- 1641 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
UFOLAR VE UZAYLILAR FENOMENİ
UFOLAR VE UZAYLILAR FENOMENİ
Halit Özdüzen
İnsan yeryüzündeki hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın, yaşamı boyunca onu etkileyen, gökyüzü ve onda bulunan nesne ve olaylar olmuştur. Bu nedenle bazen bir okyanus gibi ona dalıp yukarılara gitme hayalleri kurduğu gibi, bazen de oralardan birilerinin gelip kendisine bir haber getirmesini beklemiştir. Bunun pek çok psikososyal izahı yapılabilirse de bize göre dünyanın evrene açılan maddi ve manevi giriş ve çıkışı olan tek kapısı olmasından kaynaklanmıştır. O kapıdan birçok mistik haber geldiği gibi pek çok tabiat olayı sonrası gelen rahmet veya felaketlere şahit olmuştur. Bütün bu olgular insanda sevinç, mutluluk veya üzüntü; hatta korku yaratarak hayrete düşürüp uzun süre tesiri altında da bırakmıştır. Bu nedenle maddi veya manevi göksel olaylar anlatılırken, hep kulak kesilerek dinlenmiştir
Gökyüzüyle ilgili insanların 20. yy. da kolektif olarak oluşturduğu en önemli olgulardan birisi de UFO ( Unidentified Flying Objects) “Tanımlanmamış Uçan Cisimler” ve uzaylılar (Dünya dışı canlılar) olmuştur. 1950’li yıllardan itibaren A.B.D.’de oluşmaya başlayan fenomen on yıl sonra uluslararası kültürel bir olgu konumuna gelmiş, 60 yıldan beri ilgi ve merak her geçen gün daha da artarak devam etmiştir. Konuyla ilgili bazı düşünürler “üzerinde kafa yormaya değmez” derken birçok düşünür de bu konuyu kendi disiplini içerisinde irdelemiştir. Ünlü halkbilimci Thomas E. Bullard: “UFO’lar modern bilinci dayanılmaz bir güçle istila ettiler ve bu konuda durmaksızın yayımlanan kitaplar, makaleler, gazete başlıkları, filmler, televizyon yayınları, çizgi filmler, ilanlar vs. dalgası bu olguyu doğrulamaktadır.” diyerek konunun halkbiliminde ne denli etkili olduğunun altını çizmiştir.
MEDYA VE İLETİŞİMİN ETKİSİ
Kaynaklara göre “20. yy. başlarında uzaylıların varlığı konusuyla dalga geçmek üzere ‘Küçük Yeşil Adamlar’ ya da ‘Merihliler’ teriminin kullanıldığı görülür. Rengin yeşil seçilmesi muhtemelen Edgar Rice Burroughs’un Merihli türlerinden söz ettiği “A Princess of Mars” (1912) adlı romanında bir türün deri renginin yeşil olmasından kaynaklanmaktaydı. Bu renk daha sonra Harold Sherman (The Green Man,1946) ve Damon Knight (The Third Little Green Man, 1947) gibi birçok yazar tarafından da benzer anlamda kullanılmıştır. ”(Kitaplar Türkçede yayımlanmadığı için kaynaklardaki orijinal isimleri verilmiştir.)
UFO’lar ya da Dünya dışı canlılar konusu H. G. Wells tarafından “Dünyalar Savaşı” adlı romanıyla gündeme gelmiştir. Daha sonra yayımlanan bilimkurgu romanları içinde ilklerden biri olan bu roman sonraları iki defa da sinemaya uyarlanmıştır. İlki 1953’te Byron Haskin tarafından, diğeri ülkemizde de oldukça tanınan “E.T. the Extra-Terrestrial” filmlerinin de yapımcısı olan Steven Spielberg tarafından 2005’te beyaz perdeye aktarılmıştır.
Araştırmacılara göre UFO konusunun halkbilimi açısından en önemli dönemecini İsviçre doğumlu Erich Von Daniken’in Chariots Of The Gods ‘Tanrıların Arabaları’ kitabının 1970’te yayımlanmasıyla almıştır. Yazar, kitabında Dünya dışı zeki varlıkların Dünya’yı binlerce yıldır ziyaret ettiğini ileri sürerek, bu iddiasını çeşitli arkeolojik örnekler ve henüz çözülemediği için sır gibi görülen verilerle de desteklemeye çalışmıştır. “Dünyanın birçok ülkesinde çeşitli dillere çevrilip onlarca baskı yapan kitap Ülkemizde yanılmıyorsam yüzün üzerinde baskı yaparak inanılması güç bir rekor kırmıştır. Kitabın toplum üzerindeki negatif etkisini kırmak için birçok gazeteci ve araştırmacı karşı görüş bildiren makaleler yayımladığı gibi “Tanrıların Arabaları Yok” şeklinde eleştiri kitapları hazırlanmıştır. Kitabıyla çok yüksek bir itibar ve dünyalık elde eden Daniken daha sonra “Yıldızlara Dönüş”, “Tanrıların Strajesi” ve başka çalışmalarıyla kendi oluşturduğu çizgiyi devam ettirmiştir. Yetmişli yılların sonuna doğru ülkemizde Truva, Bergama, Kapadokya ve Adıyaman’daki Nemrut Dağını da ziyaret eden yazar, Nemrut’taki devasa heykelleri inceledikten sonra basına demeç vererek “Heykelleri uzaydan gelenlerin yaptığını ve uzay gemilerini de tümülüsün altına sakladıklarını iddia etmiştir.” Hâlbuki tümülüs dağdaki Grek yazılarına göre Komagene Kralı I. Antiokos’un anıt mezarının üzerinde bulunmakta olup altında da antik mezar odası bulunduğu sismik sondajlar ve arkeolojik kazılarla kanıtlanmıştır. Herkes tarafından bilinen bu tarihi gerçeği yerinde incelediği halde Daniken tarafından bilinmediğini söyleyemeyiz. Tek başına bu tespit bile Daniken’in ne kadar desteksiz attığını kanıtlamaya yeterlidir! Buna rağmen alıcısı olduğu için daha çok kitap, yazı ve belgeseller hazırlayacaktır.
Araştırma kuruluşlarından Gallup Poll tarafından A.B.D.de yapılan bir araştırmaya göre, halkın 9 ay önce başkanlıktan ayrılan Başkanın adından daha çok UFO lardan söz edildiği belirlenmiştir. Aynı şirketin 1996’da yaptığı bir başka istatistikî araştırmaya göre, A.B.D.’deki insanların %71’i devletin UFO’larla ilgili bilgileri gizlediğine inandığını belirtmiştir; yine 2002’de “Sci Fi” isimli bir televizyon kanalı için “Roper Poll” tarafından aynı konuda yapılan istatistikî araştırma da benzer sonucu vermiş ve bunun yanı sıra giderek daha fazla insanın UFO’ların Dünya dışı kökenli olduğuna inandığı sonucunu ortaya koymuştur. Fransa’da yapılan istatistikî araştırmalar, insanların % 48’inin Dünya’nın uzaylılarca ziyaret edildiği görüşünden yana olduklarını belirlemiştir. Bu araştırmalar tek başına incelendiğinde bile çağımızın ne kadar güçlü bir bilgi ve enformasyon çağı olduğu ve reklamın insanlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu kanıtlamaya yeterlidir.
SİYAH GİYSİLİ ADAMLAR VE UZAYLILARIN KAYMAĞI
“Siyah Giysili Adamlar” ya da “Siyah Giyen Adamlar” (İngilizcesi, Men in black, MIB) Amerikan halkbiliminin bir ürünü olarak, hayalî kişileri belirten genel bir terimdir. Sözde var olan bu kara giysili, son derece tehlikeli kişilerin amacının Dünya dışı canlılara ilişkin bilgilerin insanlığa ulaşmasını engellemek olduğu varsayılmaktadır. Böyle düşünenlere göre kendilerini genellikle Amerikan Federal Hükümeti adına çalışan ajanlar olarak takdim ederler. Dünya dışı bir UFO veya fenomene tanık olanın evine ertesi gün ya da azami birkaç aylık bir süre sonra bir ya da birkaç kişi (genellikle üç kişi) olarak gelirler; içlerinden biri kadın da olabilir. Tanık onları olayı örtbas edip gizlemekle görevli hükümet ajanları olarak, bazen de esrarengiz amaçları olan Dünya dışı canlılar (uzaylılar) olarak görür. Genellikle, arabaları da modeli eski fakat yeni araba olur.“Siyah Giyen Adamlar” konusunu Gray Barker, ufolojinin klasiklerinden biri sayılan, makalelerini bir araya getirerek oluşturduğu “Onlar Uçan Daireler Hakkında Çok Şey Bildiler” adlı kitabıyla bilim kurgu olarak gündeme getirmiştir. Senaristler bu konudan yararlanmakta gecikmezler, “Siyah Giyen Adamlar”ı konu alan televizyon dizileri yapılır. Ayrıca bu konuyu işleyen çizgi romanlar ve çizgi filimler yapılıp daha önceleri olduğu gibi uzaylılar ve Ufo’lar konusunda birilerinin kafasına yeni sorular atılırken birileri de dolar tomarlarını bankalardaki hesaplarına aktarmıştır.
ABD halk kültüründe gelişerek ve çok kısa bir zamanda dünyaya yayılarak otoritenin simgesine dönüşen siyah giysiler, mafya yer altı dünyasının ve badigartların benimsediği konuma gelmiştir. Büyük şehirlerde ana cadde ve bulvarda yapılan saha araştırmalarında birkaç siyah giysili ve siyah gözlüklü, sert emirler veren adamın komutlarına kitlelerin kayıtsız şartsız uyup itaat ettiği gözlenmiştir. Bunun sonucunda devlet adamlarının yakın korumalarına bu kıyafetler giydirilmeye başlanmıştır. Son zamanlarda da pazarlama ve tanıtım yapan şirketlerin plasiyerleri de müşterilerini baskı altında tutmak amacıyla bu kıyafeti giydiği ve siyah gözlük taktığı gözlenmektedir.
Ufo ve uzaylıların kaymağını yeme sadece Daniken ve “Siyah Giyinen Adamlar”ın kurgucuları ile sınırlı değildir. Kaynaklara göre UFO fenomeni 1980’li yıllarda, özellikle A.B.D.’de korku romanları yazarı Strieber’ın etkisiyle daha çok ‘uzaylıların Dünyalıları kaçırması’ gibi tedirgin edici konular işlenmeye başlandı ve ‘Gizli Dosyalar’ gibi televizyon dizileri ortaya çıktı. Bununla birlikte bu edebiyatta da uzaylılara genellikle iyi roller veriliyordu. David Jacobs ve Budd Hopkins gibi yazarlar insanlığın Dünya dışı canlılarca genetik olarak etkilenmesini de işlediler. Psikiyatr John Mack, Dünya dışı istilacılara insanlığa bilgelik getirmeye çalışan sert fakat iyi rehberler rolü verdi. Son yirmi yıl UFO’lar ve uzaylılar konusundan esinlenen kitaplar ve filmler açısından çok zengin bir şekilde geçmiştir. Son zamanlardaki filmler arasından özellikle Roland Emmerich’in Kurtuluş Günü (1996), Robert Zemeckis’in ‘Mesaj’(1997) ve M. Night Shyamalan’ın “İşaretler” filmi oldukça ilgi çekmiştir.” Tabi bu ilgiyle beraber gişe hâsılatları da yazar ve yapımcıları kenar semtlerden gökdelenlerdeki lüks ofislere, garajlarında Jaguarlar bulunan villalara taşınmalarını sağlamıştır.
Yine Kaynaklara göre : “1950’li yıllardan itibaren UFO fenomeniyle ilgili, “temas grupları” adı verilen ve Hıristiyan tarikatları olarak nitelenen bazı grupların ortaya çıktığı görülür. Bu tür gruplar genellikle semavi varlıklarla ya da uzaylılarla doğrudan ya da dolaylı (telepatik) olarak temas halinde olduğunu iddia eden bir gurup ya da bir lider çevresine toplanmış müritlerden oluşmaktadır. Bu tür grupların Dünya dışı kaynaklardan aldıklarını ileri sürdükleri mesajların ana konularından biri de nükleer silahlardaki artış tehlikesi karşısında insanlığın uyarılmasıdır. Günümüzde bu tür temas tarikatlarının gerek eskileri gerekse yenileri, Hıristiyanlık ve Doğu dinleri unsurlarının "uzaylıların Dünyalılara karşı ’iyi dilekli’ oluşundan” yola çıkan fikirlerle bağdaştırıldığı bir dünya görüşüne sahiptirler. 1970 yıllarında, bu gruplardan ‘New Age’ akımının UFO’lar ve uzaylılardan söz eden kitaplarının yayımlanmasıyla, konuya daha geniş açıdan bakılmaya başlanmış ve UFO’ları doğaüstü konulara da bağlayan bir yenilik hareketinin oluştuğu görülmüştür. Her ne kadar UFO’ları dinsel kavramlarla bağdaştırma hareketleri 1950’li yıllardaki temas gruplarında da az çok görülmüşse de 1970’lerde bu bağdaştırma hareketleri son derece geniş bir skala içine yayılmıştır. New Age akımı mensuplarının çoğu dünya dışı canlılara inanmış ve onlarla temas kurma girişimlerinde bulunmaktadırlar.”
Bu grup ve tarikatların müritlerinden topladıkları milyarlarca dolarlarla ölçülen servetler hükmettikleri liderlerinin özel korumalarca korunan villalarda oturduğu ve lüks içerisinde yaşadıkları göz önüne alındığında uzayların kaymağını daha kimlerin yedikleri iyice anlaşılacaktır.
OLAYLAR, TANIKLAR VE İLERİ SÜRÜLEN KANITLAR
UFO gözlemleri hakkında bilim otoritelerinin ve tarafsız araştırmacıların ortak görüşü çoğu, gözlemlerinin gerçekliği hakkında elle tutulur bir kanıt veremeyen bir veya birkaç kişinin çok az kesin tanıklığı üzerine kurulu olduğudur. Yalnızca tanıklıklar üzerine kurulu olaylardan başka, nadir olmakla birlikte, doğrudan veya dolaylı fiziksel unsurlarla desteklenen olaylar da bulunmaktadır. Olayların bir kısmı ülkelerin bilimsel ve askerî otoritelerince yapılan soruşturmalarla araştırılmış ve kayıt altına alınmıştır. Bu olaylardaki doğrudan fiziksel veriler genellikle radarlarla veya fotoğrafik cihazlarla yapılan saptamalar incelenmiştir, dolaylı fiziksel veriler olarak belirtilenler toprak üzerinde UFO’larca oluşturulduğu varsayılan izler, ancak elektromanyetik etkiyle oluşabilecek izler ve çevrede yaratılan karışıklık izleri de değerlendirilmiştir. UFO’ların neden olduğu ileri sürülen elektromanyetik girişimler genellikle otomobillerin arıza yapmasıyla, elektrik kesilmeleriyle, radyo ve televizyon yayınlarıyla, iletişimle ve hava ulaşımıyla ilgili elektromanyetik olaylar olup, “UFO severler” bu olayları uzaylılarla irtibatlandırmaktadır.
Dini kanıt olarak ileri sürülenlere gelince: Ufo severler tezlerini ispatı ve düşüncelerinin toplumda etkili olabilmesi için, gayri resmi “ufoloji” adıyla sözde bir bilim dalı kurdukları gibi dindarları elde etmek için dini metinleri de kanıt gösterme çabası içine girmişlerdir. Hıristiyanlar ve Yahudilerce kutsal kabul edilen Ahdi Atik ve yine Hıristiyanlarca kutsal kabul edilen Müjde’lerdeki bazı Bap’ları çarpıtarak kendilerince yorumlamışlardır. Onların paralelinde İslam coğrafyasında yaşayan yandaşları da Kur’an’da geçen bazı ayetlerin UFO ve uzaylılara işaret ettiğini ileri sürmektedirler.
Hıristiyan Dünyasındaki “Ufo severlerin” en önemli dayanaklarından biri Ahdi Atik’teki Hezerkiel bölümünde geçen hikâyeleredir. Hezerkiel denilen zatın aynı bölümde kâhin olduğundan bahsedilmektedir. Babil Sürgünündeki İsrailoğulları’nın kâhini milletini yüreklendirmek için gördüğü bazı vizyonlardan bahsetmektedir. İyimser yaklaşımla ele alınacak olursa, mitolojik hikâyeleri andıran ve destan tarzında kaleme alınmış hikâyeler sözlü kültürle devam ederek olaydan bir iki yüz yıl sonra sürgün dönüşü en erken Ezra tarafından veya daha sonraki dönemlerde kaleme alınmıştır. Çünkü Babillilerin istilasıyla tamamen ortadan kalkan Kitab-ı Mukaddesin birçok bölümünü “Babil Sürgünü” sonrasında Ezra tarafından yeniden oluşturulmuştur.
İleri sürülen ikinci kanıt Kitab-ı Mukaddesin son bölümüne eklenen ve Müjde İncillerinin sonunda yer alan “Yuhanna’nın Vahyi “ bölümünde Yuhanna’ya atfedilen vizyondur. Yuhanna İsa (A.S.)’ın vefatından sonra kendisine bir melek gönderdiğinden bahsedip onun da gelecekten haberler verdiğini ve bazı olağanüstü şeyler ve yeryüzünde yaşamayan bir insan gösterdiklerini belirtmektedir.
Anlatılanları irdelemeye gerek kalmadan, şunları söyleyelim: Vahiy ilahidir ve bazı özel insanlar ve konumlar dışında peygamberlere inmiştir. Yuhanna peygamber olmadığına göre iddiaların içeriğine bakmak yanlış olur. Burada şuna değinelim Yuhanna’dan en erken bir iki asır sonra bu kaynaklar derlendiğine göre derleyenler hem Yuhanna’yı abartarak yüceltmek hem de metinde geçen bazı kiliselere önemli misyonlar yüklemek için metni kaleme almış oldukları düşünülebilir
Bu iki metin ve vizyonları Neospiritüalizm yanlıları da Ruhlarla (doğrusu cinlerle) temas kurdukları ve onlardan, yenidünya düzeni için bilgiler aldıklarını kanıt için kullanmaktadırlar. (Ayrıntılı bilgi için Bkz. “Ruhçuların Cinliği” denemememiz.)
Ufo severlerin İslam coğrafyasındaki yandaşları iddialarına Kur’an’da yer alan Kehf Suresi, Mülk Suresi ve Tarık Suresi’nin bazı ayetlerini kanıt olarak göstermektedirler.
Şimdi sırasıyla bu ayetleri inceleyelim:
Kehf suresi (18) 83’ten 97’ye kadar olan ayetlerde unvanı Zulkarneyn olan bir hükümdardan bahsedilmekte ve bu kralın doğu ve batıya seferler yaptığı belirtilmektedir. Doğuda yaşayan bir topluluğun kendisinden saldırılarından bıktıkları Yecüc ve Mecüc kavmi için bir set oluşturmasını istedikleri bildirilmektedir. Zulkarneyn’in de bu seti inşa ederek o kavimleri Yecüc ve Mecüc’ün elinden koruduğu, o setin de kıyametle beraber yıkılarak ortadan kalkacağı belirtmektedir. “Ufo severlerin” iddiasına göre :”Bu surelerde geçen Yecüc ve Mecüc kavmi uzaylılardır. 20. Asırdan itibaren set ortadan kalkmış ve kavimler dünyamıza gelmeye başlamışlardır.”
Bir an için öyle olduğunu varsayalım. Tarihte doğudaki bir kavme zarar verdikleri ve o kavmin bunlardan çok çektiği anlaşılmaktadır. Bu insanlara zararlı uzaylı Yecüc ve Mecüc’ler günümüzde hangi millete zarar vermişler de bizim haberimiz olmamıştır? Yoksa tövbekâr mı olmuşlardır?!
İkinci iddia Mülk Suresindeki iki ayetle ilgilidir. “Gökte olanın sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? Bir bakmışsınız ki o (Yeryüzü) Sallanıp çalkalanmaktadır. Yoksa gökte olanın üzerinize ’taş yağdıran rüzgârı’ göndermeyeceğinizden emin misiniz? Siz o takdirde benim uyarmam nasılmış bilip öğreneceksiniz.” (67/16,17) Bu surelerde geçen, “gökte olandan” kastın uzaylılar olduğu iddiasıdır. Hâlbuki burada ”gökte olan” tamlamasıyla ölüm meleği Azrail’den bahsedilmektedir.
Üçüncü iddia, Tarık Suresindeki dört ayetle ilgilidir: ”Göğe ve Tarık’a andolsun. Sen Tarıkın ne olduğunu nereden bileceksin? Parlayan yıldızdır. Hiçbir nefis yoktur ki üzerinde bir koruyucu, gözleyici bulunmasın.” (86/1-4) Bazı ufo severler bu surelerde geçen “Tarık” sözcüğünü UFO olarak yorumlayıp yıldızın gece göründüğü gibi UFO’ların da genellikle gece göründüklerini belirterek Allah’ın uzaylılara yemin ettiğini ileri sürmektedirler. Birçok Tefsir âliminin üzerinde anlaştığı, bu ayette geçen Tarık Yıldızının karanlığı delip gelen sabahyıldızı olduğudur. Ayetlerde yüce Allah göğe ve sabahyıldızına yemin ederek insanların ve canlıların üzerinde koruyucu ve onu gözleyici melek olduğunu bildirmiştir. “Ufo severler” nedense muhkem ayetleri bırakıp müteşabih* ayetlerden medet umma çabası içerisindedirler.
UFO VE UZAYLILARIN BİLİMSEL İNCELENMESİ
Bazı yaygaralardan sonra 1969’da A.B.D.’nin bütçeden ayrılan fonla, Colorado Üniversitesi’nden Dr. Edward Condon’dan bir çalışma grubu oluşturup, UFO fenomeninin gerçek olup olmadığı konusunun araştırılarak bir uzman raporu hazırlatması istenmiştir. Literatüre ‘Condon Raporu’ olarak geçen belgeyi yazanlar “Dünya dışı canlılar hipotezini destekleyecek yeterince sağlam kanıtlar olmadığı ve dolayısıyla UFO fenomeni üzerindeki incelemelerin terk edilmesi gerektiği sonucuna varmışlardır. . Rapor, sonunda özetle: “Genel sonucumuz şu ki, UFO’ların son yirmi bir yıldır incelenmesi bilimsel bilgiye hiçbir katkıda bulunmadı. Bize sunulan dosyanın özenle incelenmesi, UFO’lar hakkındaki bundan derin incelemelerin de muhtemelen doğrulanamayacağı ve bilimin gelişmesine katkıda bulunamayacağı sonucuna varmamızı sağlamıştır.” denilerek bilimsel görüşlerini açıklamışlardır.
. Bilim otoritelerinin, çoğu ABD’nin bu resmi açıklamasına katılmaktadır. Astronomlar ise genellikle evrende akıllı yaşam olabileceğini kabul ederler; ancak uzaylı ziyareti iddialarının kabul edilebilmesi için somut kanıtlarla desteklenmesi gerektiğini, bu kanıtınsa henüz sunulmadığını belirtirler. Örneğin Carl Sagan, “UFO’ların somut kanıtları olmamasına rağmen bu kadar yaygın olmasını, eski çağlardan beri insanların alışkın olmadığı veya az rastlanan olaylara tanık olduğunda bunu tanrılar, cadılar, cinler gibi doğaüstü varlıklarla ilişkilendirilmesinin modern hali olarak yorumlamaktadır. Sagan’a göre doğaüstü varlıklar düşüncesi insanların kendilerini koruma içgüdüsünün evrimsel yansımasıdır. Geceleri mağaralarına çekilmek zorunda olan ilk insanlar, gece avlanan vahşi hayvanlara olan korkularını doğaüstü varlıklar suretinde somutlaştırmışlardır. Bu korkular 20. yy itibariyle yerini uzaylılara bırakmaya başlamıştır.” Bunlara bir de çocukluk yıllarında dinlenen dev, cadılı masallar ve hafızada derin iz bırakan korku filmleri eklenince UFO masalına inanmak daha da cezbedici olmuştur.
Bilim otoritelerinin vardıkları sonuç incelendiğinde UFO’larla ilgili gözlemlerden çoğunun:
1. Bilinen nesnelerle ilgili bir yanılma, astronomik olaylar, atmosfer içi olaylar, bazı doğa olaylarının radarları yanıltması, gezegen, meteor, göktaşı (ateş topu) meteoroloji balonu ve yapay uydu gibi nesnelerin UFO sanılması
2. Bir tür kolektif histeri ve tarafgirlik; bir grup insan topluluğu tarafından yapılan kasıtlı ve hatalı gözlemler.
3. İnsanları yanıltmak için bireysel gözlemde bulunduğunu uydurmak, medyadaki dalgalandırıcı asparagas (şişirme yalan) haberler, hileli fotoğraf ve yapay video filmleri, insan yapımı nesne ve cisimler
4. Stres, psikiyatrik rahatsızlıklar ve yüksek ateşli hastalığın etkisi
5. Fazla dozda alınan bazı antidepresan ilaçlar, alkol, uyuşturucu maddelerin tesiriyle görülen halüsinasyonlar olduğu görülür.
Birçok ülkede konunun üzerinde çalışmalar yapan devlet organlarının sunduğu resmî istatistikler UFO tanıklıklarının çoğunun bilinen fenomenlerin yanlış yorumlanmasından ya da yanlış teşhisinden kaynaklandığını göstermektedir. Tartışma konusu, bu yanlış değerlendirmelerin söz konusu olduğu olaylar değil, hiçbir şekilde açıklanamadan kalmış olaylardır. Açıklanamayan UFO olayları konusunda "Hipotezi”ne karşı kuşku duyanlar şu iki iddiayı benimsemişlerdir: Kuşkuculara göre, "Dünya dışı canlılar hipotez”ini destekleyecek sağlam maddi kanıtların söz konusu olmadığı, UFO gözlemleri ya bilinen veya bilinmeyen sosyopsikolojik nedenlerden kaynaklandığıdır; ya da UFO’lar bazı devletlerin gizli silahları olduğudur. Fakat bazı bilim insanları ve “Ufo severler” çeşitli devletlerin yaptığı resmî soruşturmalarda açıklanamamış UFO olaylarının sosyopsikolojik yaklaşımlarla açıklanamayacak mahiyette olduğunu ileri sürerek bu iddiayı reddetmişlerdir.
YANLIŞ İNANÇLARIN TOPLUMSAL BEDELİ
Bir olgu veya yanlış inanç topluma mal olursa, o konuda ne kadar dini ve bilimsel veri ortaya konulursa konulsun, insanlar onları umursamayıp, kendi bildiklerine göre davranıp yaşayacaklardır. Hıristiyan aleminin bazı yanlış bilgiler nedeniyle, on üç rakamının uğursuzluğuna inandığı bilinmektedir; o topluluklarda yaşayan “Tanrı tanımaz” ların dahi büyük çoğunluğu bu batıl inancı taşıdığı gözlemlemiştir. Batı Dünyasının büyük şehirlerdeki gökdelen ve otellerin 13. katının ve apartmanlarda on üç numaralı oda ve dairenin bulunmadığını ve hiç kimsenin arabasının plakasında bu rakamı istemediğini; ayın 13. gününü uğursuz saydığını belirtirsek, bu batıl inancın hangi boyutlara kadar ulaştığı daha iyi anlaşılır. Yine ülkemiz gibi o kültürle ilişki içerisinde bulunan toplumların pek çok ferdinin de bu rakamın uğursuzluğuna inandığı bilinen bir başka gerçektir.
Bu batıl inancın kökleri Hıristiyanlık öncesi pagan dinlere kadar uzanmaktadır; Tarsuslu Pavlos’un temellerini attığı Hıristiyanlığa da oradan geçmiştir. 12 Havariye katılan 13.günü jurnalci hain gösterilerek topluma on üç rakamının uğursuzluğu mal edilmiştir. Hâlbuki 13. olarak gösterilen Yahuda Müjde İncillerinde 12 Havarinin içerisinde sayılmaktadır. (Kur’an’da sayıları geçmez). Yanlış inancın dayanağının da yanlış olması kaçınılmazdır. İslam’a göre yeryüzünde Allah’ın yarattığı uğursuz herhangi bir nesne veya varlık yoktur; ancak insanlar ve canlılara yararlı ve zararlı nesne ve davranışlar vardır. Bu nedenle on üç rakamı da diğer rakamlar gibi sıradan bir rakamdır.
Türkçede bir atasözü vardır: “Bir insana kırk kişi deli derse (ya da kırk gün deli denilirse) o insan deli olurmuş.” Bir şeyin uğursuzluğuna inanmak ya da uğuruna inanmak insana uğursuzluk veya uğur getirebilir. Ancak bu onun uğurlu veya uğursuz bir nesne olduğunu göstermez. Çünkü pozitif ve negatif enerjiyi yaratan ve onları çağıran da kendi bilincimizin ürettiği beyin enerjisidir.
Yeniden UFO’lar konusuna dönersek, konuyla ilgili doyurucu bir çalışması bulunan bilim adamı “Nevzat Uslu” kitabının önsözünde: “UFO’lara meraklı okuyucu tek taraflı düşüncenin etkisi altında kalmakta ‘kuşkuculuğu ve olayı sorgulayabilmeyi’ unutmaktadır.” diyerek olaylara tek yanlı bakmanın yanlışlığını ortaya koymuştur.
Bu varlıkların dışında Evrende dünya benzeri hayat formatının olabileceği düşüncesinden hareketle, başka bir yıldız veya gezegende canlılar için mutlaka bulunması gereken karbon, oksijen, hidrojenin ve azotun bulunması zorunludur. Bunlardan daha da önemlisi belirli miktardaki hidrojen ve oksijenin karışımı sonrası su oluşması için gerekli ortam olması gerekir. Bir an için bunların olduğunu varsayalım; bu sefer de ortam kimyasal kirlenmeye ve aşırı radyasyona maruz kalmamalıdır. Belki de gezegenlerden birinde Oksijen ve Hidrojen hatta su bulunduğu halde canlıların var olması için gereken bir başka önemli etken veya etkenler olmadığı için canlı yaşamamaktadır. Bu nedenle konunun kökleri Darwin’in evrim teorisiyle cevaplanamayacak kadar derindir. Önümüzdeki yıllarda bu konular Astronomi ilminin Astrofizik ve Astrokimya bilim dallarının önünde araştırarak cevaplanması gereken önemli konular olarak beklemektedir.
İnsanoğlu yıllardan beri yıldızlarda dünya benzeri hayat olup olmadığını hep merak etmiştir. Bu meraka din ve inanç açısından bakıldığında¸eğer bu tarz bir yaşam, insanımsı ve akıllı varlıklar olsaydı bunu Yüce Allah(CC.) Kur’an’da veya son Peygamberi Hz. Muhammed (S.A.S) vasıtasıyla haber verirdi. Nitekim Ruhlar, Melekler ve Cinlerden haber verilmiştir. Ancak bu varlıkların yaşam formatı nur enerji ve kozmik şua boyutunda olup, insanların maddi baş gözüyle algılaması ve görmesi imkânsızdır. Ayrıca onların kendi ruhsatları çerçevesinde dünyayı ziyaretleri için hava taşıma araçlarına da ihtiyaçları da yoktur. Ziyaretlerinin de başka bir boyutta olduğu Tasavvufi yorumlarda belirtilmektedir.
SON SÖZ YERİNE
Dr. Carl Sagan ömrünün büyük bir bölümünü UFO araştırmaları ve uzaylılar konusuna adayıp, bu güne kadar yaşanan en kritik olay ve gözlemler incelemiş bir bilim insanıdır. Konuyla ilgilenen önemli kuruluşlardaki çok gizli dosyalar üzerine çalışıp, derlenen bilgi ve belgeleri inceleyerek, toplumu aydınlatmak için önemli eserler kaleme almıştı Bu nedenle haklı olarak akademik ve resmi kuruluşların en büyük ödüllerine layık görülmüş, onunla da kalmayıp halkın ilgisini silahlanma yarışı, nükleer silahların yaygınlaşması ve sera etkisi, ozon tabakası gibi, çevreyle ilgili önemli, ulusal ve uluslararası sorunlara çekmede bilim adamlarının sorumluluğunu vurgulayarak, bu konularda çaba sarf edilmesi gerektiğini savunmuştur.
Sagan UFO ve uzaylı varlıklarla ilgili araştırmaları sonrasında vardığı sonucu “Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı” isimli çalışmasında şöyle özetlemektedir: “Dünya dışı yaşam konusuna ilgim çocukluğuma, uçan daireleri duymadan da öncesine dayanıyor. Her şeyin ancak kanıtla doğrulanabilir olduğunu söyleyen bilimsel yöntemi anlayıp UFO’lara olan hevesim geçtikten sonra da dünya dışı yaşam konusunu araştırmayı sürdürdüm. Biliyordum ki, böylesine önemli bir konuda başvurulacak kanıt da çok, ama çok güçlü olmalıydı. Umduğumuzun doğru olmasını istediğimiz ölçüde dikkatli olmalıydık. Bilimsel yöntem bir tanığın söylemine bakılarak yargıya varılamayacağını öğretmişti. İnsanlar hata yapabilir, keyif için yutturmacalar deneyebilir, hatta para çıkar ve ün için gerçeği saptırabilirdi. Kimi kez gördüklerini yanlış anlayabilir, zaman zaman olmayan şeyleri bile görebilir. Aslına bakılırsa, tüm UFO görme iddiaları, masaldan, yanılgıdan başka bir şey değildir.”
Bilim adamı böyle söylüyorsa , başka ne söylenebilir ki !….
*Muhkem, Müteşabih; Kur’an Ayetlerinin bir kısmının Muhkem (açık, anlaşılır ve hükmü bariz olan) bir kısmının da Müteşabih (şifreli, rumuzlu ve kapalı) olduğu, kalplerinde hastalık bulunanların Müteşabihlere meylettiği, Ali İmran 7. Ayette bildirilmektedir.
KAYNAKÇA
1-AZAT Ebul Kemal, Zulkarneyn Kimdir? İz yayınları. 2000 İst.
2- DANİKEN Erich von ,Tanrıların Arabaları Milliyet Yay. 1978 İst. Aynı Yazar. Tanrıların Stratejisi, Cep Kitapları 1983 İst.
3-DÖRNER Friedrich Karl, Nemrut Dağı zirvesindeki Tanrıların Tahtları, T.T.K. 1999.
4- Kitabı Mukaddes Eski ve Yeni Ahit (Müjde) Kitabı Mukaddes Şrt. 2000 İst.
5-LİNGS Martin, Antik İnançlar ve Modern Hurafeler, Yeryüzü yayınları İst..
6-USLU Nevzat UFOLAR Bir Yirminci Yüzyıl Masalı Mı?, Mavi Ada Yay. 2000 İst.
7-SAGAN Carl, Karenlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı. TÜBUTAK- 2000 Ank..
ANSİKLOPEDİ VE SÖZLÜKLER :
1-Büyük 2- Larousse 3-İslam Ansiklopedisi Diyanet Yay.4-Vikipedi 5- Din ve İnanç Sözlüğü( Ş.Gündüz)
ÖZDÜZEN Halit: Adıyaman’da doğup, temel eğitimini bu şehirde, orta öğrenimini Adana, yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesinde tamamladı. Sonraki yıllarda, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde bir eğitim programına katıldı.
Tasavvuf, tarih,sosyoloji ve diğer sosyal bilimlerle, Arapça ve Farsça dillerine de ilgi duyan ÖZDÜZEN, Tasavvuf Yolcusu/Tarikatlar ve Alevilik ile Aşk Yolcusu/ Mevlana ve Mevlevilik, Kur’an ve Hikmet Işığında Esmaü’l Hüsna isimli üç çalışması yayımlanmıştır.Kitaplaştırdığı birçok çalışması da uygun zaman ve zemin beklemektedir.
Yazılı/sesli dergi ve İnternet sitelerinde birçok araştırma, makale, deneme hatırat, hikaye. şiir ve söyleşileri yayımlanan araştırmacının, şiirlerinden bazıları çeşitli formlarda bestelenmiştir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.