir kaç hafta önce vefat haberini aldım Şeker Aysel'in...
bir hayat, bir kadın yok oldu. güzel yaşayamadı acı çekerek öldü. yanarak can vermek hayattan aldığı son darbe oldu, cennet mekanı olsun inşallah orada huzur bulur...