- 1393 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR BAŞKASININ MUTLULUĞU YA DA MUTSUZLUĞUNDAN MUTLU YA DA MUTSUZ OLMAK ÜZERİNE
BİR BAŞKASININ MUTLULUĞU YA DA MUTSUZLUĞUNDAN MUTLU YA DA MUTSUZ OLMAK ÜZERİNE
Hz. Enes radıyallahu anh’ den rivayet edildiğine göre, Sevgili Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve selem) şöyle buyurmuştur:“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” Müslümanlar olarak bu hadisin manasının tam olarak farkına varmak ve bu Hadisi hayat felsefesi yapmak noktasında ne durumdayız? Birçoğumuz biliriz bu Hadis-i Şerifi. Biliriz de, kendi içimizde bunu tam olarak yaşayıp da uygular mıyız? Yoksa, “hep bana hep bana” bencil mantığının esiri miyiz? Yoksa, “nimetler benim olsun, külfetler başkasının olsun” sakat mantığının kurbanı mıyız?
Gerçekten de, yukarıya kaydettiğim Hadis-i Şerif günümüzde, sıkça karşılaştığımız bir meseleyi kökten çözüyor. O mesele de şudur: Kıskançlık ve haset. Günümüzde kıskançlık kâlpleri adeta esir almış. Toplumun büyük ekseriyeti başkasının mutluluğu ile mutlu olmuyor. Bırakın mutluluğu, birçok kişi başkasını bir nimete bile layık görmüyor. Sanki tüm nimetler yalnızca kendisine akacak. Tüm nimetler sanki kendisine tahsis edilecek. Haşa, sanki, “Allah, yalnızca kendisinin Allah’ı!” Nefis bencil ve anlayışsızdır. Nefis ister ki, Allah tüm nimetleri kendisine tahsis etsin. Bu sakat ve bencil bir mantıktır. Zaten, nefis de mantık da olmaz ya!
Mantıksız ve bencil nefis ister de ister. Nefis ister ve nimetleri yalnızca kendisine layık görür. Allah’ın bir insana layık gördüğü bir nimeti, nefis o insana layık görmez. Çok acaip bir durum bu! Nefse sormak gerek. Allah’ın bir insana layık görüp de verdiği bir nimeti, layık görmeme cüretini nerden alıyorsun. Olsa olsa ahmaklığından ve cahilliğinden alır. Gerçekten de, nefis çok ahmak ve cahildir.
Geçen günlerdeydi, bir mutluluk haberini bir arkadaşımla da paylaşmak istedim. Arkadaşa, “filancanın filanca işi oldu ve üst kademeye ataması yapıldı” dedim. Arkadaşımın cevabı şu oldu: “Mutlu olmadım”. Bu söz beni şaşırttı. Niye mutlu olmadığını da kendi kafasına göre anlattı. İşte zamanında şöyle oldu da, o kendisine zamanında şöyle kötü davranmış da, falan filan. Bunlar hepsi bahane. Olayın temelinde, “başkasının mutluluğundan mutsuz olmak” şeklinde özetleyebileceğimiz bir sakat mantık yatar. İnsan nefsi bütün nimetleri kendisine, bütün külfetleri başkasına layık görür.
Başkasına verilen bir nimetten dolayı mutsuz olmak sakat ve bencil bir durum olduğu gibi, “olgun bir insan olmamanın” en büyük özelliğidir. Olgun insan kendisi için istediğini başkası için de ister. Hadis-i Şerif’te çok açık belirtiliyor ve emrediliyor. Kendimiz için istediğimizi mü’min kardeşimiz için de aynen isteyeceğiz. Kıskançlık ve haset göstermeyeceğiz. Eğer, bu hususta bir haset ve kıskançlık içindeysek, “olgun ve kâmil bir Müslüman değiliz.” Hadis’te “gerçek anlamda iman etmiş olmaz” diyor. Bu cümleden anlıyoruz ki, o durumdaki insanın Müslümanlığı da zayıf demektir.
Gerçek anlamda iman eden kişi, herkes için iyilik ve saadet ister. Gerçek anlamda iman eden kişi herkesin mutluluğunu ister. Gerçek anlamda iman eden kişi, başkasının mutluluğu ile mutlu olur, başkasının mutsuzluğu ile de mutsuz olur.
Başkasının mutluluğu ve mutsuzluğu üzerine geçen gün bir tefekkür ettim. Şöyle bir tabloya ulaştım. Bu tabloyu yazının en altında sunmuş bulunmaktayım. Bu tablo esasta matematiksel bir mantığa dayanıyor. Artı ile artının çarpımı artıdır. Eksi ile eksinin çarpımı artıdır. Artı ile eksinin çarpımı eksidir. İşte bildiğimiz bu matematik kuralını konumuza uyarladım ve yukarıdaki şu tabloya ulaştım.
Bu tablodan da anlıyoruz ki, bir başkasının mutluluğundan mutlu olmak pozitif (artı) bir durumdur. Bunun aksi ise negatif (eksi) bir durumdur. Hayatlarında pozitif davranışlar sergileyenler olgun insanlardır. Vesselam.
Ahmet SANDAL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.