- 1946 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Kimler Hangi Çağda Yaşıyor?
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den günümüze doğru tarihi bir yolculuk yapacak olursak, Hz Âdem’in oğullarından Hâbil ve Kâbil’e kadar tek olan yolun, Hâbil ve Kâbil’le ikiye ayrıldığını ve kıyamete kadar da devam edeceğini, haber-i sâdık sâhibi; bizlere haber vermektedir.
Hak ve tek olan doğru yoldan ilk sapan, Kâbil olmuştur. Küfrün ilk bayrağını çeken, kıskançlık yüzünden elini kana bulayan ve kardeşini öldüren de odur. İşte o gün, bu gündür insanlar ya Hak’tan, ya da Bâtıl’dan yana olmuşlardır.
Bu, Hakk-Bâtıl mücâdelesi her devrin şartlarında değişiklik arzetmiştir.
Hâbil zamanında “kurbanla”, karşısında Kâbil.
Hz. İbrâhim döneminde “ateşle”, karşısında Nemrut.
Hz. Mûsa zamanında “sihirle”, karşısında Firavun.
Hz. İsa döneminde “tıpla”, karşısında çarmıhçı Yahudi bir ekip.
Hz. Muhammed (sas) zamanında “edebiyat” la, karşısında Ebu Cehil ve yandaşları olmuştur.
Hz. Muhammed’in vefatından kıyamete kadar ise, Hak-Bâtıl mücâdelesi ekonomik ve siyâsi alanda olacaktır.
Bir insan, ister farkında olsun isterse olmasın bu iki yoldan birinin takipçisidir. Ya Hak’tan ya da Bâtıl’dan yanadır.
Her asırda Hakk’ın temsilcileri olduğu gibi, bâtılın temsilcileri de olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Kişi hangi safta yer aldığına bakmalı ve seçtiği safın bilincinde olmalıdır. Önemli olan da budur.
Tarihen sabittir ki; Hak-Bâtıl mücâdelesinde bâzen Hak, bâzen Bâtıl galebe çalmıştır. Bu bir sünnetullahtır, adetullahtır. Kim ekonomik güce sahipse, o aynı zamanda siyâsi güce de sahiptir. Zira siyasi gücün üstünlüğü ekonomik güçten geçmektedir.
Hak’tan ve Bâtıl’dan yana olanlar dün olduğu gibi, bu gün de vardır ve yarın da olacaktır. O halde ne mutlu Hak’tan yana olanlara...
Bâtıl’dan yana olanlar Hak’tan yana olanları suçlamak için onlara çeşitli yollardan saldırmaktadırlar. Saldırıda kullandıkları metot her asırda farklılık göstermekle birlikte, genelde değişmemektedir. Bugün için Hak’ın kendisine “irtica”, hükümlerine “irticâî”, temsilcisine “mürteci”, sermâyesine ise “yeşil” diye hücum edilmekte ve “birinci tehlike” olarak görülmektedir.
Oysa, Hak’tan yana olanlar da, Bâtıl’dan yana olanlar da “itikat” açısından aynı asrı ve aynı çağı paylaşmaktadırlar. Her iki fikrin temsilcisi de fikren “orta cağda” dır. Ancak bir farkla; birisi çağın, “asr-ı saadet” dediğimiz aydınlık yüzünü, diğerleri ise “asr-ı cehâlet” dediğimiz karanlık yüzünü temsil etmektedir.
Başka bir tarihi gerçeğin de altını iftiharla çizerek ifâde edeyim ki, “orta çağ”ı kapatıp, “yeni çağ”ı açan benim atam Fâtih Sultan Mehmet Han hazretleridir. Bizler O, çağ açıp çağ kapayan ecdâdın torunlarıyız, ya siz!?...
İtikat dışında ise, her insan farklı çağlarda yaşamaktadır. Elbette ilimden ve teknolojiden nasibini alanlarla, almayanlar zâhirde aynı zamanı paylaşsalar bile farklı çağın insanlarıdırlar.
Çağdaş olmanın iki temel şartı vardır. Birincisi her milleti millet yapan “kültür”; diğeri ise hiçbir milleti olmayan “ilim”dir. Çünkü; kültürün milleti vardır amma, ilmin milleti yoktur. İlim, tüm insanlığın ortak malıdır. Hatta “müminin yitiğidir” nerede bulursa alır.
O, cihanşümüldür, enternasyonaldir, beynelmileldir...
Selâm... Sevgi... Duâ ile...
Hanifi KARA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.