Bir ülke nasıl sevilir?
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda"… Güzel bir söz…
Gerektiğinde her insan ülkesi için feda etmeli kendini…
Ama asıl olan yaşamak.
Herkes ülkesi için yaşamalı, ülkesi için yaşadığı sürece bir şeyler yapmalı.
Son günlerde, terör nedeniyle, tüm toplum büyük bir gerginlik içerisinde. Herkes bir şeyler yapmak istiyor ülkesi için… Ama mitinglerde, gösterilerde, yürüyüşlerde slogan atmaktan başka bir çözüm de bulamıyor insanlar.
Elbet, herkes, her gün tüm yurtta şehit cenazelerinin kaldırıldığı, anaların, çocukların, eşlerin yüreklerinin dağlandığı bir ortamda; teröre lanet okumak için tepkisini ortaya koyacaktır…
Ama yeterli mi; bu kadarlık tepkiyle ülke sevgisi gösterilebilir mi? Bu ülkenin geleceği için, insanların daha mutlu olabilmesi için başka şeyler yapmak gerekmez mi?
Büyük sorunlarla boğuşan bir ülkeyiz. Büyük tehlikeler, tehditler altındayız.
25 yılda 30 bin insanımız hayatını kaybetti.
Gencecik kızlarımız töre cinayetlerine kursan gidiyor.
Gecekondu yıkımlarında insanlar, benzin döküp kendisini yakıyor.
Ormanlarımız, talan ediliyor. Zapteden güç sahipleri, çocuklarımızın geleceği ormanları yok edip, villalar, siteler dikiyor.
Özelleştirme adı altında, ülkenin en stratejik, en yaşamsal kurumları birilerine peşkeş çekiliyor.
Bankaların yarısı, borsanın yarıdan fazlası, finans sektörünün tüm yönetimi yabancıların eline geçmiş durumda.
Aydınlarımız, yazarlarımız, şairlerimiz; hâlâ düşüncelerini ifade ettikleri için 100 yıllarca ceza istemleriyle yargılanıyor.
Kurumlarımızın çoğunda, rüşvetsiz iş yapılmıyor.
Gıda ve giyim yardımlarını kapabilmek için insanlar birbirlerini eziyor…
Ülkenin dış borcu 500 milyar dolara ulaştı. Her doğan çocuk 6-7 bin dolar borçla doğuyor…
Büyük kentlerde kapkaççıya, yankesiciye, haraççıya bedel ödemeyen insan sayısı yok denecek kadar az.
Ve… Biz ülkemizi çok seviyoruz. Bu ülke; ülkeyi peşkeş çekenlere, hortumculara, mafyaya, törecilere, rüşvetçilere, katillere, emperyalistlere bırakılamayacak kadar değerli çünkü…
Evet. Ülkemizi gerçekten seviyorsak ve gereğini yapmak istiyorsak; yaşamımızın her alanda olumsuzluklara müdahale etmek zorundayız.
Önce, her konuda bizi yönetmeye çalışan emperyalist ülkelere karşı tam bağımsızlığımızı elde edebilmemiz için, ekonomik anlamda güçlenmek, dış borcumuzu sıfırlamak zorundayız. Bunun yolu, üretim, üretim, üretimdir. Bir de kullandığımız her ürünün kendi üretimimiz olmasını sağlamak, yabancı ürünleri kullanmamaktır.
Anlamsız, gereksiz törelerle insanların ölümünün önüne geçmek için eğitimi çağdaş hale getirmek durumundayız. Bölgesel ekonomik dengeleri sağlayarak, yasaları tam uygulayarak, bu töre rezaletini önleyebiliriz. Zor değil bunlar, yeter ki istensin.
Hepsinden önemlisi, hoşgörüyü, sevgiyi, saygıyı tesis etmeliyiz ülkede. Artık yazarları cezaevine atarak, şairleri yargılayarak, aydınları baskı altında tutarak ülke sevilmeyeceğini anlamak zorundayız. Bir günde onlarca yasa çıkaran Meclis, 2-3 yasa değişikliğiyle bu ayıbı nadan kaldırmıyor? Vekillerimize, siyasilere, yöneticilere halk olarak baskı yapıp, hoşgörü ortamını yaratabiliriz kısa sürede. Bu da hiç zor değil.
Herkes kapısının önünden, en yakın çevresinden başlayarak, yolsuzluğa, hırsızlığa, rüşvete, orman talanına karşı çıkmak için örgütlenmeli; bunlara karşı güç birliği yapmalı. Bu da, çok zor bir şey mi?
Bunları yapmazsak, ülkeyi her fırsatta çok sevdiğimizi söylemenin; hatta başkalarını hain ilan ederek kendimizi vatansever göstermenin bu ülkeye ne yararı olabilir; bu ülkenin geleceğine ne katkı sağlar?
Ülkesini seven, gereğini yapmalı. Gerisi laf-ı güzâf…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.