YOLCULUK - 8
Arkadaşlarımla hararetli bir biçimde oyuna dalmıştık. Annem ısrarla bakkaldan ekmek alıp gelmemi söylüyor, ben de oyunumu yarım bırakmak istemediğim için onu dinlemiyordum.
Kardeşim annemin elinden parayı kaptığı gibi “ Ablam oyununu oynasın anne, ben alıp gelirim ekmeği.” Demiş.
Baktım kardeşim tek başına gidiyor dayanamadım yine. Bakkal epey uzaktı çünkü.
Kardeşimin peşinden koşuyordum ki nereden çıktığını anlamadığım bir köpek kardeşimin üstüne atlamış onu ısırıyordu. Olduğum yerde çivilenmiştim adeta. Adım atmak istiyor ama yerimden kıpırdayamıyordum. Köpek gözlerimin önünde kardeşimi parçalıyordu!
Gözlerim dehşetten daha bir büyümüş ama ağzımı bıçak açmıyordu. O birkaç saniye bana asırlar gibi geldi.
Kardeşimin ağlama ve bağırma sesini duyan komşular yardıma geldiler. Köpeği öldürerek kardeşimi kurtardılar.
Kardeşimi son gördüğüm hali yüzü tanınmayacak haldeydi. Kollarında ve bacaklarında da ısırık izi vardı.
Kardeşimi o halde gören annem de bayıldı. Komşular bir yandan annemle uğraşıyorlar, diğer yandan kardeşimin kanını durdurmaya çalışıyorlardı. Evimizin yanından tesadüfen geçen bir taksiye annemi ve kardeşimi bindirip hastaneye götürdü komşular.
Kardeşim hastaneye giderken yolda hayatını kaybetmiş. Köpek ilk önce şah damarını ısırdığı için kan kaybından öldüğünü söylemiş doktorlar. Üstelik o köpek kuduzmuş. Annem de o acıyla bebeğini düşürmüş.
İkinci bir kardeşim daha olacağını o zaman öğrenmiştim.
Şimdi iki kardeşimin de katili ben miydim?
O gün ve daha sonraki günlerde ölümünden dolayı hep kardeşimi suçladım. Zamanla suçlamam nefrete dönüştü!
Kardeşimi suçlamam ve ondan nefretim vicdanımı rahatlatma çabalarımdı aslında.
Vicdanımı rahatlatıyor muydu böyle düşüncem?
Tabii ki hayır!
Hem hangi vicdan kabul eder bu gerçeği.
Ömür boyu bu acıyı içimde nefrete dönüştürerek taşıyacaktım. Nefret ettiğim kendimdi aslında. Belki o zamanlar ağlayabilsem, bağırıp içimdeki acıyı kusabilsem vicdanım olmasa da beynim biraz rahatlayacaktı.
Annem iki acıyı üst üste yaşamamasının verdiği acıyla psikolojik olarak yıpranmış bir süre hastaneye kaldırılmıştı.
Hastaneden çıktıktan sonrada düzelmemiş, hatta bana karşı daha bir acımasız olmuştu!
Annem kardeşimin ölümünden beni suçladıkça, ben ölmüş kardeşimden daha çok nefret eder olmuştum. En ufak bir bahanede dahi beni öldüresiye dövmesi zamanla ona yetmez olmuştu. Ettiği hakaretlerin yanında şimdi de yeni bir işkence bulmuştu kendince. Kim bilir belki de içindeki yangını bu şekilde söndürmeye çalışıyordu o da.
Sobanın içinde kızdırdığı maşayla dövmeye başlamıştı artık beni!
O günleri düşündükçe en çok avucumdaki yanık izi sızlardı… Tıpkı şimdi olduğu gibi!
İşte avucumdaki maşa yanığı yara yine sızlıyordu. Ama bu kez nefretten değil geçmişime dönememenin acısından. Acaba anneme daha anlayışlı davranamaz mıydım?
Bilmiyorum!..
Annem pazara gittiği için gelince yorgun olur düşüncesiyle mutfakta akşamdan kalma bulaşıkları yıkamış anneme sürpriz yapmak istemiştim. Belki bu şekilde onun gönlünü yeniden kazanabilirdim.
Annem eve gelince pazardan aldıklarını mutfağa bırakmak üzere içeriye girmesiyle çıkması bir oldu. Kömür kovasının içinden maşayı aldı hırsla ve sobada ısıtmaya başladı. Anlamıştım yine dayak yiyeceğimi. Ama bu kez dayak yememe sebep neydi onu kavramaya çalışıyordum. Oysa annem gelince nefesimi dahi tutmuştum varlığımı hissedip de öfkelenmesin diye.
Isıttığı maşayla bir taraftan vuruyor, bir taraftan başına bela diye mi köyden geldiğimi sorguluyordu. Doğmayan kardeşim de dâhil her iki kardeşimin de ölümünden bir kez daha beni suçluyordu. Dayağa başlamasının sebebi ise farkına varmadan yere damlattığım bulaşık suyuydu. Yani ben bulaşık suyu yere döküldüğü ve onu silmediğim için dayak yiyordum şu anda.
O hırsla; “ Tüm suç sende ve kardeşimde anladın mı? Bakkala kendin gitseydin keşke de, köpek seni öldürseydi!” dedim. Elimi yüzüme tutmamla kızgın maşa avucumu yakmıştı.
Şimdi tüm yaralarım geçmişti ama geçmişimden tek iz avucumda halen sızlayıp duran bu yara kalmıştı.
Babam elinden geldiğince hem beni, hem annemi idare etmeye çalışıyor ama annemle aramızda gitgide büyüyen uçuruma engel olamıyordu.
Okulda uyumsuz bir öğrenci olduğum için ortaokul ikinci sınıftan terktim. Okuldan, gecekondu dedikleri dağ evden, yoksulluktan, annemden, babamdan ve hatta kendimden nefret eder hale gelmiştim.
Annemin sürekli hasta ve sorunlu halinden bıkan babam bir süre sonra iş yerinde beraber çalıştığı kız arkadaşına gönlünü kaptırmış ve onunla yaşamaya başlamıştı.
Bu durum annemi daha çekilmez yapmıştı. Kendini ikinci kez ihanete uğramış hissediyordu.
Ben de o sıralarda tanımıştım o adamı.
Karşı komşumuzun evine gelir giderdi arada. İstanbul’da yaşadığı söylenirdi. Komşumuz kardeşim dese de kimse inanmaz onun metresi zannederlerdi kadını.
Ben ise adamdan çok arabasıyla ilgiliydim. Öyle son model olmasa da oldukça gösterişli bir arabaydı. Renginin kırmızı, üstü açılıp kapanan bir arabaydı. Demek ki böyle güzel arabası olduğuna göre zengin biriydi!
Babamın bizi tamamen boşlaması ve fakirlik canıma tak dediği bir gün onu güzelliğimle ve dişiliğimle kandırıp beraber İstanbul’a kaçtım. Henüz on beş yaşındaydım ama arkadaşlarıma oranla çok daha gösterişliydim.
Annem umursamamıştı kaçışımı ve babam da zaten bizimle ilişiğini kesmişti. Yani beni arayıp soracak, peşime düşecek kimsem yoktu.
İlk günler İstanbul büyülemişti beni! Kocam da bulduğu her fırsatta beni gezdiriyor, bir dediğimi iki etmiyordu.
Hep “On sekizine gir sana resmi nikâh kıyacağım!” derdi. Resmi nikâh kıysın veya kıymasın umurumda değildi. Hatta benden yirmi beş yaş büyük olması da umurumda değildi. O dağ evden ve yoksulluktan kurtulmuştum ya! O bana yetiyordu.
Tabii ki bir de annemden…
Kocamın eve gelmediği bir sabah kapıma tanımadığım birisi geldi ve kocamın polisler tarafından vurulduğunu söyledi. Koşarak yanına gittim, hastanede yoğun bakımdaydı. Çok yalvarmama rağmen beni yanına almadılar.
Bütün gece hastane koridorlarında dolandım durdum iyi bir haber alırım ümidiyle! Ama sabaha karşı öldüğünü ve cenazesini alabileceğimi söylediler.
Bir kez daha yıkılmıştım!
Kocam silah kaçakçılığı yapıyormuş. Zenginliği oradan geliyormuş. Ürpermiştim bunları duyunca. Önceden bilseydim yinede sever miydim onu?
Severdim sanırım. Çünkü o da bana gerçekten değer veriyor ve seviyordu.
Henüz on yedi yaşımdaydım ve İstanbul gibi bir yerde yapayalnız kalmıştım. Ne yapmam gerektiğini düşündüm. Ankara’ya annemin yanına tekrar dönemezdim. Babam hiç olmazdı.
Ben de kendi kaderimi kendim çizmeye ve İstanbul’da kalmaya karar verdim. Geçimimi nasıl sağlarım diye düşünürken sağ olsun (!) kocamın en yakın arkadaşı bana çok yardımcı oldu! Beni önce bir pavyonda çalıştırdı. Arta kalan zamanlarımda da arkadaşlarına satıyordu!
Ne hayat ama!
İstanbul’a gelirken ne umutlarım vardı. Şimdi ne haldeydim!
Ben yükseklere çıkmak istedikçe en dibe batıyor, çırpındıkça daha çok boğuluyordum!
Kocamdan bana yadigâr kalan kızımı da Çocuk Esirgeme Kurumuna vermiştim.
Ne iyi bir anneymişim değil mi?
Canım kızım şimdi yirmi yedi yaşında ve ben onu bir kez olsun görmedim. Öpüp koklamadım…
Babam ve annem ben evden ayrıldıktan beş altı sene sonra yaptıklarından pişman olmuş ve tekrar barışmışlar. Polisler beni bir baskın sırasında içeri aldıklarında kayıplar listesinde adımdan dolayı babama haber verdiklerinde öğrendim. Babam her şeye rağmen beni affettiklerini ve eve geri dönmemi istedi.
Demek beni affetmişlerdi?
Ama ben kendimi henüz affedememişken o eve geri dönemezdim.
Yıllarca eve geri dönmek için kendimce bir çıkış yolu aramış ama yine kendim o yolları kapatmıştım. Böylelikle kendi kendimden intikam alıyordum.
Sabah uykusuzluktan şişmiş gözlerle yataktan kalktım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra telefonu elime aldım. Dün okumadan çantama attığım kartviziti çıkarıp üzerinde yazan numaraları tuşladım.
Karşıma çıkan sekreterden ağabeyim Ruhi’yi istedim. Birkaç hal hatır sormadan sonra; “Ben bugün yanına gelemeyeceğim. Acele İstanbul’a gitmem gerek. Geri döndüğüm zaman seni arayacağım, söz.” Dedikten sonra telefonu kapattım.
Bu kez İstanbul’a kızımı bulmaya ve ondan geçen seneler için özür dilemeye gidiyordum.
İşte yine AŞTİ deyim. Otobüsümün kalkmasını sabırsızlıkla bekliyorum. İçimde bu kez ne kin, ne de öfke var.
İstanbul’a gidince ne yapıp edip kızımı bulacağım ve ona kendimi affettirebilmek için elimden gelen tüm çabayı göstereceğim.
Nihayet otobüs de hareket etti. İçim içime sığmıyor…
“Affet beni kızım! Ne olur affet… Göreceksin; tüm bensiz geçirdiğin o yılların acısını unutturacağım sana. Bunun için söz veriyorum sana. İyi bir anne olamadım sana ama bundan sonra iyi bir arkadaş ve belki de en yakın sırdaşın, dert ortağın olacağım…”
Avukat Ruhi bürosuna gittiğinde gazeteleri her zamanki gibi masasındaydı. İlk gazetesini eline aldığında gözlerine inanamadı. Okuduğu haber Ankara’dan İstanbul’a giden bir otobüsün kaza haberiydi ve ölenler arasında amcasının kızı Ayla Tekay’ın da adı geçiyordu…
_ SON _
YORUMLAR
'' ne ekersek onu biçeriz''... sevgiyi ekersek sevgi, nefreti nefret v.b öykü gerçek yaşamın bir parcası belki kiminde biraz az kimin de daha fazla ama eksik kalan ve içinde yaşamı bulduğum duyduğum gözlemlediğim örneklerle irdelenmiş iç sesi ve her şeye rağmen yüreği yumuşamış feleğin çemberinden geçen bir kadının dramınının en sade, içten dökülüşü derinden etkiledi beni...kısa mı dedim ama düşündüm yerinde bir bitiş... belkide etkisi ondandır. tekrar bütün olarak okuyacağım ki ruhu analiz etmendeki ustalığı bir bütün olarak yakalamak adına... çok başarılıydın canım izindeyim daima... sevgilerimle...
N. B. Ç.
Daha uzun olabilirdi evet! Fakat uzatıpta sıkmak istemedim sizleri açıkçası.
Varlığın için çok teşekkür ederim canım arkadaşım.
Sonsuz sevgimle...
Final gerçekten de çok dramatikti Nurcan. Başarılı bir seriyi müthiş bir finalle bitirmişsin. Geleceğin çok başarılı bir yazarının yazısına yorum yazıyorum şu anda. Tebrikler canım benim. Sonsuz sevgilerimle...
N. B. Ç.
Sonsuz sevgimle...
Bir çocuğun yaşadıkları ilerki yaşamında nasılda damgasını vuruyor.Baba evindeki eziyetten kaçmaya çalışıp başka perişanlıklara düşmek en kötüsü.Güzelliklerin geleceğini beklerken bazen zamanımız olmuyor.Hüzünlü bir son oldu.
Yine akıcı be sürükleyici bir bölümdü.
selam ve sevgiler
N. B. Ç.
Sonsuz sevgimle...
Muhteşem bir finaldi. Çok başarılı bir anlatımın vardı. Tebrik ediyorum canım. Sevgilerimle..
Aysel AKSÜMER tarafından 2/17/2011 10:57:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
N. B. Ç.
Sonsuz sevgimle...