- 1103 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UMUTSUZLUĞUN ÖYKÜSÜ (4)
Kamyon ağır ağır homurdayarak yol alıyordu.Aşağı mahalledende birkaç yolcu almış,kamyonun kasası sanki insan değilde hayvan doluymuş gibi tıka basaydı.Köyden şehre ancak üç saatlik yolculuktan sonra varılıyordu.Bu emektar kamyon yıllarca köylünün kahrını çekmekteydi.Yaz geldiğinde;köylünün tırpanla biçip tarlaya topladıkları ekin yığınlarını harmanyerlerine çeker,buğdaylarını ofislere taşır,küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarını ilçenin pazarına satmak için götürürdü.Yine yaz kış demeden her onbeş günde bir şehre gidergelirdi.Bazan arıza yapıp yolda kaldığında,bilhassa kışın köylülerin perişanlığı hat safhaya ulaşırdı._Kaptan! derlerdi Musa çavuşa.O’da köylünün kendisine böyle hitap etmelerinden gurur duyar,daha ustaca,daha böbürlenerek sürerdi yollara emektar kamyonunu.
Yayvan tepelerin eteklerinde kıvrıla kıvrıla uzayan,Ankara-Kayseri soşesi ancak iki aracın geçebileceği kadar dar ayrıca kasislerle doluydu.Kaptanın ustalığı ile bu yollar ancak çekilir hale geliyordu.
Şehre az kalmışlardı.Kayseri ovasını bir gerdanlık gibi süsleyen Kızılırmak nehri,uzaktan görünmeye başlamıştı.Bir rakkasenin insan içini gıcıklayan kıvrak dansı gibi ova ortasından akıp gidiyordu.Nice canlar almış,adına nice ağıtlar yakılmış Kızılırmak,karlarında erimesiyle şahlanmış;alacağı canları,adına yakılacağı türküleri bekler gibiydi.
Boğaz köprüsünden geçip şehre vardıklarında güneş kuşluk vaktine gelmişti.Kaptan,kamyonunu Adem ağanın garajına çekti.Köylüler işlerini bitirip dönünceye kadar orada bekleyecekti.
Baba önde Altın bebek kucağında olduğu halde ana,arkadan 27 Mayıs caddesine doğru ilerliyorlardı.Doktorun muayenehanesinin bulunduğu yeri önceden öğrenmişlerdi.Muayenehaneden içeri girdiklerinde genç bir kız karşıladı onları.Birkaç kişi daha vardı muayene için sıra bekleyen._biraz sonra sıranın kendilerine geleceğini_söyledi genç kız.Muayenehanenin içi okadar güzeldiki,ana ömründe görmemişti böyle güzel bir yeri.Büyük bir salonda sıra sıra deri koltukların üzerinde oturuyorlardı hasta ve hasta yakınları.Ortada büyük bir Bünyan halısı,halının üzerindede büyük bir cam sehpa,cam sehpanın üzerindede hiç kimsenin okumadığı,can sıkıntısından elinin ucuyla çevrilen tıp dergileri duruyordu.Çocuğun adını sordu gençsekreter kız:_Altın_dedi baba._Altın Gürler_Çocuğun adını;siyah ciltli,beyez çizgili yapraklı deftere yazdı sekreter kız.Epey zaman geçtikten sonra doktorun sesi duyuldu:
_Selma hanım sıradaki hastayı içeri gönder.
Baba önden,ana arkadan kucağında küçük çocuklarıyla birlikte utana sıkıla doktorun odasına girdiler.
Doktor,orta yaşlı,sarışın benizli,şakaklarına biraz kır düşmüş gür saçlı uzun boylu biriydi.Çocuğu muayene masasının üzerine yatırdığında _iyi ki boğulmamış bu çocuk_dedi Üşümesin diye kat kat giydirmişler,başına bere,berenin üzerinede yemeni sarmışlardı.Doktor nesi var nesi yok diye sorduğunda;ana,çocuğun şikayetlerini dili döndüğünce,aklı yettiğince anlatmaya başladı: Devam edecek...
Derdem Erdem.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.