- 857 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
şehrin son delisi
Soğuğun insanın iliklerine kadar işlediği şu kararsız, gri kış günlerinde, yağmur serpintilerinin kaldırım kenarlarındaki kaçak adımları dahi ıslatacak derecedeki sepkeninin altında, incecik kazağı, yağmuru ve soğuğu hiçe sayan adımlarıyla kim yürür sorusuna verilecek cevap “ancak bir deli yürür” olacaktır.
Ancak bir deli; zayıf bedenini en bıçkın soğuklara serebilir, gelen arabaları umursamadan yolun tam ortasından yürür, içinden geldiği gibi güler, etrafındaki kalabalıkları umursamadan içindeki sancıyı, dilindeki en fütursuz kelimeleri dışa vurabilir. Ancak bir deli; sevdiği için aklını verebilir. Bir zamanlar sanayi sitesinin en gözde, en mahir ustası iken ancak bir deli hayatı her şeyiyle ardına atıp ıslanan vücuduna aldırmadan gününü kaldırım kenarlarında yürüyerek geçirebilir.
Anlatmaya çalıştığım kişi, boynunu içine çekmiş duruşu ve kısa adımlarla her gün önümüzden geçen, sararmış parmak aralarından düşürmediği sigarasıyla ayrılmaz bir ikili oluşturan Latif, “Deli Latif!” Öyle sıfatlandırmışlar onu, kendini akıllı addedenler. Sorduğum hiçbir kimse hakkında tam anlamıyla bir bilgi sahibi değil. Hakkında tek bilinen, bir zamanların sağlam bir demirci ustası olduğu. Daha sonraları başına gelen sevda yarasından sonra, kendisini boşlukta bulup etrafındaki kendini akıllı addedenler tarafından son şekli verilmiş bir yalnız adam.
Bazı mezar taşlarında yazar hani “dün biz de sizin gibiydik” misali özlü sözler. Bugün Latif, her gün şehrin caddelerinde, hayatın tam kalbine yürüyor, aksak adımlarıyla. “Bakın ey insanlık, ben, sizin eserinizim” dercesine. Esfel-i safilin’in son örneği şehrin ıslak kaldırım kenarlarında her gün vizyonda kapalı gişe oynuyor. Dün bizim gibi olanın, yarın yine bizim elimizle ne hale gelebileceğinin en gerçekçi en somut halini sergiliyor imalatçılarına.
Bugün Latif’e yakıştırılan kelimeleri kırk gün üst üste ona söylediler mi bilemiyorum ama onu bu hale getirinceye kadar yediği dayaklar ve alabildiğince dışlamalar, itip kakmalar bugün hala duruşunda, bakışlarında tüm doğallığıyla sezilebiliyor.
Bazen uğruyor yanıma. Adımlarını sürükleyerek giriyor içeri. Kesik kesik cümlelerle soruyor istediğini. Alıyor. Sonra avucunda ki tüm metal paraları uzatıyor bana doğru. Neyi varsa vermeye razı. Yeter ki istediğini alsın. Zaten onun bu hali de alamadığına verdiği şeyin son ürünü değil mi?
Aldığı ilaçların etkisiyle gittikçe büyüyen göbeği daha belirgin artık. En çok da halka tatlıyı seviyor. Bana sorduğu şeyler arasında genelde tatlı türü şeyler ağırlıkta. Belli ki içinin acısı yüreğine, diline vuruyor. Yediği tatlılarla bastırıyor artık hissedemediği onca acılarını. Çok konuşmuyor, ama kendisine sorulan sorulara anlamasız da olsa hızlı cümleleriyle bir cevabı mutlaka oluyor. Hızlı hızlı konuşuyor artık, hiçbir şeye geç kalmak istemezcesine. Parmak uçlarına sıkıştırılmış sigarası bükük dirseğiyle sürekli dudaklarına yakın bir şekilde bekliyor, son demine kadar çekiyor içine, hiçbir şeyi yarım bırakmama adına.
Bir yazının konusu olmaktan çok daha öte bir şey aslında Latif. Şu yalpalayan hayatın öznesi. Kirletilmiş amel defteri olanların son ürünü. Şimdilerde bir sigaraya buruk bir tebessümünü veren ama bir zamanlar sevdiğine aklını verecek kadar cömert bir müsrif kişilik.
Yaşadığı onca olumsuz şeylerden sonra şimdi kendinden de geçmiş Latif sevdiğinden de. Dilinde ki tek kelime “sigara var mı sigara
Mehmet Deveci
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.