- 815 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TOPRAK
TOPRAK
Her şey onunla başladı onunla da bitecek. Onunla var oluyor onunla yok olacak. Her şeyi o muhafaza ediyor, her şeyi o yetiştirip büyütüyor. Sonra da tekrar içine alıp o yok ediyor, potasında eritiyor, eritiyor ve yine kendi özüne dönüştürüyor. Savaşlar onun için kavgalar onun için, onu almak için, süslemeler, yapılaşmalar onun için. Sanıyorsun hep senin olacak, kendince her şeyi ebedileştirmek istiyorsun ama ne yazık ki o sahibi oldukların bir sonraya bir sonraya kalıyor. Ne acı bir hal, sanki kendimize kalacakmış gibi sonuçta elden ele değişen bir tapu kâğıdı. Ama yaşama ve yaşatmanın bir şartı gibi.
Mücadele ettiğin, uğrunda yokluk sefalet çektiğin, hatta onun için cana kıydığın bu topraktan keşke sana çöp kadar bir hatıra kalabilseydi. Hayrını, zekâtını dahi vermeye bir türlü kıyamadığın malın, seni toprağa itmeye mani olamayacak ve kalanların elinde özenle sahiplendiklerin tarumar olacaktır. Bazen atadan babamdan bir hatıra kaldı dersin ne yazık ki yine o hatırada, senden sonrasına kalır. Bu toprak neleri yutmadı ki, bir gün beni de, illa ki senide yutacak. Ne yazık ki yaşamak, bulmak, tasdik etmek ve sonunda ölmek için bu dünyaya gelen insanlar, dünyanın dört tarafına kazık çakıyorlar, kendilerince ebedileştirmek, sahiplenmek istiyorlar. Bir mezarlığa gittiğinizde varlıkları dünya da kalmış, topraktan başka izleri kalmamış mezar taşlarını görürsünüz ve birde o konuma da kendimizi bir düşleyelim. Dünya aynı dünya, toprak aynı toprak, ama insanlar gece gündüz gibi, mevsimler gibi değişiyor. Tapu dairelerinde yer değiştirilen isimler.
Hani her şey aslına rücu edecek denilmiştir ya, insan da topraktan yaratılmış ona ruh ve irade verilerek toprağın üzerine düşmüştür. Ama insan verilen nimet ve hâkimiyetlerle şımarmış kendini ebedi mülk sahibi sanmıştır. İnsan yine aslına dönecek ve toprak olacaktır. Ancak ruhun üzerine kaydolan mükâfat suç ve cezalarıyla baş başa kalacaktır.
Toprak sanki gülünç bir manzara izler gibi bizi izliyor. Fırtınalar kopuyor, savaşlar oluyor, cinayetler işleniyor, ama o hep aynı yerde, herkes faniliğini unutmuş, ebediliği ve daha fazla mal bölüşme derdine düşmüş. Ulemalar, din adamları bize vaaz edenler, onlar da bu dünyanın cazibelerine, saltanatına ve ebedilik akışına kapıldılar. Bakıyorum da her birinin lüks evleri lüks arabaları var. Hani nerede hayır yapmayı tavsiye edenler.
O toprak; bir cevherdir, tükenmeyen kaynaktır, eşeledikçe altından yeni kaynaklar gazlar ve kıymet biçilemeyen yeni, yeni cevherlerini size sunacaktır. Toprağın altında mülti ton kapasiteli, muhafaza altında alınarak depolanmış olan doğal gazlar yıllarca dünyanın her bir ülkesine, şehrine, sokağına ve hanelere pompalanmaktadır. Toprağın altında ki petroller, diğer gazlar, madenler vs. bu enerji kaynakları, hasar vermeden toprağın hâkimiyetinde emanetlerini saklamakta ve yüz yıllardır korumaktadır. Toprak büyütücüdür, besleyicidir, ilaçtır dermandır. O toprak dünyanın ta kendisidir, hemde efendisidir. Hal böyleyken herkes onu çiğner, her gün pisliklerini, kokuşmuşlarını üzerine döker, ölülerini, çürüklerini ona gömer. Ama o öylesine mütevazıdır ki yine güler, yine güler, Meyvelerini sebzelerini sunar, herkese sığınak olur, bağrından, her köşesinden berrak pınarlarını akıtır. Kısacası hâkimlerin de hâkimidir.
Bir gün bu toprak bizleri yok ettiği gibi kendisini ve üzerindeki bütün eserleri, ilimleri de yok edecektir. Hani kıyamet koptuğunda İsrafil as. başka hiçbir sesin duyulmayacağı, yeri, göğü ve fezayı sarsacak olan sur borusunu çaldığında yer kürenin merkezinde bulunan erimiş halde bulunan kızgın magma tabakasında ki gazlar ve madenler yeryüzüne çıkacak ve her şeyi yakıp yıkacak hatta deniz sularını da buharlaştırıp yok edecektir. Sonuçta kendisi de faniliğin helakına uğrayacaktır.
Burası cazibelerine kapıldığımız letafetler içerisinde, latif kaldığımız her şeyini sahiplenmek istediğimiz hayallerle bezenmiş, cazibelerin merkezidir. Bir gün bizler gibi oda yok olacağını bildiğinden, sanki bizden intikam alırcasına güzelliği ile ihtişamı ile bizi kandırmakta ve gözümüzü boyamaktadır. Sadece dünyanın ve toprağın figüranları olarak yaşamayalım. Neredeler, servetinin çokluğuyla övünenler, neredeler tek başına bir imparatorluk kuran krallar, nerede kendilerini tanrı olarak ilan eden güçlerine güvenen firavunlar. Acaba ruhları dönüpte bakabiliyorlar mı toprak olmuş bu aciz hallerine.
Gözümüzün önündeki sis perdesini biraz kaldırmaya çalışalım, tarihlere geçmişe yaşanmışlara bir göz atalım, bir tefekkürümüz olsun. Hak ve maneviyat kapına doğru bir adım da biz atalım. Ebedilik kapısına da bir göz atalım, biraz hazırlığımız olsun. Çünkü bizi burada bırakmayacaklar, bırakmayacaklar.
2008
Mustafa CEYHUN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.