Kasaba...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Pili biten kalplerin arasına yaz beni büyüdüm artık… Sana çarpmaz… Bu kalp asla…
Güneşin önden başı dik çıktığı bir kasaba burası... Ayrılık acılarını unutmak için ölme kurslarının alındığı bir kasaba… İsimsiz mektupların başka ellerde açıldığı aldatmaların sahnesi… Bekleyenlerin hiç gelmediği solunum enfeksiyonudur bu yaşamak için çalıştırılan umutlar… Polenleri toplayarak çiçekleri kopartmayan çocukların gözyaşlarıyla yetindiği kuru bir çöl burası… Yürekler… Ölenleri bir silah mermisine saklamış avcılardır…
Kalbin kalbe ettiğini aşk yapmaz insana… Sokaklar barut fitili insanlarla doludur… Ayaklarında çakmak taşı eksik topuklu kadınlar yürür ahım şahım kaldırımlarında… Kaldırım taşlarında üzeri açık kalmış cesetler yatar iki kişi sığdırılmış… Mezar taşı yerine konulmuş sokak direkleri vardır… Hem öleni hem de sokağı korur… Cennet gecenin ışıklarıdır burda… Yaşayanların içine ölüm kaçmış sokaklar arasında…
Eskisi gibi açmaz çiçekler… Renkleri kayıp bir izcidir… Kökler… Suyun renksizliğine kapılıp giden nehirler yaşar… Çevresine beyaz bulutlar çökmüş… Kuşlar başka yöne uçacak kadar büyümez… Büyüyecek kadar zaman akmaz saatlerin kollarından… Gözyaşlarını akıtmak için çalışır saatler… Uçmak için kuşlar… Ve büyümek için çiçekler…
Kayıp altınlar saklıdır… Halsiz bedenlere sığmayan insanların içlerinde… Ölü akrabalar çıkartılır kalplerden… Parasız kaldıkları anlarda…
Sessizlik koşar ayakları olmayan çocukların gözlerinde… Yaşamı kaldıracak kadar güçlü olmayan kollar vardır… Resimlik hatıra çektirmek için… Sigaralar bitirmek için değil ısınmak için içilir… Mutluluklar artık giyinerek tüketilir… Ve atlar dörtnala koşmaz bu kasabada… Kalp atışları kadar uzaklaşır… Sahibinden… Yumrukları doğmak için atmaz bebekler… Musalla taşından inmek için tepinirler…
Güneşin yürüdüğü kumlara bakmaz çoğu çiçek… Artık nereye düşse izi kalır... Kırılmadık bir can kalır oda yemdir… Kuşlara
Çaresiz ve kurtuluşu olmayan bir kum çukurunda koşan insanlara benzer bu kasaba… Çıkışı ölümün yol açtığı ağıtlarda tütmektir… Ateşe karşı göğsünü geren küller vardır… Kemikleri olmasa da… Et kemiğe değmeden malum uçmaz insanların hayalleri…
Burda sevmeyi öğreten tek şey bebeklerdir… Emek’ler vardır onların koşması için… En çok onların gözlerinde suludur… Kavrulan ciğerlere düşen ateşler…
Duyguları frenleyen noktalar yoktur… Bir insanı kendine yakınlaştıracak kadar iliklemeyi bilmez kimse ve sökükler dikilmez asla… İğneler ölülerin kalemidir…
Kimsenin iç sesi yoktur… Yönü kayıp bir metali çeker bütün “aşkkarnı”na sevenler… Sol’un isyanına yataklık eder… Sağ’dan yaklaşan bütün tehlikeler…
Önce ölüp sonra doğan bir insanın yaşadıkları gizlidir… Sokaklarda…
İhanet edip kaçan insanların aşkları saklanır… Bu körpe odalarda… Ve asla aşk bir kahraman değildir… Duvarlara asılan…
Zincirler bağlar kalbi damarlardan kan yürümez ve Pas tutar sevgiler…
Gölgelerinden küçük yaşar herkes…
Ve
Herkes kendinin kahramanıdır… Kendini kurtarır…
Geceyi iliklerine saklayarak… Dilek diler bütün… Çocuklar…
//Ersoy/