- 804 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TANIK
Buğulu bir aydınlık içinde, gökyüzünden kaçarcasına dökülmekte olan yağmur damları yüzümde çiselerken, ben ise hızlı adımlarla gün boyu biriktirdiğim yorgunluğu üstümden sıyırmak istercesine, İstanbul kalabalığı ile ilerliyorum. Bezginliğin en yakın şahidi olmuş bir ruhu taşıyorum bedenimde, duygudan yoksun halimi bırakıyorum, metrobüse binmeye çalışan insan seline. Tıka basa dolan araç, yorgunluktan biat olmuş göz kapakları gibi, kapatıyor kapılarını. Yanı başımda, kucağında bebeği olan, kısa ve esmer bir hanım dikilmekte, tedirgin gözlerle etrafı süzüyorum, duyacağım bir ses ile kadına oturması için yer verilmesini umut ediyorum. Ama olmuyor, kimse içimde çığ gibi büyüyen isteğimi duymuyor. Kocaman dünya; her biri başka yörüngelerde dönen yüzlerce küçük dünyacığa bölünüyor, öfkem celalleniyor ve ruhum daralıyor.
Omzuma dokunan bir el beni daldığım hayalden uyandırınca, kim olduğunu öğrenmek için dönüyorum. Asırlık bir yüz, yıpranmış bir elbiseyi hatırlatan yüzlerce çizgiyi barındırıyor, elleri öyle soluk ki ölüm ile yaşamın arsında sıkışmış bir teni anımsatıyor. Hiç tanımadığım bu kişi nedense bana yıllardır yakınmış hissi verirken, ağzımı açıp konuşma gücünü gösteremedim. kadınsal bir gülüşe, erkeksi bir sertliğe sahip yapısı cinsiyetinin üstünü örtüyor, beklide konuşmamı engelliyordu. Sonra o konuşu veriyor, üstüme dağ gibi çöken sorumluluk duygusunu sökerek. " Ben nazi kampında annesi, babası, kardeşi ve akrabaları silah dipçikleri ile fırınlara sürüklenen ve yanmış et kokusu ile büyüyen Yahudi çocuğun tanığıyım. Ben halepçede atılan kimyasal silahın etkisi ile yeni doğan bebeğinin nefes almamasını anlamayan yaralı bir annenin ağıtıyım. Kosovada eşleri öldürülmüş müslüman kadınlara tecavüz eden binlerce sırp askerinin yaptıklarına, ses çıkaramamışların sanığıyım. Ben afrikada yoksuluğa terk edilmişlerin açlığına ve susuzluğuna göz yumup, kullak tıkayanların çaresizliğiyim. Ve ben demokrasi adı altında öldürülen milyonlarca sivilin, faili meçhulün ve onların kanları üzerine kurulmuş devletlerin şahidiyim.’’ Neye uğradığımı şaşırmış bir vaziyete olanları idrak etmeye çalışırken, gelen durakta, önünde duran adama "pardon" diyerek inmesine tanık olmuştum. Nedense o kalabalıkta bu durumu garipseyen tek kişi bendim, sanki bana "Dilsiz dudaksız sözler söyleyeceğim sana, bir şeyler anlatacağım bütün kulaklardan gizli, herkesin ortasında konuşacağım ama senden başka duyan olmayacak söylediklerimi…" diyordu.
Kalabalık içinde yalnızlığı yudumluyordum, sanki geçmişe olan bir bedeli ödüyor, başkalarından istediğim şeyleri şimdi kendimde sorguluyordum. Aklıma kişisel gelişimle ilgili bir cümle geliyor: "Her insan,kendi olması karşılığında mutlaka bir bedel öder.Az ya da çok.Kimse bedelsiz kendi olamaz.Bu bedel çoğu kez yalnızlıktır..." Eve varır varmaz, ağırlaşan ruhum ve vicdanımın bastırmalarıyla dayanılmaz acılar çeken bedenimi yatağa fırlatım. Içimde yıkılması zor bir hüzün duvarı vardı, gözümde yaş kalmayıncaya kadar ağlamak istiyordum.
Tüm farklı dilleri, dinleri ve ırkları bir parantezin içine toplayıp ve altına kalın bir çizgi çekip " insan " yazıyorum, halüsünasyonlarda. Ben bugün ölen " İnsanlığın" tanığım diyen, haykırışlar taşıyorum boğazımda. Arıyorum, bir otobüs durağında kaybettiğim " Yıpranmış insanlığımı", boğazında düğümlenen son söz, kirlenmiş yüzünde ağlayan bir çift göz vardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.