- 2182 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÜL BAHÇESİNDE GÜLLER OLUR!!!
Gül Bahçesinden geçenlerden gül kokusu gelirmiş, öyle mi bir deneyin bakalım; foseptik çukurundan çıkıp gül bahçesinde bir eğlenedurun Gül Bahçesinin kokusu neye döner. İşte böyle, kendimizi aldatarak nereye kadar bu avunma nöbetleriyle yaşamımızı devam ettireceğiz bilmiyorum. İnsan çok kolay bulduklarını hemen tercih eder, biraz ağır gelenleri elinin tersiyle iter. Yaşam, değerli olanlarla kendimizi özdeşleştirerek değer kazanmaz; değerli bir hayat oluşturduğumuzda anlam kazanır. Kağnı gölgesinde yürüyen köpek zannedermiş ki, kağnı benim gölgemde gidiyor. Meşe ağacının gölgesinde yetişen yosunların kendilerini meşe sanmaları nasıl ki mümkün değilse, pis pis kokanların gül bahçesinde dolaşarak kendilerinden gül kokusu geldiğini sanmaları da o kadar mümkün olmayacaktır. Evet, bu şeytani mekanizmaların tesirinden kurtulduğumuz da hakikaten gül kokusuna sahip olacağız.
Güzel insanlarla birlikte olmanın ehemmiyeti burada vurgulansa da, insanların bundan ne kadar, kendi adlarına bir pay çıkaracağını bilemiyoruz. Biz kendimizi değerli bir ortamda bulduğumuzda değerli sanmıyor muyuz? Yoksa hayatımızı en yüce değerlerle donattığımızda mı değerli sayıyoruz? Hepimiz birinci özelliği yaşamamıza rağmen, sanki çok değerli bir varlıkmışız gibi kendimizi düşlüyoruz; böyle olunca ben de sormadan duramıyorum.
Hayat, bulunduğumuz ortamın bize sirayet etmesiyle anlam kazanmaz, ancak bulunduğumuz ortama ve kendimize çok güzel ve iyi olan değerleri kattığımızda değerli olur. O halde yaşamımızı laf ebeliği yaparak düzeltemeyeceğimizi artık anlamak zorundayız. Günümüzde sosyal grupların çok büyük rollerinin olduğunu görmemiz gerekiyor. İnsan birey olmadan kendini bir grubun içinde, o grubun kurallarına uygun davranarak, gruba ait olmakla kurtulacağını ve yaşamını anlamlı kıldığını sanmaktadır. Bu tarz basit yaşam beklentileri, bir bakıma sıradan kalabalıklar yaratmaktadır, artık bunun algılanması kaçınılmazdır. Bilmiyorum ama birileri neden geçmişte söylenmiş bu veciz sözlerle bir toplumsal hayatı düzenlemek ister, bunu anlamakta hakikaten zorlanıyorum.
Gül bahçesindeki güller, önce her biri birer gül oldular, ardından bir arada bulundukları için gül bahçesi ismini aldılar. Gül bahçesinde bulunmak için önce gül olmak gerekmez mi? Elbette, çünkü güller gül olmadan o bahçeye giremezler, şayet illa da girmek istiyoruz diyorlarsa, gül olmadan oraya geldikleri için kendilerinden ancak kendi kokuları gelir,gül bahçesinin kokusuyla övünmek onun ne haddine;"köse torunun dedesinin sakalıyla övünmesi onu sakallı yapar mı?Durum böyle olunca bizlerin bu veciz sözler arkasına sığınarak tanımladığımız hayatlarımızı yeniden yorumlamamız ve gözden geçirmemiz kaçınılmaz olur."Hayat,bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamaktır"diyen şair gibi, anlamamız gerekir yaşadığımız gerçeğimizi.Böyle olmazsa ne olur, çok şey olur.Öncelikle kendinden uzaklaşan ve boşu boşuna avunup, zamanı israf eden kandırılmış kalabalıklarla etraf dolar.Bunun önüne geçmek için bu yanlış algılama anlayışımızı bir an önce değiştireceğiz,yoksa kendi elimizle kendimizi tüketiriz.
Ruhsal birliği sağlamamış, birçok kalabalıklar sayısal çoğunluğu sağladıklarında, hayatlarının en güzel günlerini yaşadıklarını sanabilirler. Ama şunu unutmamak gerekir ki, kurallarla aidiyet kazandırılmış kişiler, hiçbir yere ait olamazlar, çünkü onlar yok ki,ait olduklarından söz edelim.Ait olabilmek için önce bireysel tercih yapabilme gücü olmalı,bireysel iradi özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına neden olan duygusal bağlar canlandırılarak,ortak akıldan yoksun birliklerin adı birliktelik olamaz.Birliktelik,birlerin bir araya gelmesiyle gerçekleşir.Birlerin tümünü sıfıra çevirip,ortaya bir rakamıyla ifade edilecek birlikteliklerin çıkmasını bekliyorsanız daha çok bekleyeceksiniz.Bu tür çarklarda,dümen hep birilerindedir.O da dilediği isimlerle ve sloganlarla,etrafına topladığı kalabalığı dümen suyunda akıtmak için,marifetlerini teker teker ortaya dökecektir.E durum böyle olunca tabi ki akıl almaz eylemleri,bu toplanmış kalabalığa yaptırmak zorundayız ki,bizi de herkes bir adam sansın dedirten,bilinçaltının yönlendirmesiyle sayısal verilerin hesabını yapmaya çalışırız.O zaman da,bu kalabalıklara hoş görünme, ısınma turları,ılımlı yakarışlar adı altında,yavaş yavaş hakiki değerlerin altını boşaltarak,insanların hep birlikte alttan bunlara sarılması için, diz çöker masalın tekerleme bölümünü okumaya başlarız.Böylece karşımıza, ruhsuz ne idüğü belirsiz,niçin yaşadığını bilmeyen, bir yerde bulunup bulunmamasını kendisi bile çözememiş;hayattan kopuk her şeyi meşru gören, yaratıcıyı hesaba katmayan,maymun iştahlı kapitalist devler çıkar...Bu devler bazen günah çıkarıp,yeni iştahları için,bir iştah açıcıya ihtiyaç duyarlar,o zaman da ;gül bahçesine zaman zaman uğradıklarında tüm kokularının gittiğini kendilerinden gül kokusu gelemeye başladığı,manevralarıyla o dev çarklarını yeniden döndürmeye başlarlar.Nasıl ama,hayat dediğin böyle her yolu mubah görmeli değil mi, ne ilke, ne değer,ne başka bir şey...Bu kadar kolay yollar varken, kendimizi o güç koşulların altına neden soktuğumuzu, belki bu yaşam tecrübelerini görünce bizde anlarız(!) Ne de olsa bir gül bahçesi buluruz,her tarafımızdan pislik dökülse de o bahçeye girince tüm kokularımız değişir diyerek izinizden geliyoruz....Artık bahçenizde umarım bize de bir yer açarsınız(!)Haydi hayırlısı....
Yıl:27.02.2009
saat:00.45-02.05
yer: Çengelköy/İst
EROL KEKEÇ
YORUMLAR
Sayın Hocam öncelikle hürmetlerimi sunarım.Yazınızı okuyunca bir hikaye hatırladım:Atın üstünde gelin giderken ağlıyormuş,yakınları demişler çok ağlıyorsun istersen vazgeç!oda şöyle demiş:"yok ben hem ağlarım hemde giderim".
Saygılar,sevgiler.