- 4710 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ELİNE DİLİNE BELİNE SAHİP OLMAK
Hacı Bektaş-ı Veli’nin, hayvanlardan farklı yaşamamız konusunda bize yaptığı en anlamlı öğüttür.
ELE SAHİP OLMAK: Hiçbir canlıyı, elimizle incitmemek anlamını içermektedir. Kişi eline sahip olmakla; kendisini her türlü şiddetten, hırsızlıktan, cinayetten korumuş olur Bize ait olmayan bir şeyi izinsiz almamalı, hırsızlık yapmamalı, kul hakkı yememeli, hakkımızdan ve nasibimizden fazlasına göz koymamalıyız. Başkalarının malını kıskanmamalı, bize emanet edileni korumalı, kötülük yapmamalı, gücümüzü birilerine baskı aracı olarak kullanmamalı, adam öldürmemeli, düşmanımız kin olmalıdır. Elimizle koymadığımızı almamalı ve yetmiş iki millete aynı nazarla bakmalıyız. Alevi felsefesine göre, Allah’ı temsilen AKIL, Şeytan’ı temsilen NEFİS bedenimizde bulunmaktadır. Nefsimize uyduğumuz sürece Şeytan’a, aklımıza uyduğumuz sürece Allah’a kulluk yapmaktayız. Tasavvufta “çile çekme” kavramı, her konuda nefsi öldürmeye yönelik olarak sufilerin tabi tutuldukları birinci sınav olarak gözükmektedir. Dervişler mutlaka çilehanelerde çile çekme ile yükümlü tutulmuşlardır. Çile, kırk gün nefse cihat uygulama yöntemidir. Çile çekmeden, nefsi öldürmeden kişi kemale eremez. Yani insanı kâmil olmak için, cefaya sabretmek, küfür deryasında imanı bulmak, rıza şehrinde haspuhal olmak gerekir. Nefis el ve ayağı suça yönelttiğinde akıl “oşt” dedirtmeli insana. O zaman, EL öteki ELİ Hakk’a ulaştıran kutsal bir aracı olur.
DİLE SAHİP OLMAK: Dil, gerek insanlarla ve gerekse diğer canlılarla iletişim kurduğumuz biyolojik organımızdır. Dilimiz bazen başımıza umulmadık belalar açar, bazen de bizi ihya eder. Diline sahip olan kişi, kendisini her türlü yalandan, sahtelikten korumuş olur Eğer direktifleri dile AKIL verirse kemaletimiz, NEFS verirse cehaletimiz ortaya çıkar. Dilimiz nefsten direktif alırsa, dedikodu, iftira, küfür, yalan, hakaret vb. davranışlar yaptırır bize ve sonucunda insanlar nefret edip bizden uzaklaşırlar. Fakat dilimiz akıldan direktif alırsa dostluk, barış, hoşgörü, muhabbet gibi ortamlar oluşarak, insanların bizi sevip saygı duymaları ortamı oluşur. Alevi-Bektaşi felsefesinde dil; zikre gözyaşı katarak yalvarıp yakaran, insanları mutlu etmeye çalışan, kin ve nefreti yok etmeye çabalayan konumda olması gerekir. Yunus Emre; aşağıdaki dörtlükle dilimizin, hayatımızdaki yerini ne güzel açıklıyor.
Söz ola kese savaşı
Söz ola bitire başı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ ede bir söz
BELE SAHİP OLMAK: Kaba tabiriyle ZİNA yapmamak anlamını taşır. ZİNA, Kuran-ı Kerimde birçok Surede zikredilir. Bunlardan bazı ayetler şunlardır.
NİSÂ SURESİ 24. AYET: Sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
MÂİDE SURESİ 5. AYET: Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Her kim de inanılması gerekenleri inkar ederse bütün işlediği boşa gider. Ahirette de o, ziyana uğrayanlardandır.
İSRÂ SURESİ 32. AYET: Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.
NÛR SURESİ 24. AYET: İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü’min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.
FURKÂN SURESİ 68. AYET: Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar.
Açıkçası, Rabbimiz bizden ahlaklı, terbiyeli ve onurlu bir yaşam sürdürmemizi ister ve nikâhlı eşimiz dışındakilere kardeş gözüyle bakmamızı emreder. Edepli ve hayâ sahibi olmamız gerekir. Bu kavramları biraz daha açmamız gerekmektedir.
EDEP: Cemlerimize katılanlar, “edep erkân, sükûtu lisan, mümine nişan” söylemini duymuşlardır mutlaka. Çünkü ERKÂNI yürütmeye EDEP ile başlanır. Ayrıca Alevi-Bektaşi felsefesinde “Vel hayâ i min el iman” söylemi vardır. Yani, imanın temel şartı hayâdır. İnsanı hayvandan ayıran temel fark ta edep ve hayâdır. Hayâ ile iman yapışık ikizler gibidir, biri yoksa öteki de yoktur. Bu anlamda Mevlana diyor ki “ne adamlar gördüm üstünde elbise yok, ne elbiseler gördüm içinde adam yok.” Buradaki elbiseden maksat zenginlik ve fakirliktir. Demek ki edepli olmak için, zengin olmak ya da okuyup tahsil etmek te ölçü değildir. Edebin ölçüsü Alevi-Bektaşi felsefesindeki “sen seni bilir isen nuru Huda’sın, sen seni bilmez isen Hak’tan cüdasın” söyleminde mevcuttur.
Biraz da EDEBİN sözlük anlamına bakalım. Edep, güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, hayâ, nezaket, zarafet gibi manalara gelir.
Edep, Arapça bir kelime olup Türkçe karşılığı saygıdır. Yani, yaratandan ötürü yaratılana saygı duymak anlamına gelir ki, içeriği çok geniştir. Bir bakıma, insan ile hayvan arasındaki farktır edep. Edep kelimesinin çoğulu ADAPTIR. Alevi erkânında, biz edepi edepsizden öğreniriz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (İman edenler arasında kötülüğün, hayasızlığın yayılmasını isteyenler ve sevenler için dünyada da ahirette de elim bir azap vardır.) [Nur 19]
Kısaca, konuşurken, düşünürken, yiyip içerken, yatarken, otururken, okuryazarken velhasıl her türlü iş yaparken edep ölçülerine dikkat etmeliyiz. Edebin ölçüsü şudur; bize yapılmasını istemediğimiz bir davranışı başkasına yapmamalıyız.
Edeptir insanı insan yapan,
Hayâdır insanı kâmil eden,
Hıdır Hoca, edebi arar iken,
Rabbi der ki, edepsizden öğren.
HAYÂ: Utanma demektir. Edepli bir insan, hayâ duygusu taşır. Derler ki “ bir insan Allah’tan korkmaz, kuldan utanmazsa o insandan her türlü kötülük beklenir.” Hayânın imanla bağıntısına dikkat edilirse, imanı olanın hayâsı, imanı olmayanın da hayâsızlığının söz konusu olduğu görülür. Zira, Hz. Peygamber " hayâ imandandır" demiş ve “din nedir?” diye sorulduğunda ise “din güzel ahlaktır” buyurmuştur. “Hayâ on kısımdır. Dokuzu kadında, biri erkekte mevcuttur) hadisinde de bildirildiği gibi, kadınların hayâsı erkeklerden fazladır.
Hayânın en güzel örneklerinden biri DÜZGÜN BABA efsanesinde gizlidir. Düzgün Baba o kadar HAYÂ sahibidir ki, babası “kış günü hayvanlarını doyurmak üzere meşe yeşerttiğini” gördü diye utancından kaçıp SIR olur.
Ancak Alevi-Bektaşi inancında TEVELLA VE TEBERRA düşüncesinin olduğunu da unutmamak gerekir.
TEVELLA: Ehlibeyt ve nesline sevmek ve ona dost olmaktır.
TEBERRA: Ehlibeyt ve nesline düşman olanlardan uzak durmak demektir.
İnancımızda, tevella ve teberradan haberi olmayan kişiler için ZAHİD veya HAM ERVAH tabiri kullanılır.
Ele, dile, bele sahip olma içeriği, tevella ve teberra dışındadır. Zira YOL her şeyden uludur.
Sonuç olarak insanın hayvandan farkı, eline, diline, beline sahip olması ile mümkündür. Eline, diline, beline sahip olan insan, kendini bilen insandır. Kendini bilen insan ise kâmil insandır.
“Sen seni bilir isen nuru hudasın, sen seni bilmez isen haktan cüdasın” söylemi, öncelikle insanın kendisini irşad etmesiyle eşdeğer bir söylemdir. Yani kişi başkalarının yanlışlarını görme yerine öncelikle kendi yanlışlarını düzeltmeye gayret etmelidir. Ne demiş ozan;
………
Evel kendi kendin tanı,
Sonra ele nazar eyle.
………..
Hıdır Hoca