ALTIN MADENCİLİĞİ VE SİYANÜR
ALTIN MADENCİLİĞİ VE SİYANÜR
Bugünlerde, altın madenciliği çok tartışılmaktadır. Açık oturumlar, gazete haberleri, eylemler oldukça fazla. Konuya farklı bir açıdan bakmak istiyorum.
Ankara-İzmir karayolu üstünde Salihli İlçesinin hemen doğusunda kalan bölümde MÖ 700 lü yıllarda Sardis şehrini konu etmek istiyorum.
Lydia farklı kültürel kimlikleri,karmaşık adetleri ve farklı dinsel inançları olan ,dağınık kırsal yerleşmelerde oturan klanlardan oluştuğundan; sosyal yaşam , Mezopotamya, ve Mısır’da olduğu gibi geniş tarımsal mülkleri denetimleri altında tutan din kökenli kurumlar yerine, köylerin dışında yer alan küçük tapınım merkezlerine odaklanmıştı. Dağınık kırsal yerleşmelerden oluşan bu mekansal yapıda Sardis tek kentsel yerleşme olarak karşımıza çıkmaktadır. (Aktüre,174)
İÖ 700 yıllarda 125 hektara ulaştığı ,nüfusunun ise 20.000 ile 30.000 kişi kadar olabileceği tahmin edilmektedir. (Aktüre,175) Bu yıllarda yönetime gelen kral Gyges (İÖ 680-644) döneminde ekonomiyi canlandırmak amacı ile Sardis’in güneyinde ki Tmolos Dağı’ndan Paktolos ırmağının çamurlu suları ile inen altın tozunun arıtılması ve işlenilmesi krallığın denetimi altında gerçekleşti. Yapılan üretimin ölçeği hakkında bir fikir edinmek açısından , Yunanistan’ın Fakis bölgesinde ki Delfi’de ki Kâhine gönderdiği armağanlar içinde altı tane iki kulplu,som altından yapılmış büyük kazan dikkati çeker. Herodotos’a göre bunların toplama ağırlığı 30 talanton ( 1 ton dan fazla) dur.Türkiye’de 2006 yılında iki firmanın yaptığı altın üretim miktarı 5,1 ton olduğu düşünülürse, kıyaslama daha iyi yapılabilir.
Tmolos Dağı’ndan Paktolos’un suları ile inen maden tozu bir altın ve gümüş karışımı olduğundan ,öncelikli olarak içindeki yabancı maddelerden temizlenmesi ve altın ile gümüşünde birbirinden ayrılması gerekiyordu. İşte Sardis’te ilk altın arıtılan ve işlenen işliklerde bu şekilde kuruldu. Yapılan kazılarda, bu işliklerin kent içinde yan yana kurulduğu
saptandı. Oysa Urartu kentlerinde (Çavuştepe) demircilerin işlikleri gibi , kaledeki sarayın içinde yer almıyordu ve orada olduğu gibi kent halkından yalıtılmış değildi.
Konum olarak Sardis’te altın arıtma tesislerinin ve kuyumcuların işliklerinin sarayda, kralın denetimi altında değil de halka açık pazar yerinin yakınında, küçük ve özel mülkiyetteki mekanlarda yer alması, tüketimin tamamının sarayın tekelinde olmadığının kanıtı sayılabilir.
Daha önce Hattusas’da da maden üretimi sarayın denetiminde idi.Bronz ,altın,gümüş ve kısmen demir üretimi tamamen kralın denetimi altında, sarayın ihtiyaçları için ve saray surlarının içinde ki işliklerde üretim yapılıyordu. Sarayın dışında ki tüm maden ticareti ise
tamamen kralın denetimi altında idi. Tüm değişim kuralları saray tarafından belirleniyordu.
Sardis’te altın üretimi , arıtılması ile işlenilmesi ve paylaşımı geniş bir kesim tarafından yapılmakta iken; Urartu ve Hattusas’da benzer işler sarayın surları içinde çok kısıtlı bir kesim tarafından yapılmakta idi. Sardis’te üretim ve paylaşım yaygın iken, Urartu ve Hattusas’da sarayının tekeli var idi.
Sardis’te paylaşılan zenginlik ,coğrafi şartlar diğerlerinden farklı da olsa , tarıma ,ticarete kısmende olsa aktarabilmiş ve Salihli bugün hala 30.000 nüfuslu bir kent görünümdedir. Oysa madenciliğin saray tekelinde olduğu Hattusas ve Urartu ise çok kısa ömürlerini tamamlayarak tarihten silinmişlerdir.
Sonuç olarak, madenciliğin sadece tekeller tarafından yapılması ve yer altı zenginliğinin paylaşımının yaygınlaştırılmaması, uzun vadede orada yaşayan halka fayda sağlamamakta
dır.
Günümüzde de çok tartışılan altın madenciliğinde sorun ,üretim sırasında kullanılan
siyanürün çevreye vereceği zarar değil, üretimde, işlenilmesinde ve paylaşımında
halkın katılımıdır.
Ömer Günay
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.