- 2946 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Döneklik Destanı...
Boraltan Köprüsü
Bizi siz öldürün, vermeyin Rusa
Yakışmaz Türklüğe, sığmaz namusa.
Vahşete göz yumup silkmeyin omuz
Bizi siz öldürün, varsa suçumuz.
Men ne diyem o vefasız dağlara
Öz gardaşı dönek olan ağlara.
Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım, bir zamanlar Boraltan Köprüsünde yaşanan dramı, Dönek Kardaş isimli şiirinde işte böyle resmediyordu.İkinci Dünya Savaşı esnasında Sovyet esaretine dayanamayan bir grup Türk, hürriyete kanat çırparak, sınırdaki bir Türk karakoluna sığınır. Sovyetler, sığınmacıların kendi vatandaşı olduğunu belirterek, iade ister.
Karakolda gergin bir bekleyiş başlar. Misafirler, ya öz yurtlarına kabul edilecekler, yada Boraltan Köprüsünün öbür ucunda bekleyen Rus müfrezesine teslim edileceklerdir. Ancak, Türk toprağını öpmeyip adeta yalayan, Türk bayrağını göz yaşları ile sulayan sığınmacılar, öz vatanlarının kendilerine sahip çıkacağından oldukça emindir.
Ne yazık ki Ankaradan ( İsmet İNÖNÜ’den ) gelen emir korkunçtur: Şahısları derhal ülkelerine iade edin.
Peki, bugün bırakın sokaktaki vatandaşı, Türk milliyetçisi/ülkücü diye geçinenlere, Boraltan Köprüsünde ne oldu, bu köprünün yeri nerededir diye sorsanız, doğru cevap verebilecek kaç kişi bulabilirsiniz acaba? Oysa, Boraltan Köprüsünde yaşanan trajedi, 1978 yılında ülkücüler tarafından filme çekildi.
Başrolünü Cüneyt Arkın ve Oya Aydoğanın oynadığı Güneş ne zaman doğacak isimli filmin gösterime girdiği bütün sinema salonları, Türk düşmanları tarafından bombalandı.
Esat Kabaklının bir bestesine de konu olan Boraltan Köprüsünün utanç dolu hikayesi şöyle :
* * *
İkinci Dünya Savaşı esnasında Sovyet esaretine dayanamayan bir grup Türk, hürriyete kanat çırparak, sınırdaki bir Türk karakoluna sığınır.
Sovyetler Birliği, sığınmacıların ?kendi vatandaşı olduğunu ileri sürerek, iade edilmelerini ister.
Karakolda gergin bir bekleyiş başlar. Misafirler, ya öz yurtlarına kabul edilecekler, yada Boraltan Köprüsü?nün öbür ucunda bekleyen Rus müfrezesine teslim edileceklerdir.
Ancak, Türk toprağını öpmeyip adeta yalayan, Türk bayrağını göz yaşları ile sulayan sığınmacılar, öz vatanlarının kendilerine sahip çıkacağından oldukça emindir.
Ne yazık ki Ankara?dan ( İsmet İNÖNÜ’den ) gelen emir korkunçtur:
- Şahısları derhal ülkelerine iade edin.
Köprünün diğer tarafında kanlı dişlerini sırıtıp göstererek bekleyen Rusları iyi tanıyan sığınmacılar, Türk askerlerine yalvarıp yakarırlar:
- Ne olur bizleri siz öldürün onlara teslim etmeyin. Hiç değilse kendi toprağımızda, kendi bayrağımızın altında ölelim.
Fakat askerler emri uygulamak zorundadırlar.
* * *
Boraltan Köprüsüne getirilen sığınmacılar, Türk askerleri tarafından beşerli, onarlı gruplar halinde karşı tarafa geçmeye zorlanır.
Karşıda bekleyen Rus müfrezesi, köprüyü ilk geçen grubu, hemen oracıkta, Türk askerlerinin gözleri önünde kurşun yağmuruna tutarlar.
Olup bitenler karşısında şaşkına dönen karakol komutanı, teslimat işini derhal durdurarak, olup bitenleri Ankara?ya rapor eder:
- Karşıya geçenleri kurşuna diziyorlar.
Ankaradan gelen cevap şöyledir:
- İsmet İNÖNÜ’nün kesin emri var. Görevinizi yapın, yoksa vatan hainliği ile yargılanacaksınız.?
Çaresizlik içinde son bir kez daha askerlerin yüzüne bakan sığınmacılar, sonunda değerli eşyalarını ve giysilerini bırakarak, Boraltan Köprüsünden ölüme yürümeye başlarlar.
Gözyaşlarına boğulan askerler, olanları görmemek için köprüye sırtlarını dönmüşlerdir.
Sığınmacıların ölüme yürürken haykırdıkları o sözler, yürek parçalayacak niteliktedir:
- Varsın ölen biz olalım, yaşasın Türkiye.
* * *
Boraltan Köprüsü dramı, bir döneme damga vuran utanç zincirinin sadece bir halkasıdır.
Sovyet zulmünden kaçıp, kurtarıcı olarak zannettikleri Almanlara sığınan Kırım, Kazak, Özbek, Kırgız, Azerbaycan ve Ahıska kökenli onbinlerce Türk, savaşın bitiminden sonra, aynı şekilde kaçak yollarla geldikleri Türkiyeden Sovyetler Birliği?ne iade edildiler.
Hepsinin akıbeti, ya gulaglarda ölünceye kadar çalıştırılmak, yada bir idam mangasının karşısında son nefesini vermek oldu.Aradan yıllar geçti.
Artık ülkenin kaderi iki dudağı arasında olan Milli Şef yok, işbaşında sözde Türk milletinin oylarına seçilmiş olan bir iktidar var.
Peki değişen nedir?
Dün, kendilerine güvenen Türklerini gözlerinin yaşına bakmadan ölüme gönderenler, bugün buldukları ilk fırsatta kendilerine bel bağlayan (derin devlet) bu aziz milleti sırtlarından hançerliyorlar.
Türkiye, Gerçek Müslüman Türkler tarafından idare edilinceye kadar, bu utanç aynen devam edecek.
Rabbim karanlık güçlere fırsat vermesin...
YORUMLAR
Tarihi bir detayı anlatman güzel de...sonunu iktidara bağlama yönü gereksiz ve acemice olmuş....Milli şef ile yakın bağı olan milliyetçi part utanmalı ama utanmazlar....
Azerbaycan halkı bizim gibidir... ama yönetim politbüro ajanı Aliyev ailesinde..
-Doğalgazı bize en pahalı veren ülke Azerbaycan...
-PKK yı terör örgütü kabul etmeyen ülke Azerbaycan...
-Kıbrısı hala tanımayan ülke Azerbaycan...
-Ermenilere desteği Rusyanın verdiğini bile bile Karabağda rus askeri olmasına rağmen Türkiyeyi değil Rusyayı ağabey bilen Azerbaycan