BİNLERCE RENK ÇİÇEK AÇTI..
Dışarıda yazdan kalma bir hava vardı. Oysa ki mevsim sonbahardı.Ağaçlar yapraklarını birer birer dökerken nice gönülleri sürüklerdi rüzgarlar hazana, nice gözler dalar öylece kalırdı boş mehtaba..
Yine aylardan kasımdı. Olgun yaştaki kadın rüzgarın derdest eden sesine dayanamadı. Şöyle yağmurda dolaşayım diyerek şalını omzuna aldı. Kendini yavaş yavaş esen yelin serinliğine bıraktı.
Adımları onu nereye götürüyordu. Belki de hiç farkında değildi. Karşıda koyu mavi denizin hırçın dalgalarıyla ara sıra kendine geliyordu. Bugün bir başkaydı. Öyle ya o da bir insandı ve insanın bir günü bir gününe uymayabilirdi. Gitsem diyorum, gitsem çok uzaklara, yağmurların beni ıslatmayacağı sağanaklara, öyle bir yer var mı acaba. Mırıldanırken dudaklarında bellli belirsiz kelimeler yine ayaklarının ritmiyle yavaşladı ve kendi kendini sorgulamaya başladı. Neden ben böyleyim, neden eskiden gülüp geçtiğim olgular neden şimdi bana tahammülsüz geliyor, neden doğan güneşteki umutlarım artık çarkediyor, neden her şey yoluna girer elbet diye es geçtiğim yüklemler neden şimdi her şeyin sonuymuş gibi geliyor. Sorgular,acabalar ve bir çok yanıtsız suskular.
İnsan geçmişe dair iç hesaplaşmanın ortasında bulunca kendini, nedenler, niçinler o kadar çoğalır ki. Elde değildir hesaplaşmalar, yapılan muhasebenin çığlıklarındaki imkansızlıklar. E geriye dönülmeyeceğine göre, bugünü yaşayalım demek kolaydır dile.Söylemesi kolay da ya dalgaların aşındırdığı, derin izler bıraktığı yürek, sabır ve sürüklenen çakıl taşları. Bunları tekrar yerli yerine yerleştirmek kolay mı. Değil elbet. Kaybolan yıllar neleri götürmüştür, neleri bırakmıştır belli tortulanmış yosunlardan kalan sızılardır kalan geriye...
’’ Ne kadar uzaklaşmaya çalışsam daha çok üşüyorum" demeye başladı sonra.
Bazen hüzünlerin kahramanı oluyordu, bazen sonsuzluğa bıraktığı umutların. Bazen bir varoluş türküsü ,bazense yüreklere ferahlık veren limoni serinliğin öyküsü.. Ama yaşam felsefesinde yitmeyi kabullenmemek, avuçlarından kayan giden anları saymamak zamanıydı..Sızılarını kuma yazdı..Asla ağlamadı, ağlayamadı..
Zengindi bir anlamda. Herkesin anladığı şekilde varlıkta olmamıştı hiç gözü. Zenginliği yaşadıklarıydı,anılarıydı, duyumsayan kalbi, hisseden gönlüydü bir anlamda. Yaşadığı her saniyeden ayrı bir ders çıkarmıştı. Onları taşıyordu şimdi heybesinde ve nesillere vedia bırakmalıydı, örnek olmalıydı..
Kısa bir zaman içerisinde neler düşündü, neler geçti gözlerinin önünden yaşama dair. Bir film şeridi gibi slaytlaşan ömrüne sığdırdıklarını, hala zaman zaman yüreğinden taşan çocukça rüyalarını, saniyelerse yıldızlar gibi kaydı gitti gözlerinden. Dudaklarında bir şarkı belirdi. Döndü tekrar geriye. İlhamını rüzgardan almıştı bu kez de.Gitmeliydi eve, dizeleri yazmalıydı yıllardan kalma günlüğüne. Hem karanlık çökmüştü iyden iyiye. Eşim gelmek üzeredir ,gitmeliyim,çocukları aramalıyım bugün onları bir başka özledim..derken hayatın gerçeklerine dönme vakti diyerek bu kez de adımlarını hızlandırdı..Yoksa hayat masal mıydı...?
Gecenin ilerleyen zamanlarında aldı kalemi, kağıdı eline.Yazdı,yazdı, yazdı...Derken camın önünden gelen ses üzerine kalktı, pencereyi açtı. Gördüğü manzara karşısında çok duygulandı.Yağmur yağıyordu yine. Kedicik dışarda kalmış diye kendi kendine mırıldandı. Demek ki hala yaşama dair çok işi vardı..Umutlandı.. O an binlerce renk çiçek açtı..
HAZAN
YORUMLAR
hazan444
evet hayat bir manada masal veya hayal olarak algılanabilir, hele 60-70 yıl dünya üzerinde yaşayan bir insanın (bir ömrün) ışık hızına vurulduğunda dünyada sadece 8 saniye kaldığımızı bilselerdi insanlar acaba gene zamanlarını böyle tüketirlermiydi :) yazınız güzel olmuş.....
Canımmmmmm, harika bir yazıydı. Görünce önce şaşırdım nesir bölümünde. Güzel bir anlatımdı. Tebrikler canım benim. Sevgilerimle