- 817 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
KİMSE YOK MU ?
- Kimse yok mu ? Buradayım. Yardım edin bana !
En az on kez aynı kelimeleri tekrarladı. Çevresini göremediği gibi bütün vücudunu esir alan taş, toprak, beton yığınlarının altında sıkışmış, hareket edemiyordu. Kımıldamaya çalıştı. Vücudundaki sızının etkisiyle inledi. Nefes almakta zorlanıyordu. Toz kokusu, ciğerleriyle temas ettiğinde kendini daha kötü hissediyordu.
Her şey bir anda olup bitmişti. Birkaç saat öncesine kadar yaşayacaklarından habersiz bir şekilde, akşam yemeklerini yemişlerdi. Neşeli ve mutlu bir şekilde…Kızı ve oğlunun sorularını cevaplamıştı Abdullah. Karısı Meliha’ nın günlük aktardığı havadisleri dinlemişti gülerek. Komşularıyla ilgili haberlerdi. Filancanın çocuğu olmuş, falancanın dedesi ölmüş…
Küçük bir İlçeydi Cumayeri. Abdullah, sekiz saatin sonunda, yorucu bir çalışmadan sonra evine gelirdi. Çalışkan ve dürüst bir memurdu. İnsanlara saygılı, pozitif kişiliği vardı. Meliha ile görücü usulüyle evlenmişlerdi. Karısı için ailesinden uzakta olmak zor gelse de belli bir süre sonra alışmıştı. İki çocuğunun yaşları birbirine yakın olduğu için zaman çok çabuk geçmişti.
Bir aya yakın bir seminerin sonunda, yenice ailesine kavuşmuştu Abdullah. Eskişehir’ de kaldığı süre içinde yalnızlık çekmemeleri için onları karısının ailesinin yanına bırakmıştı. Bir ayın sonunda kavuştuğu çocuklarına bir türlü doyamıyordu nedense. Öpüyor, kokluyor, kucağından indirmiyordu.
Yemek bitmiş, televizyonun karşısında haberleri izliyordu. Meliha ise mutfakta çocuklarla birlikte sofrayı toplamakla meşguldü. Oturduğu koltuk, önce yavaş bir şekilde ileri geri gitti. Aynı sarsıntıyı hayatında ilk kez On yedi Ağustos gecesinde, uykusunun en tatlı yerinde yakalamıştı. Korkuyla ayağa kalmış, karısını ve çocuklarını kanatlarının altına almak istemişti. O günden sonra uykuları bölük pörçüktü. Sevdiklerini kaybetme ihtimali onu korkutuyordu. Uzmanların açıklamalarını dinliyordu. Uzun bir süre dışarıda kaldıktan sonra yenice evlerine girmişlerdi. Hayat, yeniden normale dönmek üzereydi.
Hemen ayağa fırladı. Mutfağa koşmak istedi. Fakat başaramadı. Her şey ters yüz olmuştu. Eşyalar düşüyordu her bir taraftan. Elektrikler kesildi. Her yer zifiri karanlığa büründü. Çocuklarının çığlıklarını duyuyor fakat sarsıntıda yürüyemiyordu. Binadan çatırtılar geliyordu. Son bir gayretle yürümeye çalıştığında yukarıdan büyük bir gürültüyle ağır bir cisim düştü yanına. Sanki uçurumun en uç kısmında kalmış gibi hissediyordu kendini. Her tarafından kanın sızdığını hissediyordu. Bir süre sonra da sızdı kaldı yattığı yerde ümitsizce…
Kendine geldiğinde, çok daha kötü hissetti kendini. Dudakları birbirine yapışmıştı. Konuşacak mecali kalmamıştı. Koyu karanlığın içinde, mezardaymış gibi hissetti kendini. Bir an çocukları ve karısının görüntüsü geldi gözlerinin önüne… Onlar kurtulmuşlar mıydı acaba?
Sesi iyice kısılmıştı. Bağıramıyor, yardım isteyemiyordu. Vücudu ıslaktı. Kanının damarlarından çekildiğini hissediyordu. Karşısında ona gülümseyen ölmüş babasını görüyordu… Elini uzatıyordu Abdullah’ a. Konuşmuyordu.
Abdullah, elini uzattı. Bedeni gittikçe yükselmeye başladı. Yerde yatan cansız bedenine baktı son kez… Çocuklarını ve karısını gördü. Ağlıyorlardı. Kurtulmuşlardı.
Yirmi dört saat sonunda, Abdullah’ ın cansız bedenine ulaşılabildi. İnsanlar korkunun etkisiyle ayakta zor duruyorlardı. Kış mevsiminin başlangıcı olan Kasım ayında keskin bir soğuk vardı. Bir sürü insan hayatını kaybetmişti. Yaralananlar ise hastanelerde yatıyorlardı. Şehir tanınmayacak haldeydi. Işıklar yanmıyordu. Kızılay araçlarından dağıtılan yemekleri alma telaşındaydı çoğu insan.
Meliha, kocasının mezarının başında uzun süre ağladı. Hiçbir şeyi kalmamıştı depremle birlikte. Abdullah’ tan hatıra kalan en değerli varlıkları olan çocuklarından başka…
Babasıyla birlikte anılarını ve kocasını bırakarak ayrıldı oradan. O geceyi hiç unutmayacaktı. Abdullah’ ı da… Onunla birlikte o geceyi, Marmara bölgesinde bulunan bir çok şehirde, canı yanan, sevdiklerini kaybeden insanlar da unutmayacaktı…
Nermin KAÇAR 06.02.2011 BOLU
Eskişehir’ de hizmet içi seminerinde tanıdığım bir arkadaşımın hikayesidir. 12 Kasım depreminde kaybetmiştik. Onun anısına kurgulanmış bir öyküdür.
YORUMLAR
Nermin kardeşim yazını okurken sırtımdan bir ürperme geçti.
Deprem, ülkemizin kaçınışmaz gerçeği, biz insanların aciz kalışımız!
Arkadaşınıza Rabbimden rahmet diliyorum, çok etkilendim.
Can kaybımız olmasa da Düzce eşimin memleketi, akrabalardan uzun süre haber alamamıştık.Kayınvalidem depremde Düzce'deydi.Eşim arabayla İzmit'e kadar gitmiş, polisin yolu kesip izin vermemesiyle gece sabaha karşı eve dönmüştü.
Evlerini, yakınlarını kaybedenler çok olmuştu, o günlere döndüm yazınızla.
Selam ve sevgiler...
Bütün vücudunda bir ıslaklık hissediyordu. Kanının çekildiğini hissediyordu. = Vücudunun tamamında ıslaklık vardı;kanının çekildiğini hissediyordu adeta...(Hissetmek kelimlerini çok yakın kullanmışsınız.)
Kısa cümlelerle, anlamı daha da güçlendirmişsiniz. Akıcı bir anlatım.Üslup yerinde...
Dokuz.
Selamlar,can.
o depremde büyük oğlum hastanede doktor küçük oğlum da askere gideceği için....abisinin yanına gitmişti...haber alamamış ailece çok kötü saatler geçirmiştik....o günü hiç unutamam....allah bir daha yaşatmasın....hüzünlendim....ve o geçmek bilmeyen saatleri hatırladım..... saygılar
Deprem...Bu kelimeyi her duyduğumda çaresizlik geliyor aklıma. O cehennem misali anda, çocuklarını kurtaramamanın çaresizliği...Bundan büyük acı olur mu? O yüzden sevmiyorum depremle ilgili şeyleri okumayı...Kaldı ki daha iki hafta önce iyi bir şekilde sallandık yine. Ve yine hortladı deprem depresyonum.
Allah hakkımızda hayırlısınız nasip etsin, ve korktuğumuz şeylerle bizi imtihan etmesin...
Sevgiler Nermin Abla.
Hüzünlü bir kurguydu. 12 Kasım Düzce depremi. Allah rahmet eylesin demekten başka bir şey kalmıyor, ne yazık ki...
Sevgiler yüreğine arkadaşım.
Nermin Kaçar
Nermin Kaçar
Hemen ilk giriş cümlesinde tutuldum zaten yazının saçlarına...
ki okurken ki kazandığım anlar taradı duygunun finale dek akan zülüfünü....
duyarlısınız elbette kutladım...