- 6046 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
(NASUH’UN TÖVBE HİKAYESİ:
Vaktinde Nasuh denen bir adam vardı. Kadınlar hamamında kadın kılığında.Tellallık ederek geçinirdi. Çünki yüzü kadın yüzüne benzerdi.Sesi de kadın sesine.Tüyü süsü yoktu.Fakat çok hırslıydı, kötülükte,hilede pek ileride idi. Yıllarca tellallık etti, hiç kimse onun halinden şüphelenmedi.Sırrını keşfedemedi.
Çarşaf giyerek başını örter, yüzüne peçe takardı. Bu şekilde padişahların kızlarını bile keselerdi. Zaman zaman pişmanlık duyar, tövbe eder, tellallıktan ayrılmak isterdi; fakat kafir nefsi, kadınlara olan tutkusu onun tövbesini engellerdi.
Nasuh bu durumun kötülüğünü bildiği için, bir arifin yanına gitti ve ona:
_Dualarında bizi hatırla dedi.
arif adam, onun gizlediği sırrı öğrendi, fakat ayıpları örten Allah‘ın şefkati gibi öğrendiği, sırrı.
Açığa vurmadı. Ancak tuhaf tuhaf güldü:
_Ey kötü yaratılışlı kişi!Allah sana tövbe nasip etsin dedi.
Nasıf bir gün hamamda tas doldururken padişahın kızının kıymetli bir mücevheri kayboldu.
Hamamın kapısını sıkı sıkı kapadılar;
Herkesin bohçasını, eşyasını aramaya koyuldular. Herkesin eşyası arandı ama mücevher bulunamadı. Bunun üzerine herkesin üzerini aramayı düşündüler.
Birisi:
_Ganç ihtiyar hamamda kim varsa üstünü başını çıkarsın, diye bağırdı. Sultanın hizmetci kızları herkesi aramaya koyuldu. Nasuh, korkusundan tenha bir yere çekildi. Yüzü korkudan sararmış, dudakları endişeden morarmıştı. Ölümünü gözler önüne getiriyor, yaprak gibi tirtir titriyordu.
_Allahım, bir çok kere tövbe ettim, söz verdim; sonra onları bozdum. Ben bana layık olanları işledim. Aranma sırası bana gelirse, eyvahlar olsun, ne belalara muhatap olacağım.
Böyle bir keder, böyle bir gam, düşmana bile olmasın. Merhamet Allah’ım . Ne olurdu
Anam beni doğurmasaydı, yahut aslan beni yeseydi daha iyiydi.
Ne olur Allah’ım, vaktim daraldı. Bir padişahlık et. Bu defada günahımı ört. Ben artık bütün yapılmayacak işlere tövbe ettim. Bu tövbemi kabul et de tövbemi bozmamak için gayret sarfedeyim. Bir daha kusur edersem,tövbemi kabul etme.
Nasuh kendi kendine ağlayıp duruyor,Azraili cok yakında gözünün önünde görüyordu. O kadar cok” Ya rabbi” dedi ki kapı,duvarda da “ya rabbi” demeye başladı.
Nasuh “ya rabbi” diye dua ederken, bir den mücevheri arayanların sesi duyuldu. Bu ses:
_Ey Nasuh! herkezi aradık; sen de buraya gel, diyordu. Bu sesi duyunca, Nasuh kendinden geçti. Çatlamış bir duvar gibi yıkılıverdi.
Aklı fikri başından gidince, sırrı da Hakk’a ulaştı. Rahmet denizi coştu. Canı helak eden bu korkudan sonra:
_İşte kaybolan mücevher,diye bir ses duyuldu. Gürültüler, naralar, sevinç çığlıkları arasında ‘mücevher bulundu” sesi yükseliyordu.
Kendinden geçen Nasuh tekrar kendine geldi. Gözleri aydınlandı. Gözüne iyi günler, aydın günler göründü. Hakkında kötü düşündükleri için herkes ondan özür diliyordu. Çünkü Nasuh padişahın kızına çok yakın olduğu için herkez “ bu işi o yaptı” diyordu.
Nasuh, padişahın kızının has tellâkı idi. Her sırrını bilirdi. Hatta onlar iki ayrı bedende bir ruh gibi idiler.
_Sultana ondan daha yakın yoktu. Mücevherleri çalsa o çalmıştır. diye düşünülmüştü.
Nasuh onlara dedi ki:
__Bu bana Allah’ın lutfu. Yoksa ben sizin sandığınız dan daha beter birisiyim. Benden ne diye helalık diliyorsunuz ki, çünkü ben insanların en günahkarıyım.
Sonra birisi geldi, Nasuh’a dedi ki;
__Padişahımızın kızı iltifat buyuruyor, seni çağırıyor. Kendisini senin yıkamanı istiyor.
Nasuh:
__Git git. Elimişten kaldı! Nasuh şimdi hastalandı.
Koş, acelebaşkasını ara!Vallahi, ben artık çalışamam, dedi
.Kendi kendisine “ Günah başımdan aştı, gönlümden o korku, o yanlış, o acı nasıl gider. Gerçekten öyle bir tövbe ettim ki tövbemi artık bozamam “diyordu. (Mesnevi’den
(Hazan gülü)
YORUMLAR
ibretlik bir yazı.....sabaha karşı okudum.....çok hoş ve sürükleyici.....tebrikler....
emine erdem
çok güzel ibretlik olaylar oluyorda anlayana tabiki. Selam ve Saygılar komutanım...