- 464 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEBLİĞ...2
Firavun’un Sefil Propagandası
Hz. Mûsâ’nın mûcizeleri karşısında acze düşen ve halkının tevhîd dînine gireceğinden korkan Firavun, Nil’in kenarında bir otağ kurmuştu. İki sene müddetle gelip geçenlere:
“–Mûsâ’ya inanmayın!” diyor ve:
“–Taptığınız ilâhlarla beraber ben de sizin Rabbinizim!” diyordu.
Firavun, kendisinin saltanat, kudret, servet ve ihtişâmını ortaya koymak istiyor, buna mukâbil Mûsâ (as)’ın dilinde tutukluk bulunan fakir ve zayıf bir kimse olduğunu söylüyordu:
“O’na altın bilezikler verilmeli veya yanında O’na yardımcı melekler gelmeli değil miydi?” (Zuhruf, 53) diyerek, böyle birinin peygamber olamayacağını iddiâ ediyordu.
İşte böylece:
“Firavun kavmini aldattı; onlar da kendisine boyun eğdiler. Onlar fâsık bir kavimdir.”
(Zuhruf, 54)
Harap Ev Gibi Olmayın
Kur’ân ile duygu derinliğine nâil olabilmek ve Kur’ân’ın muhtevâsındaki ulvî mânâları amel-i sâlihler hâlinde davranışlara aksettirebilmek için, kalplerin mutlaka pozitif enerji ile, yani muhabbet ve rûhâniyetle dolması zarûrîdir.
Tarih şâhittir ki, fertler, âileler ve milletler, ilâhî emânet olan Kur’ân-ı Kerîm’e tâbî oldukları nisbette âbâd olmuşlardır.
Gönüllerimizin, içinde hiçbir hayat emâresi görülmeyen kurak bir çöl hâline gelmemesi için, bizlere en büyük ilâhî emânet olan Kur’ân’ı okumak, anlamak ve yaşamak sûretiyle dâimâ baş tâcı etmemiz gerekmektedir.
Müslüman Firâset Sahibidir
Abdülkâdir-i Geylânî Hazretleri, başından geçen bir hâli şöyle anlatmıştır:
Bir gün gözümün önünde bir nur peydâ olmuş ve bütün ufku kaplamıştı. Bu nedir diye bakarken, nurdan bir ses geldi:
“–Ey Abdülkâdir, ben senin Rabbinim. Bugüne kadar yaptığın amel-i sâlihlerden öyle memnûnum ki, bundan böyle sana haramları helâl eyledim.” dedi.
Ancak hitap biter-bitmez, ben bu sesin sâhibinin şeytan -aleyhillâne- olduğunu anladım ve:
“–Çekil git ey mel’un! Gösterdiğin nur, benim için ebedî bir zulmettir.” dedim.
Bunun üzerine şeytan:
“–Rabbinin sana ihsân ettiği hikmet ve firâsetle yine elimden kurtuldun! Hâlbuki ben yüzlerce kimseyi bu usûl ile yoldan çıkarmıştım.” diyerek uzaklaştı.
Ellerimi ulu dergâha açtım; bunun, Rabbimin fazlı olduğu idrâki içinde Cenâb-ı Hakk’a şükürler eyledim.
Bu sözleri dinleyen cemaatten biri sordu:
“–Ey Abdülkâdir, onun şeytan olduğunu nereden anladın?”
Abdülkâdir Geylânî (ks) cevap verdi:
“–Sana, haramları helâl kıldım, demesinden!..”
İşte bu, hayat boyunca herkesin muhtaç olduğu bir firâsettir.
Selim Bir Kalple Yaşamak
Gerçekten gıybet, İslâm kardeşliğini bozan, toplum düzenini altüst eden, birlik ve beraberlik rûhunu öldürerek kalplere kin ve husûmet saçan büyük günahlardan biridir. Böyle olmakla beraber birçok kimse, câhilâne bir düşünce ile, söylediğinin gerçek olmasıyla kendisini avutur. Hâlbuki gıybet, esâsen gerçek olan bir kusurun söylenmesidir. Gerçek olmayanı söylemek ise iftirâdır. Bunu düşünmeyerek, bir kişinin, sözlerinin doğru olmasıyla tesellî bulması ve yanlış yolda devâm edip gitmesi, ne büyük bir gaflettir!
Rasûlullah (sav) birgün:
“–Gıybet nedir, bilir misiniz?”diye sormuştu. Ashâb-ı kirâm:
“–Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” dediler. Hazret-i Peygamber:
“–Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır.” buyurdu.,
“–Söylenen ayıp, eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye soruldu.
“–Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftirâ ettin demektir.” buyurdu.
(Müslim, Birr, 70; Ebû Dâvûd, Edeb, 40/4874)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.