7.9 ŞİDDETİNDE SEVGİSİZLİK
İnsan beyni, beynimizin algılayamayacağı bir düzen ile çalışıyor. Ne bilim yetiyor açıklamaya ne de psikoloji. Beynimiz duygularımızın mı kontrolü altında yoksa sinirlerimizin mi?
Beynimiz binlerce “dönem ödevi” hazırlıyor yaşam dersine, yüzlerce sınava giriyor öğrenme aşamasını sınavdan sonraya saklayarak ve binlerce kez kalp atışlarımızın “beden eğitimi öğretmeni” oluyor. Bütün sorumluluklarımız beynimizde…Beynimizin atladığı, görevini ihmal ettiği noktalar da var aslında; unutmak. Unutmak söz konusu olunca beyin istifasını veriyor saygısızlık yapmak istemediğini altı çizili sözcüklerle haykırarak. Beynin yerine yeni birini işe almışlar; üstelik ondan çok daha tecrübesiz(!), daha toy, daha duygusal, insanlara daha çabuk kanan ve daha çabuk kırılan biri:Kalp. Beyin işten atıldı artık; çünkü unuttu. Aslında unutmak bazen mükafattır, en büyük mutluluktur; geçmişini hatırlamamak; geleceği temiz bir kağıda yazabileceğine inanmak, inanmak istemek; gözlerinin etrafındaki ve alnındaki çizgileri çizen kalemi kırıp atmak… Mutluluk… Ama o unutmaması gereken bir şeyi unuttu. O, insanlığın en değerli varlığını; tek ihtiyacı olan şeyi unuttu: SEVGİyi. Sevgi ona, kalbe ihanet edilerek verilmişti. Beyin daha zekidir, onu korumayı becerir diye güvenilerek verilmişti; ama o unuttu. Tabii sevgiyle birlikte bir de “saygı”yı unuttu. Bu iki terim artık yok; geriye kalan tek şey onların küstükleri, “kırıldıkları” yerden geri gelmelerini beklemek; onlara, “tekrar” güvenebilmeyi öğretmek; daha doğrusu umut etmek… Gökten düşen üç elmanın ikisinden kurt çıktı! Sevgi ve saygı artık yok! Kurt ikisini de bitirdi, tek sağlam kalan elma umut, ısırımlık tek doğru, tek yargı ve tek şans umut…
Pandora’nın kutusunu birçoğumuz duymuştur. Pandora’nın kutusunda umut kaldı. Rivayete göre Zeus “Pandora”ya bir kutu verdi ve dünyaya gönderdi. Epimetheus’u kardeşi, Zeus’tan hiçbir hediye almaması konusunda uyardı; ama o, Pandora’nın güzelliğine dayanamadı ve onunla evlendi. O zamana kadar insanlar kötülüğü bilmiyordu. Bütün kötülükler o kutunun içindeydi. Pandora da merak edip kutuyu açınca dertler, acılar, hastalıklar yeryüzüne yayıldı. Kabın içinde son bir şey kalmıştı ki Pandora kutuyu kapattı. Kutuda umut kalmıştı. Dünya ilk kurulduğunda sadece umut yoktu; şimdiyse tam tersi oldu. Gençlerin umut etmekten başka bir çaresi yok! Sınavı kazanmak için, hafta sonu gideceği sinemadan annesinden izin almak için, güzel bir hayat için, ailesinden beklediği ilgi için, insanlar tarafından sevilmek için umut etmekten başka işaretlenecek şık yok! Gençler “umuttan seçmeli” bir sınava giriyorlar ellerindeki özlem kalemleriyle ve işaretlenecek tek şık olan “ilgi beklemek” ile. Bu böyle bir sınav işte.
Pandora şimdi yaşıyor olsaydı, 2010’da gönderilseydi dünyaya, kutusuna giderdi ya (!) içinden çıkacaklardan “kâr” sağlamak için. O kutudan her şey çıkardı. Pandora: “Büyük açtım, yeter bu kadar” diye kutuyu kapatınca da içeride sevgi ve saygı kalırdı. İki şey; sevgi ve saygı. Kutuda sadece sevgi ve saygı kaldı. Beynimiz bu yüzden unuttu aslında. O kavramla tanışmadı bile, tanışma fırsatı verilmedi.
Yeni elemanımız kalp ilk müşteri olan “sevgi”yi beklerken yerine “ilgisizlik” geldi. Kırılma, incinme, adam yerine konulmamaya, sevgiye layık görülmeme ve nefret geldi. Kalp, her gün bunlara hizmet etmekten yoruldu ve bir cinnet sonrası veznesini açılmamak üzere kapattı. Sevgiyi unuttuk. Hasret kaldık. Uzansak dokunuruz; ama uzanmaktan o kadar yorulmuşuz ki yeni bir mücadeleye, “yeniden” gazi olmaya gücümüz yok, şeref madalyası takmaya ceketimizde yer kalmamış. Biz sevgiye aç kalmışız. Sevildiğimize inanmak istemişiz… Kandırılmak istemişiz… Kandırılmışız da… Sevgiye satmışız sevgisizliği. Ama yetmemiş, o boşluk kapanmamış. O boşluk kapanmayınca yeni sorunlar çıktı ortaya: ŞİDDET. Sevgilerin sahte olduğunu anladık, insanlar tarafından kırıldık ve isyan etmeye başladık. Sevgi insana “ait”miş. Hissetmek gibi “tenha” bir duyguymuş. Sevgiyi başkalarına layıkmış gibi göstermek ahmaklıkmış. O, sadece bizimmiş. Bunları öğrendik. Sonra nefret hissetmeye başladık; ama sevgiyeydi nefretimiz, sevgisizliğe. Nefretimiz sevgiyeydi…
Sevgi ve saygı olay yeri incelemeye gelince şiddetin aklına “Kalp Sokağı”nın arka bahçesine saklanmak geldi. Onlar gidince tekrar faaliyetlerine devam etti, gelince sakladı. Tövbe etmedi: “Bir daha yapmayacağım” demedi, sadece “sevgi ve saygının” gitmesini bekledi… 7.9 şiddetindeki sevgisizlikte en çok hasarı gençler gördü; çünkü onların tek isteğiydi sevgi. Sevgi hasar görünce yerine “kaçak nefret”ten şiddet binaları inşa ettiler… Yıkılan sevgi parklarının ve kesilen saygı ağaçlarının yerine inşa edilen şiddet binaları…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.