31
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2098
Okunma
/Düşlerini kiralayan çocukların umutları besler yarının dimağını... /
Bugün gönlümün dergâhında bir salıncağa tutunuyor içimdi kızın mor heybesindeki düş doğuran gülüşleri. Ne garip! Şiirin emzirdiği ruhum, nesirin yeleleri göğün şakağına değen heyecanına katık ediyor nakaratını. İliklerime dek şehrimin nasırlı topraklarına yağmak isteyen bir kıvranışın hazzındayım şu an.
Gece ile sabahın anlık buluşmasındaki ikilemin kundağından firar ediyor düşüncelerimin ipi kopmuş şahlanışı. Bir adım ötemde usumun duygu diyarına çocukluğunun ritmini vermek isteyen sağanak dikkatimi çekiyor. Çok tanıdık bildik bir nakaratın saçları değiyor sesimin yıldızlı tavanına.
Mim, benim sırılsıklam kaçışlarımın rotasını umuda çeviren inatçı yoldaşım…
Ruhum, yüreğimin göğünü güne hazırlarken yoldaşımın sesini karıyor an benliğime. Birbirimize her merhabamız yaşamı baştan çıkaracak kasırgalar doğuruyor sanki. Ve kıyılarımızın düş ormanına değen ufkunda, iki uçurtma oluyor evrene nakşettiğimiz haylaz gülüşlerimiz.
Mim atılıyor öznesi yitik nidamın ıslak küllerini kavralayan bahçeme.
_ Dem! Var mısın düşlerimizi birbirimize kiralamaya.
_ Ne yani düş topraklarımızı birbirimizin renkleriyle mi karıştıracağız.
_ Evet… Hem renklerimizin dostluğunda düşlerimiz daha da zenginleşecek hem de kanadıkça rengi solan tuvallerimizi fırçalarımızın darbesinde nefeslendireceğiz.
_ Peki…
İşte o an ilk düşümü kiralıyorum Mim’in Karadenizin sularında yanan iç çekişlerine…
Tut Mim…
Sekizinci yaşımın ilk keşfini sağıyorum hüzünle kırıştıran enginliğine. Yüreğimin en korunaklı cebine kurşun askerimi koymuştum. O benim eprimiş umutlarımı düşlerimin zirvesinde gerçek ile soluklandıran kocaman yürekli bir adamdı aslında. Bisikletimin selesine kurşun askerimi de koyup Erciyes’in eteklerindeki karıncaların ülkesine misafirliğe giderdik. Onların yuvasına giren tek insan ben ve tek oyuncaksa kurşun askerimdi. Azmin savaş kelimesinden başarı doğuran masallarını ilk o minik devlerden öğrenmiştim…
Hadi !… Çocukluğumun en güçlü düşünü kiralıyorum sana sıkı sıkı tut ki üzerine sinsin onların kıpırtılarındaki koskoca anlam.
Tamam yakaladım Dem . . .
Her işinde acelecilik var zaten senin, ben daha kendimi o dünyaya girmek için hazırlayamadım bile. Valiz alsam mı? Yanıma, ne kadar kalacağım acaba. Neyse alışırım herhalde. . .
Dur! Ben de seni bir yere göndereyim…
Yılların benden, içimden götüremediği bir düştü o. Bir gün birine vereceğim aklımın ucundan geçmezdi. Al senin olsun! İçinde kalbi geniş bir ailenin yaşadığı, iki göz odanın karanlıktaki gözleri olan gaz lambasını veriyorum sana. Herkes uyuduktan sonra yanına gidip kendime oyuıncak yaptığım, gölgesi ile oyunlar, ışığı ile şiirler yazdığım o büyülü gece güneşini sana veriyorum. Elini yakma sakın olur mu? Sabah kalktığında camımı tıkla, çamurdan kurabiyeler yapıp günü gizemiyle yaşarız. Olur mu?
Ben şimdi elini tuttuğum kurşun askere bürüneceğim. İçimde karadenizin hırçınlığını barındıran ruhumda hep bir erkeksi duruş vardı zaten. Burnum büyük, saçlarım kısa ve esmerliğin lacivert görmüş hali. Dizginleyemediğim bir öfkenin salyaları akardı ağzımdan. İyi oldu valla, ben şimdi savaşlarıma başlayıp, sokak arası kavgalarına karışacağım. Ve bir kız arkadaşım olacak, şu an ki özlemlerimi taç yapıp yıldızlarla saçına tutturacağım
Ne valizi Mim !
Bazen en değerli anları yakalamak için telaşın kurgusuna sıvışırız. Bu acelenin tozu dumana katan özgünlüğündedir aslolanı nefeslemek bilmez misin? Bu arada aldım gitti gece güneşindeki damıtılmış yaşam birikintilerini. Korkma elim yanmaz avuçlarımda hüznün nasırlaşmış duvarları örülü dayanaklıyım anlayacağın. Bu düş bana farklı bir pencere açacak emanette olsa onu karanlıkta kalmış gülüşlerime koşturacağım…
Hazır mısın Mim sana en değerli düşlerimden birini daha kiralıyorum? Kirpiklerime kendini asan katremi yolluyorum. Şu an haylaz bir gülüş var yanaklarında hissediyorum “ne yapayım düşmeyen katreni” diyebilirsin. O katre yaşam, insanların ayaz savuran nefesleri, zamanın paslı ray çöküntülerindeki tortular ve gecenin kan çanağı gözlerindeki buğular bedenimi ruhumu istila ettiği an, bir damla zerresinde beni kuşatan bana güç veren bana umut veren bir zırh biliyor musun? Ne zaman ayağım bir rüzgârın zülfüne takılır katremin ıslak ateşine tutunurum. Ve kirpiğimin mabedinde nefeslenir cephanesiz topraklarım…
“Mim, Nem’in cephanesiz topraklarındaki katre menzilini sarar ruhunun parkasız bedenine…”
Ve…
Senin tutunduğun yere ben sarılırım sevgili Dem. Zulanda sakladığın ne varsa, yükünü hafifletmek adına alıyorum üzerinde. Bakalım benim göğsümde neler alevlenecek, neler bulutların altında sevincinden şemsiyesiz kalacak. Gecesinin karanlığında sokağın ıslak kaldırımlarını adımlayarak karışıyorum rüzgâra. Yönüm huzura dönük, kıblemin ezanı duyuldu kulaklarımda. Şimdi abdesti alıp sana duanın en bereketlisini sunmakta sıra. Huzur buldum katrende, özümün dudaklarında esaslı bir çığlık. Dilerim duyarsın
Yerdeki topraktan bir tutam alıp koklamaya başladım. Dünlerimin mevsimsiz dökülen yaprakları çamura bulanmışken, filizlenmeye çabalayan kıyılarımdaki gölgeler yarışta resmen. Hadi! Değdir katrendeki sihiri, yarınımı sıcacık sarayım kollarımda
Bu arada unutmadan; Bu kez bilmediğim ama istediğim bir hayalimi kiralıyorum sana. Hazır mısın o sorumluluğu almaya.
Al … Yüreğimin sahrasında büyüyen pembe çiçeğimi
Al … Gözlerinde geceleri çoğaltan gündüz fenerimi
Al … Cennete düşen ilk yağmur damlası kızım Tuana’yı tut elinden, kimseye emanet etmem bilirsin sevdiklerimi. Kendimi deniyorum
Aldım Tuana’nın kimseye değmeyen gözlerindeki umudu, sahralarında okyanuslar büyüttüğün çiçeğini de doya doya koklayacağım ve gecenin siyahına ruhunun ferini bahşeden iç sesini de katık edeceğim… Sonra ruhumu umudun doruğunda kanatlandıracak olan bu düşleri zerk edeceğim kıstırılmış sızılarımın parmak uçlarına söz.
Feveranına kristal susuşlar saran candaşım kiraladığımız her düş ruhumuza izini bırakacak… Ve koşulsuz paylaşımın, dünya gözü ile kendini başkasının düşlerinde saklamanın da bir başka gülüş olduğunu anlayacağız.
Şimdi içimde huzurun sabrı zikreden tonunu seriyorum sonsuzluğun makamına. Demi mimlenmiş düşlerin salâsını okuyor yaşam. Susun, emanet gülüşlerin düğünü var!
Emine GÜNER & Mehtap ALTAN ortak çalışmasıdır...
Siz hangi düşünüzü kime emanet ederdiniz?