- 580 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
***MUCİZE***
Hayat kimimiz için bir bütüne sahip çıkabilmek,onu korumaktır.Elimize verilen değerlerin kıymetini bilip,sahip çıkabilmektir.
Kimimiz içinde ona sunulmuş gizli ,dağılmış parçaları toplayıp bir bütün haline getirebilmektir.Bunu yapmak uzun,zahmetli yorucu bir yol olsada...
Arkoloji müzesi müdürü olan,otuz beş yaşındaki "Murat Ceylan" içinde hayat işte tam böyleydi.Bir yerlerde onun için gizlenmiş parçaları bulup,birleştirmek.
Murat bey kariyerinin zirvesine gelmiş genç,yakışıklı,uzun boylu,esmer,hafif toplu bir erkektir.Dışardan bakıldığında etkileyici,albanisi yüksek bir o kadarda
kendinden emin,ciddi tavırlarıyla dikkat çekmektedir.Oysa o ciddiyetin ardında,kimsenin göremediği yumuşak,nazik,ince bir yürek vardır.Belki izin verse,onuda anlayacak
yaralarını sarabilecek birisi mutlaka çıkacaktır ama o geçmişte yaşadığı kötü bir olaydan dolayı iyice içine kapanmış,kendisini yalnızlığa mahkum etmiştir.
Yalnızlığına tek ışık,işidir.Yaptığı iş oldukça zor ve sorumluluğu herkez tarafından kaldırılamayacak kadar yüksektir.Ama murat bey işini o kadar iyi özümsemiş ki...onun için,
işi hayatıydı ve onu hayata bağlayan tek neden!
Başından geçen kötü olay aslında yüzlerce kişininde karşılaştığı acı bir durumdur.Ancak kimimiz hayatın zor koşullarına karşı daha dirayetli durabilirken,kimimiz de bu başarıyı gösteremeyip, dengemizi kaçırabiliyoruz.Murat bey,yirmi sekiz yaşındayken bir kızı çok sever ve çok geçmeden evlenirler.Evlilikleri o kadar güzel,o kadar eğlenceli geçmektedir ki...Daha bir kaç ay olmasına rağmen,bebekleri olacağını öğrenirler.Bu güzel haber genç çifti,havalara uçurmuş ve birbirlerine daha çok bağlamıştır.Zaman hızla akmış ve bebeğin doğum anı gelmiştir.Dokuz aylık uzun bekleyişten sonra o mucizeyi görmek,ne muhteşem bir duygudur,hele bir de bu bebek anne ve babası tarafından yürekten isteniyorsa...İşte hayat murat beye burada o zalim oyununu oynar,o bebeğini göreceği anı hayacanla beklerken,eşi ve bebeğin öldü haberini alır.Hastane koridorunda
elleri bomboş,yapayalnız ve çaresiz kalıvermiştir.Bu olaydan sonra dengesini kaybetmiş ve yaşadıklarının etkisinden bir türlü kurtulamamıştır.Sosyal hayatını bir kenera itip,en samimi arkadaşlarıyla bile arasını açmış,eviyle işi arasında oluşturduğu bir ikilemde yaşamaya başlamıştır.Evi,şehrin en kalabalık,en yoğun ve en renkli noktasındadır,nereyse iki kesmi ayıran çizgide.Evin arka cephesi bir gecekondu mahallesine bakar,şehrin karmaşık zor koşullarına ayak uydurmaya çalışan insanlar.Ön cephesi ise denize bakar ve yüksek lüks,çok katlı apartmanlar,daha düzenli ama murat beyin tabiriyle kırık hayatlar ve doğal olarak kimlik çatışmaları.O beş katlı apartmanın son katında,aynı insanların ayrı hayatlarını seyderek vaktini geçirmektedir.İş yerinde ise çalışanlara saygılı,nazik tavırlarıyla herkezin gönlünü kazanmıştır.Ancak onun ketun tavırları çalışanlarla arasında her zaman bir mesafe oluşturmuştur.Herkez onu sever ama çok fazla yaklaşmaya cesaret edemezdi.İş yerindeki odası geniş, ferah rahat bir ortamdı,mobilyalar çok sade ve masasında tek bir resim,eşinin hamileyken çekildiği bir fotoğraf.Odada en çok göze çarpan,binanın giriş kapısına bakan,duvarın yarısını kaplamış devasal pencereydi.Murat bey bu penceren binaya girip çıkanları seyrederdi.Bir gün o devasal pencerenin,hayatında devasal bir değişime neden olacağını hiç bilmeden...
Yaşadığımız süre boyunca iyi,kötü bir çok olayla karşılaşırız.Bazıları hayatımızda büyük bir rol oynar,bazılarıda gelir geçer.Karşılaştığımız durumlar her neyse ,iyi,kötü diye nitelendirdiklerimiz ve zaman içinde aldığımız yol.Gizem işte tam buradadır,basit diye algıladığımız,üzerinde durmadığımız raslantılar yada yaşanmışlıklar.Bu minik basit yaşam parçaları bizi gerçeğe götürmek içindir ve en son uğradığımız yer bizim gerçeğimizdir,bir baksanıza buraya gelmek için neler yaşandı oysa onlar sadece parçalardı,bir bütün değil....En son geldiğimiz nokta şu an çoğumuzun hala göremediği yerdir ve yaşamımız boyunca topladığımız,hayat parçalarından oluşan bizim bütünümüzdür.
Yapılan araştırmalar ve kazılar sonucunda,müzede sergilenmek için gelen eserler,müzenin kapalı olduğu pazartesi günleri gelirdi.Yine bir pazartesi günü,murat bey sandalyesini pencereye doğru çevirmiş dışarıyı seyrediyordu.Tam o sırada müzenin arabası giriş kapısına yanaşmış,yeni eserler depoya konmak üzere
indiriliyordu.Eserler sergilenmeden önce depoya konulup,tamirden geçiriliyordu.Bir çok eser vardı yine yeni gelen,büyük bir dikkat ve itina ile indiriliyorlardı,bir kadın heykeli çok sağlam ve tam görünüyordu sadece kolunda bir hasar vardı.Bu heykelin bakışları murat beyi bir anda ayağa kaldırdı,pencereye yapışmıştı adeta.Bir anda kendisine ne oldu anlayamadan,odadan hızla depoya doğru koşmaya başladı,kalbi hızla atıyor,şakaklarından ter sızıyordu.Koridorda yerleri silen kadına çarpıp geçmişti,kadın şaşırıp kalmıştı ilk defa müdürlerini böyle görüyordu.Deponun kapısına gelince,
-(çekilin çekilin! ) diye bağırmaya başladı,bütün çalışanlar donup kalmıştı.Ne olmuştu ki de bu hale gelmişti,onlarda kendilerinden korkup yalnış bir şey yaptıklarını sandılar.
-(nerde o ,nerede o heykel,nereye koydunuz çabuk bulun onu) diye teleşlı bir sesle bağırdı.Kimse bir şey anlamamıştı,bir sürü heykel geldi hangisiydi kimbilir.Görevlilerden birisi yanaşıp usulca sordu.
-(Hangisi efendim.) Murat öyle perişan bir haldeydi ki,ayakta zor duruyordu,hızlı hızlı nefes alıyor,elleri titriyordu.
-(Kolu kopmuş olan bir kadın heykeli vardı,onu diyorum,bulun çabuk)dedi,görevli hemen cevap verdi.
-(Arkanızda efendim,dönüp bakarsanız...)bunu duyar duymaz aniden döner ve heykel tam önündedir ,bu öyle bir andır ki sanki biriyle aniden gözgöze gelirsiniz ve aldığınız enerji içinizi irkiltir.Heykele bakınca bir anda irkilir o kadar heykel görmüştü,binlerce eser hiç birisi onda böyle garip bir etki yaratmamıştı.O an müzenin deposunda zaman durmuştu sanki,tüm çalışanlar taş kesilmiş müdürlerini izliyorlardı,ona ne olmuştu böyle herkezin gözlerinde şaşkın bir ifade,kafalarında ise merak vardı.Murat beyin yanındaki görevli başlar konuşmaya.
-(Efendim,sizinde gördüğünüz gibi heykelde tek eksik kucağındaki bebeğin kopmasıdır,bunun dışında tek bir hasar yok)der.Murat bey sert bir sesle
-(Bu heykeli derhal onarın,bir kaç gün içinde onu solanda görmek istiyorum) der,görevli itaatkar bir sesle
-(Elbette efendim,ilk bundan başlarız tamir etmeye) der.Murat bey depodan çıkıp,odasına gider kapıyı kapatıp koltuğuna oturur,bütün vücudunu titreme sarmıştır,elinde ayağında taket kalmamıştır.Oda ona dar gelmekte sanki eşyalar üzerine yürümektedir.İş çantasını alır ve hızla çıkar müzeden,arabasına biner ve eve gelir,heykelin gözleri gözlerini kaplamıştır sanki...Bir kıvılcım,bir ateş çıkmıştıda ışığı gözlerinde kalmıştı,her yeri bulanık görüyordu,kulaklarında garip bir uğultu vardı ve bu uğultu dengesini kaçırıyordu.Kendisini hemen bonyoya atar,uzun süre duşta kalır,aynaya baktığında bile kendini net göremiyordu,kalbi hala daha hızılı hızlı çarpıyordu.Solanda bulunan kanepenin üzerine uzanır ve oracıkta uykuya dalar.Rüya görmeye başlar,eski bir binada çok geniş bir odadadır,oda o kadar büyüktür ki çın çın çınlamaktadır.Çok saoğuk ve bomboştu tek eşya duvarda asılı çerçeve,bu murat bey’in masasındaki resimdi,bir kapı ve hiç pencere yoktu.Her yer tozlu,örümcek ağlarıyla kaplıydı,karanlıktı ziviri karanlık,kocaman demir kapı aralanmıştı usulca felaket bir gıcırtısı vardı ve kapının aralığından insanın gözünü kör edecek derecede keskin bir ışık vuruyordu.Bir gürültü olmuştu bir şey yere düşüp kırılmıştı sanki ve ardından çığlık çığlığa ağlayan bebek sesi,nasıl dayanılmaz acı bir sesti...Çok korkuyordu murat bey,elleriyle kulaklaklarını tıkıyor bu sesi duymak istemiyordu.
-(Hayır,hayır)diye bağırarak uyandı,ter içindeydi,daralıyor,bunalıyordu hemen balkona koştu,hava alıp açılmaya çalışıyordu.Öyle kötü bir durumdaydı ki delirmekte olduğunu düşünüyordu,bu halde nasıl işe gidecekti adım atacak hali yoktu.
Uzunca bir vakit düşündükten sonra,yıllık izinini kullanmaya karar verdi.Böylece bu kötü dönemi atlatıp,kafasını toplayınca işine geri dönecekti ve herşey eskisi gibi olacaktı.Oysa bilmiyordu artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı...Evden çıkıp izin işlerini halletmeye gider,kulaklarında hala daha uğultu vardır,sanki algıları zayıflamıştı.Müzeye girince tüm çalışanlar şaşırıp kalmıştı yine, müdürleri darmadağan bir haldeydi,oysa o hep düzenli,temiz ,bakımlı bir insandı.Ne boynunda kravatı vardı nede takım elbisesi ,saçları karmakarış,ayağında ise terlikler vardı,o hiç bunların farkında değildi.Tüm çalışanlar kendi aralarınada mıdırdanıyorlardı ve müdürün mavi terliklerine bakıyorlardı.Murat bey bir an o bakışları farkedip ayaklarına baktı ve öylece kaldı,uzun bir süre kendine inanamıyordu ne oluyordu ona.
İşini hallettikten sonra kimseye tek bir kelime etmeden çıktı müzeden koşar adım.İznini almış ve artık tatildeydi dinlenip iyileşecekti,akşam olmuştu ama o hala yemek bile yememişti,açlık hissetmiyordu çünkü.Bir şişe şarap açmış balkonda oturuyordu bir yandanda sigara içiyordu,müzikte açıktı klasiklerden bir parça çalıyordu ama o kulaklarındaki uğultudan müzik sesi bir kesilip bir başlıyordu.O da kaset çalar bozuldu sanıp müziği kapatır,ancak kasetçalar bozulmamıştır zihninin oyunudur bu.
Murat bey gece yarılarına kadar balkonda oturduktan sonra odasına yatmaya gider artık uykusu gelmiştir,yatağına uzanır gözlerini kapar ve yine o rüyayı görmeye başlar.Bebek kapının ardında hala daha çığlık çığlığa ağlamaktadır,her yer bebek sesi dayanılır gibi değil ve kapı gıcır gıcır diye biraz daha açılır ve inanılmaz o heykel,gözleri alev alev yürüyor murat bey çok korkuyor kaçmaya çalışıyor ama her yer duvar,heykel üzerine üzerine yürüyor ve bebek hala daha ağlıyor.Artık kaçacak yer kalmıyor karşı karşıya geldiler,burun buruna neredeyse.Heykelin gözlerindeki o keskin korkutucu ışık söner bir anda ve mahsum bir ifade alır yerini hüzünlü kara kara güzel gözler beliriverir.Kollarını uzatır murat beye doğru ve bebek hala daha ağlamaktadır,murat bey anlamıştı artık her anne nasıl ki yavrusundan kopmak istmez.O bir heykel olsada yavrusunu koparmışlardı kollarından ve ona yalvarıyordu geri istiyordu kollarına bebeğini.O korkunç keskin sahne bir yumuşamıştı,tek içini yakan bebeğin ağlamasıydı.Günler böyle geçip gitti,murat beyin izni hala bitmemişti evdeydi ve dışarı tek bir adım atmamıştı.Kendisini toparlayacağını düşünürken o büsbütün kötüleşmişti
aşırı alkol alıyor ve vücunun uyuşukluğundan bir türlü kurtulamıyordu.Gözlerini ne kapası bebek içler acısı bir şekilde ağlıyor heykel ona yalvarıyordu,ne yapabilirdiki düşündüğünde aklına mantıklı bir çare gelmiyordu üstelik kendinden umudu kesmiş delirdiğini düşünüyordu.
Kanepeye yaslanmış uzanırken üzerine yine ağırlık çöker ve uyumaya başalar.Yine o rüya bebeğin içleri parçalayan sesi ve kadın heykeli yine karşısında kollarını uzatıyor.Bu defa o güzel kara gözlerinden yaşlar sızıveriyor heykelin,tam o anda duvarda asılı duran çerçeve güm diye yere düşüveriyor, paramparça oluyor düştüğü yerde ve o parçalar hareketlenmeye başlıyor derken murat beyin ölen karısı oluveriyor parçalar.Murat bey iyice yaslanıyor duvara ve terler içinde eli eyağı titriyor,karısıda kollarını uzatıyor uzaktan ağlıyor ve fotoğraftaki hali hamile.Bir telefon sesiyle uyanıyor,telefona bakmıyor bile bir duş alıyor ve düşünüyor pek aklına mantıklı gelmiyor ama yinede karar veriyor heykeli gidip kendi eliyle tamir edecek.Biliyor çünkü görevlilerin yapmayacağını izinde diye umursamayacaklarını tahmin ediyor.Kalkıp giyiniyor arabasına binip,müzeye geliyor hiç odasına uğramadan direk depoya iniyor ve tahmininde yanılmıyor heykel hala daha tamir edilmemiş.Murat bey akşama kadar uğraşıp heykeli tamir ediyor,onu bebeğine kavuşturuyor bunu yaparken bile içi huzur doluyor,yüzü gülümsemeye başlıyor.Artık heykel tamamlandı,parçalar yerini buldu ve solana konma vakti geldi,segilenmeye hazır.Görevliler heykeli salonun en güzel yerine koyuyorlar çünkü o çok değerli.Murat bey kendini daha bir iyi hissetmedir ve huzurla evine döner yemeğini yer ve kuş gibi hafiftir hemen uykuya dalar ve yine o rüya.Kapı sonuna kadar açılıyor oda temiz örümcek ağları yok ve bir sürü pencere var.Heykel kucağında bebekle kapıda duruyor çok mutlu bir ifadesi var,bebek ağlamıyor tatlı tatlı gülücükler saçıyor.Duvardaki çerçeve yere düşmeden karısı beliriveriyor kucağında bebeği ve ona yaklaşıyor öyle mutlu ki karısı bebeğide öyle her yeri gülücük sesi kaplıyor.Böylece murat bey hiç göremediği bebeğini ilk defa görüyor ve ona dokunuyor öyle güzel bir bebek ki...Uyandığında eski murat bey uyanmıştı,bunu kendiside hissediyordu ve mutluydu kabusları sona ermiş,huzura kavuşmuştu.Yeter dedi bu kadar tatil işine dönmeliydi bir an önce ve hazırlandı ,aynaya dönüp bir baktı evet o yakışıklı bakımlı,düzgün bir adamdı yeniden.Müzesine geri gelmişti odasına söyle bir yayıla yayıla oturdu koltuğuna ve bir çay söyledi kendine,çalışanlara şen şakrak bir tavır sergiledi.
Çayını yudumlarken yine o devasal pencereye döndü,özlemişti bu pencereden bakmayı ve oda ne merdivenlerden bir genç kız çıkıyordu,saçları beline kadar simsiyahtı,iri iri kahverengi gözleri ,gamzeli yanakları vardı.Yıllardır bir bayana böyle dikkatli ,böyle hayran bakmamıştı.murat bey hala daha dışarı bakarken kapı çalar daha gel bile demeden,kapı açılır ve o güzel kız odaya girer.Müzeye atanmış yeni mezun bir arkologtur işe başlamak için müdürünün iznini almaya gelmiş.Gen kız çalışmaya başlar ve müzede süregiden o taşlaşmış durgun hayatta biter,bir tazelik bir neşe gelir.Müdürümüz murat bey’in gönlünede bahar gelir,ateş bacayı sarmıştır çoktan ikiside birbirine sırılsıklam aşık olurlar.Murat beyle gözde hanım çok geçmeden evlenirler...parçalar toplanmış ve bir bütün olmuştur onların yaşamlarının gerçek bütünlüğü birliktelikleridir.Birisi parçaları tek tek toplayıp birleştirmek için uzun, yorucu,zor bir yoldan geçmiştir,birisi ise çaba harcamadan bir bütüne sahip olmuştur ancak elinde tutmasını bilmesi gerekmektedir.Yaşadığımız her olay bir şeye işarettir önemli olan doğru oklar hızasında yürüyebilmek ve asla umutsuzluğa düşmemektir.Çünkü her kötünün içinde mutlaka bir iyilik vardır....
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.