18
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1308
Okunma


YÜREĞİNDEKİ İZ
Toprağın üzerine serili, olan beyaz örtü, yaşlı adamın ayağının altında ezildikçe tuhaf sesler çıkarıyordu. Havada süzülerek uçuşan billur taneleri, nazlı bir eda ile yere temas edince saydamlığını yitiriyor diğerlerinin arasında eriyip gidiyordu.
Altı köşeli kristal kar taneleri şaşırtıcı bir şekilde;
Saydam
Renksiz
Kokusuz ve Tatsız
Olmasına rağmen, bir o kadar da muhteşem bir güzelliğe sahiptiler.
Yaşlı adam; hayret içinde doğayı örten beyaz gelinliğin var oluşunda ki sırrı tahayyül etmeye çalıştı. Nasıl oluyor da bir su damlası, duru güzelliğinden arınıp kristal kadar parlak aklığıyla abidemsi bir boyuta ulaşabiliyordu.
Derin bir iç çekiş sonrasında, bu merakını Allahın takdiri ilâhisine bıraktı.
Omuzlarını bir kat daha ağırlaştıran siyah mantosunun kırlangıç yakasını çekiştirip, yüzüne esen soğuk rüzgâra karşı siper aldı. Siyah şemsiyesinin üzerine yağan kar taneleri; varlıklarını yitirdikçe su damlası halinde, en uç noktadan aşağıya doğru yuvarlanıp beyaz gelinliğin üzerine minik izler bırakıyordu.
Aklından o an geçen düşüncesi gülümsemesine neden oldu.
Kar tanelerinin ayak izleri. Diyerek mırıldandı belli belirsiz.
Hiç yaşanmamışçasına…
Acısıyla, tatlısıyla…
Devamında yaşamaya devam ederek…
Yorgun ayaklarının dermanının kesildiğini hissettiğinde, yolun kenarında ki ahşap banka doğru seğirtti. Soğuktan çatlamış olan eliyle bankın üzerinde ki karları yere doğru süpürdü. Cebinden iki gün öncesine ait olan gazeteyi çıkarıp oturacağı yere serdi. Omuzlarında ki olanca yorgunluğunu ahşap banka vererek arkasına yaslandı. Uzaktaki çınar ağaçlarının dallarından sarkan kar demetlerine doğru daldı gitti. Ardından kulaklarında çınlayan sese kulak verdi.
Yaşanmışlığın adını koymaya ne hacet var ki.
İhanet, yalancılık, düzenbazlık…
Yaşanmış yaşanmıştır.
Sonradan yaşanan tüm pişmanlıklara rağmen, o istenmeyen anları yaşamışızdır.
Tabiri caizse, zamanı geri getirmeye muktedir değiliz ki.
Çok acıdır tüm yaşanılanlar.
Ama nafile!
Olan olmuştur.
Önemli olan sonraki anlarda…
Nasıl olmamız gerektiğidir.
Yüreğindeki izi nasıl silebilirsin?
Önce hamiline kesilen koca bir faturayı ödemelisin. Tabi bunun için bir bedel ödemek şartıyla.
Sonrasında yoluna devam etmek içi, yaşama gücünü tekrar elde etmen gerekir.
Her daim gözlerinin önünden gitmeyen, sürekli kulaklarında uğuldayan sese esaret olmamak kaydıyla…
En büyük hata ise, en zor anlarında yaratanına sığınmak... Yaşarken ilk yapılacak eylemi en son yapmak…
Ne mutlu ki insanoğluna her daim affedici bir yaratıcısı var.
Yeter ki sen, tövbe etmesinin düsturlarını bil.
Sonrası ise bir çorap söküğü gibi gelir.
Yemin edersin, bir daha günah işlemeyeceğine dair.
Pişmanlık yüreğini alev gibi yaktıkça, utanırsın kendinden dahi.
Af dilerken Allah’ından yüzüne perde çekmek istersin.
Ne vakit hatırına gelse yapıkların, yerin dibine girersin.
Zordur tüm bunları yaşamak.
Ah ne zordur!
Yaşlı adamın beyninin içinde konuşan ses sanki yabancı biri gibiydi.
Kendisi ama bir o kadar da kendisine yabancı olan biri.
Kafasının içinden geçen tüm düşünceleri, kitap okur gibi kendisine hecelemişti yabancı adam.
Yaşanmışlığın sonrasında duyduğu pişmanlığın, yüreğindeki ayak izlerini bu derece yalın düşünebilmenin sonucunda…
Bir kez daha ar etti.
Kahroldu.
Kızaran gözbebeklerinin aklığından aşağıya doğru sıcak bir damla gözyaşı, buz tutmuş yanağından kayıp gitti. Cebinden çıkardığı beyaz teşbihinin tanelerini sessizce çevirmeye başladı.
Utanç ile…
Bağışlanmak dileğiyle…
SEVİLAY DİLBER