11
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1254
Okunma

Yıllar evvel, çocuklarım henüz lise seviyesinde, ailece görüştüğümüz bir arkadaşımız yeni bir eve taşınmıştı, ziyaret için diğer arkadaşımla ziyarete gittik.
Konuşurken laf döndü dolaştı, komşularının nasıl insanlar olduğuna geldi. Üst katında kendi akranı bir hanım olduğunu, iki oğlu ve kayınvalidesiyle yaşadığını, eşininse kayıp olduğunu anlattı.
-Nasıl kayıp?diye sordum.
-Bir sabah işe gidiyorum diye çıkmış, bir daha da geri dönmemiş.
Arkadaşımın anlattığına göre, gelin kaynana, iki taraftan vırvırlayarak adamı bunaltıyorlarmış.
Gelinin ak dediğine, kayınvalide kara dermiş. Mutfakta annesi eşini şikayet ederse, odalarına çekilince, gelin başlıyormuş kayınvalideden dertlerini sıralamaya.
Genç adam çok yalvarmış, canımdan bezdiriyorsunuz, alıp başımı giderim bir gün, ne olur yapmayın, dese de ne anneye, ne de eşe söz fayda etmemiş.
Bizim arkadaşlar taşındığında, kaybolmasının üzerinden iki, üç yıl geçmişti.
-Elbirliğiyle adamın başını yedik, diye dertlenirdi, bizimle tanıştığında da eşi kaybolan gelin.
Biz üç arkadaş, o zamanlar beş altı yaşlarında olan en küçük çocuklarımızı gezdirip, temiz hava aldırmaya, bazen Gülhane parkına bazen de Emirgan veya Yıldız’a giderdik.
Bir gün yine sözleştik, kekler, börekler yapıldı, Gülhaneye gidelim, çocuklar ağaçların gölgesinde oynarken, biz de oturup sohbet ederiz.
Bizim afacanlar acıkmış, önce yedirelim, sonra rahatça çayımızı içeriz diye düşündük.
Piknik masalarında oturuyoruz, arkamızdan üstü başı evsizlere benzeyen, kendisi oldukça genç, saç sakal birbirine karışmış biri yavaşça geçip, az ilerde çimenlere oturdu.
Çocuklara doğru kaçamak bakışlarla, fakat büyük bir özlemle baktığını fark edince, yediklerimizden özenir diye ona da verdik. Bir yandan elindekini yerken, hala çocukları süzdüğünü görünce, önce korktuk.
Sonra komşusunun kocası kayıp olan arkadaş:
-Yoksa bu bizim Huriye’nin kayıp kocası olmasın, biz taşındığımızda o yoktu, kendisini görmedim, ama resimlerini gördüm, boyu posu uyuyor, tabii şimdi üstü başı bakımsız.
Ben gidip soracağım, senin çoluk çocuğun, ailen var mı diye.
Biz boş ver, yapma etme diyene kadar, bir şey verme bahanesiyle, adamı sorguya çekmeye başladı.
Adamın kaçamak cevaplarından, onun da kayıp komşu gibi, iki oğlu olduğunu, neden sokaklardasın dediğimizde hayat şartları, gibi kesik cevaplarla bizi atlattığını, neden ailene dönmüyorsun dendiğinde, dönüşün mümkün olmadığını, anlatırken gözüne gelen yaşlardan, çok üzgün ve mutsuz olduğunu gördük.
Bir süre daha bizim çocukları seyrettikten sonra geldiği gibi sessizce uzaklaştı.
Biz şaşkın bir vaziyette oturarak, ne yapalım diye düşündük.
Huriye’ye söylesek boş bir hayalin peşinden umutlanmasını istemedik. Eğer adam dönmek istese, ayni evde oturuyorlardı, gidip onları bulabilirdi.
Tek çocuk olmanın verdiği sorumluluktan, annesine sen yalnız otur diyememiş, eşine de yalvarıp yakarıp, annesiyle anlaşmaları için ricaları fayda vermeyince, gül gibi işini evini terk edip, sokaklarda yitip gidenler kervanına katılmış.
Onun ne kadar bunaldığını, belki bir psikiyatra götürülse, tedavi sonunda depresyondan çıkma ihtimalini düşünmeyen gelin kaynana, paylaşamadıkları evden gidince gül gibi yaşayıp, geçinmeye başlamışlar.
Aradan yıllar geçti, arkadaşım oradan taşındı, ne zaman sokaklarda bir garip görsem, o gözleri bulutlu, yaşlı haliyle, acaba o adam kayıp koca mı diye aklıma gelir.
Yaşanmış gerçek hayattan bir dram.