- 1140 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AKRADAŞLIK AĞAÇ GİBİDİR
Yeryüzünde ikinci kırkınızı çıkardığınızda damarlarınızda yılkı atları gibi koşan kanların yavaş yavaş yatağını bulmuş küçük bir dere gibi aktığını hissetmeye başlarsınız. Yoğurdu üfleyerek yer, yeri yoklayarak yürürsünüz. Bir türkü dinlersiniz dokunur, bir yerlerde bir hatıranızın kopyasını görür üşür, diğerini görür içinize bir kıvılcım düşer, yanmayı arzularsınız ama gözlerinizi kara dumanlar bürür ağlayamayacak kadar mecalsizleşirsiniz.
Yeni yetme zamanlarınızdan tutun da ikinci kırkınızın çıktığı zaman filminin arabına bakmayı akıl ettiğinizde hangi karede duran dostunuzun bağına bahanesiz girmeyi düşünürsünüz? Aklınıza hemen pamuk hararları taşıyan hamal kancaları takılır değil mi? Bu arada imdadınıza bir takım atasözleri yetişir, onlarla kendinizi teselli etmeye çalışırsınız ama kendinizi kandırdığınızı da kendinizden saklayamazsınız.
Kim ki arkadaşlığı, dostluğu öyle üç-beş gün içinde tanışıp kaynaşılarak uzun yolculuğa çıkılacak yoldaş olarak düşünürse zokayı eveleyip gevelemeye bırakmadan tümden yutmalıdır.
İlk mektepten üniversiteye, askerlikten kırkına geldiğiniz zamanlar arasında yüzlerce belki de binlerce arkadaşınız olmuştur ama gelin görün ki bir çırpıda isimlerine saymaya kalkışsanız hafızanızı zorlayarak ancak elli tanesini zor sayabilirsiniz. Bu elli insan içinde karşılaştığınızda kalbini kalbine yaslayıp sinerji alıp vereceğiniz kaç arkadaşınız var onu ancak karşılaştığınızda anlayabilirsizin.
Zamanın bir kavşağında aynı mevki ve makamlarda, karşılıklı iki masada oturduğunuz ve evdeki ailenizden fazla birlikte olduğunuz arkadaşınızın mevkisi makamı değiştiğinde onu daha önceki tanıdığınız gibi tanıyıp sarılmaya çalıştığınızda birinizden birisinin hayalleri tuz buz olursa sakın şaşırmayın.
Mevki ve makama çıkmanın iki yolu var, birincisi kendinizi bilmeye başladığınızda takla atmasını da öğreneceksin, ikincisi kendinizi bildiğinizden daha çok Rabbinizi bileceksiniz. Birinci yolu tercih ederseniz dünya avuçlarınıza 502 ile yapışır, ikincisini tercih ederseniz Allah dünyayı avuçlarınız arasında bir top yapar. Burada da mahareti size bırakır. Siz, topu ister taca atarsınız, ister kaleye şut çekersiniz.
İkinci kırktan bahsediyorduk değil mi? Anneniz babanız hayattaysa ilk kırkınızın çıkmasını nasıl sabırsızlıkla beklediklerini hatta ergenlik çağınıza kadar geçen zamanlarınızın akıllarında kalan anlık hikâyeleri anlatmalarını isteyin.
Haydi, buyurun annenizin babanızın gözlerinin içine dalarak ergenlik çağlarınızda dolaşmaya…
Buna zaman bulamadınız değil mi? Anneniz, babanız ya yanınızda yok, ya uzakta ya da attaya gitti..
Anneniz, babanız hayatta ve irtibatı koparmadığınız müddetçe ya bedenen kanlı canlı ya da duaları ile her daim yanınızdadır.
Bir de arkadaşlıktan bahsediyorduk değil mi?
Kalbini kalbine yaslayıp başını omzuna koyacağınız, gerektiğinde onun gözyaşları sizin omzunuza, sizin gözyaşlarınız onun omzuna dökülecek kaç tane arkadaşınız var?
Siz gurbette ya da gurbet sizin içinizde olabilir.
Kendinizden kaçarak bir arkadaşınıza gitme ihtiyacı hissettiğinizde arkadaşlık ağacı Bursa’daki ulu çınarlar gibi yazın püfür püfür esen rüzgârları sinesine davet eder.
Sözü Kemal Tahir ile Nazım Hikmet’in mektuplaşmalarında geçen bir cümle ile bitirelim.
Arkadaşlık ağaç gibidir onu kuruttuğunuz zaman tekrar yeşertemezsiniz.
Tayyib ATMACA