Şair Yusuf Bal ile “Şiir” Üzerine Bir Söyleşi (Ocak 2011)
Yusuf Bal hakkında
1975 yılında Sivas’ta doğdu. 1999 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Biyoloji Öğretmenliği bölümünden mezun oldu.
İngilizce öğretmeni olarak çalıştı. 2007 yılında bir kamu kuruluşunda bilişim alanında görev aldı ve halen aynı göreve devam etmektedir.
Şiirleri Ayvakti, Göç, Ihlamur, Kuyu, Mortaka, Müsvedde, Poyraz Edebiyat, Sınır, Sızıntı, Temrin, Varlık, Yolcu gibi dergilerde yayınlandı. 1.Karedeniz Ereğli Kömür Festivali-Kömür Konulu Şiir Yarışmasında 1. lik Ödülü (2010) aldı. Şair 2009 yılından beri Poyraz Edebiyat Sanat Kültür dergisinin editörlüğünü yürütmektedir.
Aziz ŞEKER: Şiire başlangıcınız ?
Yusuf BAL: İlk yazdığım şiirin üzerinden on yıldan fazla zaman geçti. İlk şiirlerim daha çok şiir kaygısı olmadan boyanın fırça üzerinden kopup kâğıt üzerine çizdiği ilk nakıştı. Genel resmin hatları ortaya çıkmadan önceki ilk dokunuşu ne kadar önemli ise, ilk yazılan şiirlerde o kadar önemli idi. Birçok insan bu şekilde yazmıştır zaten. Birkaç şiir defteri yırtmadan şair olunmaz derler. Şiir yazarken hep yolda oldum. Özellikle 2009 yılından sonra şiir üzerinde yoğun çalışmalarım oldu. Şiirin matematik olduğunu fark ettim. Şiirde yeniyi ve ruhu arıyorum.
Aziz ŞEKER: Sanat insanlığın insanlaşma durağı. Söz konusu, sanatın dallarından birisi olan şiir olunca insanlığın yüreği apayrı atıyor. İnsanlık tarihine göz attığınızda şiirin anlamını, kaynaklarını, ortaya çıkış koşullarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yusuf BAL: İnsan var olduğu sürece sanatın varlığı da kaçınılmaz. Hititli bir çömlekçinin üçbin yediyüz yıl önce bir vazonun üzerine çizdiği resimler, yapmış olduğu renklendirmeler sanatın ne kadar eskiye dayandığının delillerinden bir tanesidir. Bin ikiyüzlü yıllarda Divriği’de yaptırılan Ulucaminin cennet kapısındaki insanı büyüleyen o figürlerde sanatın ne denli zirvelere ulaşabildiğinin altını çizer. Sanat medeniyetin göstergesidir.
Şiir ise malzemesi kelime olan bir sanattır. Bir taş ustasının taşı sanata dönüştürmesi gibi, şairde kelimeleri işler ve sanata dönüştürür. Şair şiire kendi ruhundan üfler. Şiirin yaşanmışlığı o ruhun nedenidir.
Şiirin kaynağı insanın kendisidir. Bireyin veya toplumun değerleri, sorunları veya sevinci şiire yansır. Buğday tarlasının yanından geçen bir nehrin suyunda buğday olması olasılık dâhilindedir. Milli mücadele yıllarında yaşanan acılar o dönemde yaşayan şairlerin şiirlerine konu olmuştur. Şairin düşünce sistemi, kültürel altyapısı, toplum içindeki rolü, iletişim koşulları, şiir geleneğinin oluşmasında etkilidir.
Aziz ŞEKER: 2010 1. Karadeniz Ereğli Şiir Festivali “Kömür” konulu şiir yarışmasında birincilik ödülünü aldınız. Ödüllerin şairlerin gelişimine etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Ödüller şiiri ne ölçüde etkiliyor? Sizin aldığınız ödülden yola çıkarak bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Yusuf BAL: Şiir yarışmalarını şiir yazılmasını veya yazılmış şiirler üzerinde çalışılmasını teşvik ettiği için faydalı buluyorum. Yapılan yarışmalara genelde çok sayıda şiir gönderiliyor. Bu şiirler emeğin ürünü. Ciddi anlamda şiirle uğraşan bir şair için şiir sanat boyutu vardır. Bu yüzden yarışmaların asıl ödülü aslında şiirlerin kendisidir.
“Kömür” başlıklı şiirimin birincilik ödülü alması beni mutlu etmiştir. Ayrıca 1. Karadeniz Ereğli Şiir Festivali “Kömür” konulu şiir yarışması için kömür konulu şiirlerin yazılması, bir araya gelmesi özellikle maden ocağı kazaların sıkça gündeme geldiği ülkemizde yerinde bir faaliyet olmuştur.
Aziz ŞEKER: Türkiye’de şiir geleneği hangi değerler üzerine kurulmuştur?
Şiirimizin gelişim çizgisini değerlendirir misiniz?
Yusuf BAL: Türk şiirinde daha eskilere değinmeden sadece Cumhuriyet dönemi Türk şiirini ele alırsak ilk gözümüze çarpan birinci yeni veya garip akımıdır. Daha önce yazılan kurallı metinlere bir tepki olarak doğduğu düşünülebilir. Birinci yenicilerin uzun soluklu bir geleneği beslediğini söylemek zor. Şair sayısını çoğaltmış ve öylece kalmıştır.
İçerik ve üslup olarak Sezai Karakoç ve Nazım Hikmet’in Türk şiirde süregelen şiir geleneğinin anlaşılmasında önemli isimler olduğunu vurgulamak isterim. Yüzlerce önemli şairin kendisini bulduğu ve geliştirerek daha da ileriye taşıdığı iki büyük çınar. Sonra ikinci yeni ve modern şiir!
Şiir halen yaşıyor ve gelişiyor. 1980-85 doğumlu çok başarılı şairler var.
Aziz ŞEKER: Şiirinizde dikkat çeken çok farklı çalışmalarınız var. Bu şiirleriniz nasıl oluşuyor?
Aslında normal şiirlerimin sayısı daha çok olmasına rağmen dergilerde yayınlanmış şiirlerimin çoğu teknik şiir olarak isimlendirdiğim iki sütunlu veya üç sütunlu çalışmalarımdan oluşuyor. Şiir yazarken kelimelerin yatay düzlemde cümlelere katacağı anlamı düşünürken, aynı zamanda dikey sütunda da başka bir cümleye eşlik etmesini sağlamak için kafa yormaktayım. Bu, satrançta birkaç hamle sonrasını düşünerek oynamak gibi bir şey. Bunu da zevkle yapıyorum.
Tabi burada önemli olan şekil değil, anlam. Şekli bozduğuz da, sütunları ayırdığınızda veya birleştirdiğinizde ortada şiir diyebileceğiniz metinler kalıyorsa ancak o zaman başarılı bir çalışma yapılmıştır. Aksi takdirde yaptığınız işin değeri yoktur.
Aziz ŞEKER: Şair ve şiir arasındaki diyalektik, çağın sorunlarını da vicdanen güncel tutuyor. Küreselleşmenin toplumsal sonuçlarına baktığımızda 21. yüzyıl yoğun sosyal sorunlarla geçiyor. Bu yüzyılda şair ve şiir çağın tanıklığını yeterince yapabiliyor mu?
Yusuf BAL: Eğer yer yüzü üzerinde bombalanan bir şehir varsa, şairler mutlaka şiirlerinde bu insanlık dışı ilkel duruma şiirlerinde değinecektir. İlaç ve gıda yüklü gemilere korsanlar tarafından saldırılıyor ve insanlar katlediliyorsa bu şiirlere yansıyacaktır. Yine çağımızda yaşanan sosyal sorunların, adaletsiz uygulamaların tanıklığını şairler ister istemez yapmaktadır.
Aziz ŞEKER: Postmodernizm ve küreselleşme şiire nasıl yansıyor?
Yusuf BAL: O kadar hızlı değişen bir dünyada yaşamaktayız ki, normalde teorik olarak yaşadığı çağın içersinde olan fertlerin içinde bulundukları çağın getirdiği değişimi daha az algılaması beklenirken, bu değişimler o kadar hızlı ki denizin içersindeki balık bile suyun varlığının farkında. Elbette bu değişimlerin şiire yansıması da kaçınılmaz.
İletişim teknolojilerin bu kadar gelişmesi ve internet siteleri üzerinden alışveriş yapabilme imkanı ile İstanbul’da yaşayan bir okur ile Anadolu’nun küçük bir kasabasında yaşayan okur arasındaki uçurum bir nebzede olsa azaldı. Ama yinede büyük şehirde yaşayan birisi sayfalarını çevirerek ve kâğıda dokunarak okuyacağı kitabı/dergiyi satın alabilir. Etrafında şiirin gereksiz olduğunu düşünmeyen birkaç kişi bulabilir.
Postmodernizm ve küreselleşmenin şiire etkisi konusunda şiirin sürükleyici aktörü ve aynı zamanda okulu olan dergileri incelemek yararlı olacaktır. Şu anda dergilerde belirli şablonları olan klasik şiir kalmadı gibi. Dergilerde garip ve ikinci yeni şiirleri kategorisine sokamayacağımız şiirleri görebiliyoruz. Gençleşen bir nesil var. Modern şiir, yeni teknikler ve arayışlarla varlığını daha çok hissettiriyor. Uzun yıllar boyunca çıkan bir çıkan bir derginin eski sayıları ve bu günkü sayılarını kıyasladığınızda bile değişimi görmek zor olmayacaktır. Dergiler klasik şiirden modern şiire doğru bir yönelim içersindeler. Türk Dil Kurumu ne der bilmiyorum ama ister istemez üslup, dil ve sunuş biçimi değişiyor. Yeni kelime kombinasyonları zorlanıyor. Daha önce bir araya gelmemiş kelimeler yan yana geliyor. İletişim teknolojilerin katkısı ile bu değişim paylaşılıyor, üretken veya kısır olması fark etmeksizin şiir geleneği haline dönüşüyorsa veya bu “küreselleşme” sorumuzun cevabı olabilir.
Aziz ŞEKER: 21. yüzyılda genelde sanatın özelde şiirin geleceği hakkında nasıl bir öngörüye sahipsiniz?
Yusuf BAL: Görsel işitsel materyallerin bombardımanı altında doğan ve yetişen bir neslin sanat ve şiir konusunda geleceğini öngörmek zor olmasına karşın, bu konuda ancak tahminler yürütülebilir.
Çok ihtiyar olmayan insanlar, hatta gençler bile geçmiş ile şu an arasındaki farkı önemli ölçüde hissederek, geçmişi anlatma adına o kadar çok “eskiden” kelimesini kullanıyor ki.
Eskiden dedemin radyo için mobilyacıya özel olarak yaptırdığı ve tavana monte ettirdiği bir kutu içersinde bulunan radyoya yetişebilmek için kullandığı sandalye şimdilerde LCD monitörlerin karşında duran ve kapalı devreyi tamamlayan bir nesile eşlik ediyor.
Üstelik gençler özgün şiir yazabiliyor. Gelecekte ise dikkat çekici bireysel çalışmalar olabilir. Entelektüel birikimi olan bir nesil için şiirde farkı yakalamak önemlidir.
Yusuf BAL:
Aziz ŞEKER: Teşekkürler…
Kaynak: sanatkop.com Ocak 2011