neo-post-dada-empres-klasik-ekspres-egzistansiyal-romantik-sürrealist-realizm
Perde
SAHNE I / ARAYIŞ
(Çin Seddi)
BRAD PITT: Sanatı ve Sanatçıyı Koruma ve Yaşatma Kulübü’nün ilk kuralı Sanatı ve Sanatçıyı Koruma ve Yaşatma Kulübü’nden kimseye bahsetmemektir. Sanatı ve Sanatçıyı Koruma ve Yaşatma Kulübü’nün ikinci kuralı Sanatı ve Sanatçıyı Koruma ve Yaşatma Kulübü’nden kimseye bahsetmemektir. Sanatı ve Sanatçıyı Koruma ve Yaşatma Kulübü’nün üçüncü kuralı Sanatı ve Sanatçıyı Koruma ve Yaşatma Kulübü’nden kimseye bahsetmemektir. Şimdi toplantıyı başlatması için sözü Sayın Doktor Franz Kafka’ya bırakıyorum. (Alkış sesleri.)
FRANZ KAFKA: Merhaba arkadaşlar. (Alkış sesleri.) Bugün burada toplanış amacımız bizi sınırlayan engelleri ortadan kaldırarak tam anlamıyla özgürleşebilmemizi sağlayacak olan şartları sağlamak. Bunun için gereken ilk şart geçmişten günümüze kullanılmış olan bütün sanat akımlarını yıkarak tüm bunlar yerine geçecek olan yepyeni, sınırsız ve asla ama asla yerini bir başka akımın almasının mümkün olmayacağı benzersiz bir sanat akımı yaratabilmek, yani hepimizin gerekliliğini bildiği ama birçoğumuzun bunu bildiğinin farkında olmadığı şeyi yapmak: Değişmek. (Alkış sesleri.) Peki nedir söz konusu değişimden kasıt? Romantiklerin klasiklere ya da realistlerin romantiklere ya da sembolistlerin parnasistlere karşı gerçekleştirdikleri yapay ve sağlam bir temele sahip olmaktan çok uzak o gelip geçici değişim mi? Hayır, sanmıyorum. (Alkış sesleri.)
GUSTAVE FLAUBERT: (Alkış sesleri arasında.) Yuuuuuuhhh!
VİCTOR HUGO: (Alkış sesleri arasında.) Yuuuuhhh!
GUSTAVE FLAUBERT: Sen ancak bir… (Görevlilerce susturulur.)
EDWARD NORTON: Sanatı ve Sanatçıyı Koruma ve Yaşatma Kulübü’nün dördüncü kuralı şartlar ne olursa olsun konuşmacıya saygı göstermektir. Sanatı ve Sanatçıyı Koruma ve Yaşatma Kulübü’nün beşinci kuralı şartlar ne olursa olsun konuşmacıya…
DAVİD FİNCHER: (Edward Norton’a susmasını işaret ettikten sonra Flaubert’e döner.) Bay Flaubeğt göğüşleğinize saygımız sonsuz ama fikiğleğinizi ve tepkileğinizi söz sığası size geldiğinde dile getiğiğ ve oyunun doğal akışına müdahalede bulunmazsanız daha iyi oluğ. Aynı şeyleğ sizin için de geçeğli Bay Hugo. Evet, şimdi devam edebiliğiz. Neğede kalmıştık Chuck?
CHUCK PALAHNİUK: Bay Kafka konuşmasına devam etmekteydi Dav.
HELENA BONHAM CARTER: (Kafka’ya göz kırpar.) Adamım benim. (Flaubert ve Hugo’ya doğru kısık sesle.) Serseriler!
DAVİD FİNCHER: Tamam o zaman. Devam edebiliğ…
GUSTAVE FLAUBERT: Hayır, itiraz ediyorum! Bu adil bir toplantı olacaksa şayet, herkes eşit haklara sahip olmalı. Bayan Carter uyarılmalı ya da toplantıdan uzaklaştırılmalı, hakaret etti bize az önce.
DAVİD FİNCHER: Ağnold! Kadiğ! Jackie! (Başıyla Flaubert’i işaret eder.) Atın bunu aşağı! (Flaubert görevlilerce sedden aşağı atılır.)
GUSTAVE FLAUBERT: (Aşağı düşerken.) Aaaaaaaaaaa!
MONİCA BELLUCCİ: (Gözleri dolmuştur.) Ama…ama bu hiç adil değil!
DAVİD FİNCHER: (Bellucci’nin kulağına.) Boş veğin bayan, zaten hiç sevmezdim kendisini. Kimin davet ettiğini de bilmiyoğum hem. Şimdi niçin buğada olduğunuzu hatığlayın ve sizi ilgilendiğmeyen konulağa lütfen buğnunuzu sokmayın. (Konuklara döner.) Evet Bay Kafka, devam edin lütfen. Bu arada değeğli konuklağımızdan toplantıya zağağ veğmemesi için konuşmacıları alkışlamamalağını ğica ediyorum. Evet, doktoğ!
FRANZ KAFKA: Teşekkür ederim Bay Fincher. Evet baylar ve bayanlar, öyle bir değişim olmalı ki söz konusu değişim; her şey ters-yüz olmalı, değişimin kendisi bile bu değişimden değişmeden çıkamamalıdır. Öte yandan hiçbir şeyi sıfırdan yaratamayacağımıza ve değişecek olan şey eskiye dönük yaratılar olduğuna göre değişimimizin bir yüzü de eskiye dönük olmalıdır. Ama bundan tam anlamıyla bir eskiye bağımlılık anlamı da çıkartılmasın lütfen. Değil mi ki elimizdeki tek malzeme halen insan ve biz yaratılarımızı gene insana göre şekillendireceğiz, değişim konu ve içerikten ziyade biçimde gerçekleştirilmeli ve bilinen tüm akımlardan yola çıkılarak yepyeni ve sarsılmaz bir akım oluşturulmalı ki değişim amacına ulaşabilmiş olsun.
FRİEDRİCH NİETZSCHE: Tanrıyı öldürdüğü -ya da tanrı onu terk ettiği- günden beri amaçsız yaşayamaz hale gelmiştir insanoğlu. Tanrı varken erek O’na ulaşabilmekti ve bu erek birçoğumuz tarafından istismar edildiği için tam bir erekten bahsetmek mümkün değildi. Ama şimdi tanrı yok ve insanlar her geçen gün kendilerine peşinden koşabilecekleri başka başka amaçlar/tanrılar/oyuncaklar v.s. yaratmaktalar. (Bıyığıyla oynar.) Ve madem bugün burada toplanış ‘amac’ımız yepyeni bir akım oluşturabilmek, böyle bir şeyi başarsak dahi, kim bu akımın ihtiyaçlara layıkıyla cevap verebileceğinin ve daha da önemlisi yeni bir amaç doğrultusunda oluşturulacak bir başka yeni akım tarafından -tıpkı kendinden öncekiler gibi- yerle bir edilmeyeceğinin garantisini verebilir ki?
JEAN PAUL SARTRE: Bence Bay Nietzsche haklı.
FRANZ KAFKA: Benim anlatmaya çalıştığım da bu işte. Bu yüzden buradayız. Ve bu yüzden dünyanın gebe olduğu yeni akım tek bir sanatçı ya da tek bir grup tarafından münferit bir olay ve bir hayal gücü ürünü olarak kendi çalışma odalarında değil de, burada, hepimizin hazır bulunduğu bir ortamda, büyük ve yaratıcı bir toplantının salt hayal gücüne değil, düşünceye de dayalı müşterek ürünü olarak doğmak zorunda.
ORHAN PAMUK: Bunun için de söz konusu akım sadece -bir yandan kıyasıya eleştirirken öte yandan onun küllerinden doğmak zorunda olduğu- geçmiş yaratılarla beslenmemeli, gelecekte doğması ihtimal akımlardan da azami miktarda yararlanabilmelidir. Akımın varlığını koruyabilmesinin ve ölümsüzleşebilmesinin ön koşulu bence budur. (Gözlüğünü düzeltir.)
ERNESTO CHE GUEVARA: (Purosunu yakarak.) Ama o zaman da son derece anti-demokratik ve totaliter bir tutum sergilemiş olmaz mıyız sizce? Böyle bir durum, akımın, doğacak farklı akımları baskı altında tutup, onları sindirip, yeri geldiğinde bir yolunu bularak onları yok etmesi gerektiği anlamına gelir ki; bu, her şeyden önce her türlü yaratımın ve savaşımın ana konusu olan insanın doğasına bir saygısızlıktır ve eninde sonunda akımın kendi kendini yok etmesine sebep olacaktır. Sosyalizm’in niçin başarısızlığa uğradığını hatırlayalım yoldaşlar!
SALMAN RUSHDİE: Aynı noktaya ulaşabilmek için hareket halinde bulunan birbirinden bağımsız iki yolcuyu düşünelim: Yol türlü tehlikelerle kaplıdır ve yolculardan ilki kendisinden üstün herhangi bir gücün her türlü yaptırımdan muaf, salt kendi aklı ve iradesiyle; ikincisi ise belirli bir güce biat ettiği için kendi aklı ve iradesinin yanı sıra bu gücün koruyuculuğu, denetimi ve güvencesi altında yola devam etmektedir. Bu durumda sizce hangi yolcunun hedefe sağ salim ulaşabilme konusunda içi daha ferahtır?... Lafı uzatacak değilim, Bay Kafka’nın bahsettiği akıma benzer bir akım yaratmak istiyorsak bence işin içine her şeyden önce inanç girmeli.
TRİSTAN TZARA: (Yüksek sesle.) İnanç öyle mi! Hiçbir şeyin sağlam ve sürekli kılınması mümkün değilken ve dünya dibine kadar pisliğe gömülüyken ve siz süt kuzuları burada dikilip de bu anlamsız konular hakkında saçma ve yapay sözcüklerle ahkâm keserken bize lazım olan inanç öyle mi! Açın gözlerinizi beyler! Her şey değişir ve her değişim beraberinde bir yıkıntı getirir. Yetmedi mi yıktıklarınız! İnsanlar şu an açlar! Ve saçma sapan fikirlere değil, aç karınlarını doyurabilmek için yiyeceğe muhtaçlar!...
ARTHUR RİMBAUD: Evet! Yok olacağımız an gelinceye kadar bi’ şekilde var olmak zorunda olduğumuza göre tüm bu saçma fikirlerin ne önemi var ki! İnsanlar açlar! Ve şu an yeni yıkıntılara, yeni…
(Kim olduğu tespit edilemeyen birinin (daha sonra Sherlock Holmes ve Müfettiş Gadget tarafından yürütülecek sorgulamalarda Charlie Chaplin suçunu itiraf edecektir) fırlattığı domatesle Arthur Rimbaud’u yaralamasıyla toplantı bir anda karışır. Aralarında Andre Breton, Micheal Jackson, Luis Aragon, Jeanne D’arc, Paul Eluard, Wolfgang Amadeus Mozart, Rodion Romanoviç Raskolnikov, Bruce Lee, Malcolm X, Köroğlu, Karl Marks, II. Mahmut, Marilyn Manson, Jery, Elijah Muhammad ve Dalton Kardeşler gibi isimlerin de bulunduğu kalabalık bir grup Tzara ve Rimbaud’u savunurken, Franz Kafka, Helena Bohem Carter, Batman, Orhan Pamuk, Madonna, Shrek, Virginia Woolf, Neo, Adam Smith, Marquis de Sade, Charly Chaplin, Hürrem Sultan, William Faulkner, Emma Bovary, Ludwig Van Beethoven, Lev Nikolayeviç Tolstoy, Tom, Şeyh Galip, Günter Grass, Emile Zola ve Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin başını çektiği grup Tzara ve Rimbaud’un saçmaladığını iddia eder. Marilyn Manson Shrek’le, Tom Jery’le, Madonna Jeanne Darc’la ve Karl Marks Batman’la kavgaya tutuşur. Jean Paul Sartre, Friedrich Nietzsche, Al Gore, Eflatun, Kofi Annan, David Fincher, Kanuni Sultan Süleyman, Dalai Lama, Don Quijote, Buda ve Bülent Ecevit olayları yatıştırabilmek için büyük çaba harcarlar ama başaramazlar. Her kafadan bir ses çıkar.)
JEAN PAUL SARTRE: Arkadaşlar, arkadaşlar! Biz Fransa’da bu şekilde tartışmayız!
FAHRETTİN CÜREKLİBATUR: Yalan!
ATTİLA İLHAN: Sarhoştum, Kasımpaşa’daydım. Vapuru onlar vurdu, ben vurm…
OĞUZ ATAY: Mütemadiyen muhayyile olduğu tezahür edilen ve vasıfsızca müptela olunan pek çok müphem konu hakkında, pek muhterem misafirlerimiz, tek dişi kalmış medeniyeti müdafaa-i evkaf mertebesinde son derece vehim ve vahim bir münasebetle ilhak olunmuş ve zapturapt altına alınmış bir yeise meyletmiş ve aradıkları saadeti -ne yazık ki- bulamamıştırlar.
DON QUIJOTE: Dulciena aşkına! Biri bir şeyler yapmalı! Hadi Rocinante!
ROCİNANTE: İhıhıhııııııı!
KARA MURAT: Savulun köpekler!
BARIŞ MANÇO: Yaz tahtaaayaaa bir dahaaaa. Tut defteriiii kitabıııı. Sarı Çizmeliii Mehmet Ağaaa bir gün ödeeeer hesaaabıııı.
SARI ÇİZMELİ MEHMET AĞA: Bana ne! Ödemem gari!…
HALEY JOEL OSMENT: Ölü insanlar görüyorum!
ROAD RUNNER: Mip! Mip!
ATTİLA İLLHAN: Emperyal Oteli’nde üç gece kaldık. Fazlasın paramız yetmiyordu. Gözlerin gözlerimden gitmi...
FRED ÇAKMAKTAŞ: Yabadabaduuuuuuu!
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU: İş bu belge, nokta nokta nokta tarihinde gerçekleştirilen Sanatı ve Sanatçıyı Koruma ve Yaşatma Derneği’nin bilmem kaçıncı Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı’na ait olup, söz konusu toplantıda alınan kararlar ilgili belgeye daha sonra ek halinde…
BAY KİMOLDUĞUBİLİNMEYENBİRİ:
Bir kısa andır
Sen kendine yenik
Bir garip andır
Cümleler yitik
Gecenin koynunda bir başına
Utançtan bir adamdır
Ve yalnızlıktan ibarettir tüm şehir
Bir kısa zamandır
Cümleler eksik
Bir garip andır
Adam kendine yenik
Henüz bulunamamıştır cevaplar
Mutsuzdur her giden
Zorladıkça dünyayı
İnandıkça yeneceğine
Bekle demektedir, bekle adam!
Bu senin zafer sandıklarındır aslında inceden inceye içini kemiren
Ve yeni bir hayata başlayabilme özlemidir aslında ölüm
Bekle adam
Özlemin elbet bir gün dinecektir
Nasıl ki yoksa hiçbir şeyin ardı
Bekle adam!
Bekle!
Özlemin bir gün elbet dinecektir!
MEHMET II: Ol küm kü devletüne ve padüşahuna başkaldurmuştur; gözünün yaşuna bakulmadan boynu vurulacaktur. Bu da böyle biline ve mûcebince amel oluna!
ATTİLA İLHAN: ne çok çığlıkların silemediği zaten yok bir tren penceresinde…..öhhöhöhöhhööö…..sen benim hiçbir şeyimsin…. öhöööö…..yabancı bir şarkı gibi yarım…öhöööhhöööö!
HAZARFEN AHMET ÇELEBİ: Yere yatın! Yere yatın!
(Görevlilerce havaya üç el ateş edilir. Herkes yere yatar. Bu arada Brad Pitt Audrey Hepburn’ün eline basar. Red Kit Düldül’den düşüp ayağını incitir. Korkudan tir tir titreyen Sancho Panza Mevlana’ya, Helena Bohem Carter Franz Kafka’ya, Cemil İpekçi Pierre Cardin’e sarılır. Sedde tırmanmaya çalışırken silah seslerinden ürken Flaubert dengesini kaybedip bir kez daha aşağı yuvarlanır. Edward Norton ve David Fincher konukları yatıştırmaya çalışırken Monica Bellucci kendisini taciz eden Alice Cooper’ı tokatlar ve Kadir İnanır’dan yardım ister. Monice Belluci’yi Alice Cooper’in elinden kurtaran Kadir İnanır Aşık Veysel’i yerden kaldırarak güvenli bir yere taşır ve ödül olarak Monica Bellucci’den bi’ Fransız öpücüğü kazanır. Jean Paul Sartre sedde yaklaşmakta olan uçağı göstererek ‘İhtilalciler!’ diye bağırır ve aşağı atlayarak toparlanmakta olan Flaubert’in üzerine düşer. Flaubert’in ön dişleri, Sartre’ın gözlüğü kırılır. Sedde iniş yapan uçaktan sırasıyla Metallica grubunun üyeleri, Sigmund Freud, Charlize Theron, Kaptan Spark, Mel Gibson, Splinter Usta, Ninja Kaplumbağalar, William Wallace, Richard Wagner, Anna Nicola Smith, Fidel Castro, Kaptan Mağara Adamı, Tom Cruise, Pembe Panter, Diego Armando Maradona, Carrie-Anne Moss, Morpheus, Gandhi, Pamuk Prenses, Yedi Cüceler, Tazmanya Canavarı, Jack Nicholson, Bugs Bunny, Ajan Smith ve Joker çıkarlar. Yeni gelen konuklar ötekilerle çabucak kaynaşır: Dulciena ile Charlize Theron’u karıştıran Don Quijote Charlize Theron’a soneler okumaya başlar, bunu gören Dulciena hırsından Sancho Panzo’yu pataklar ve ağlamaya başlar. Jery’den korkan Anna Nicola Smith II. Mahmut’un kucağına atlar. Joker Dulciena’yı teselli eder. Tom, Pamuk Prenses’e sırnaşır. Maradona ve Dalton kardeşler ortada sıçan oynamaya başlarlar, Maradona ebe olur. Bruce Lee, Splinter Usta’dan imzalı fotoğrafını ister. William Wallace birbirine giren Neo ve Ajan Smith’i ayırmaya çalışır. Fidel Castro’yla Che Guevara kucaklaşır. Bunu gören Carrie-Anne Moss’un gözleri yaşarır. Carrie-Anne Moss’un gözlerinin yaşardığını gören Orhan Pamuk ona bi’ buket papatya uzatır. Orhan Pamuk’un Carrie-Anne Moss’a papatya uzattığını gören Neo, Ajan Smith’i bırakıp Orhan Pamuk’a saldırır. Richard Wagner ve Sigmund Freud’un araya girmesiyle iş tatlıya bağlanır ve Orhan Pamuk buketi Carrie-Anne Moss’tan geri alarak Pamuk Prenses’e uzatır. Yedi Cüceler ve Tom bundan hoşlanmayınca Orhan Pamuk, Pamuk Prenses’ten de geri almak zorunda kaldığı buketi hırsla sedden aşağı fırlatır. Jean Paul Sartre kafasına düşen buketi Flaubert’e uzatır ve ikili barışır. Barışan ikili yukarı doğru tırmanır. Buda; Kaptan Mağara Adamı, Pembe Panter, Tom Cruise, Michael Jackson, Marilyn Manson ve Madonna’ya yoga yaptırtır. Lars Ulrich, Köroğlu’na nasıl headbang yapabileceğini gösterirken Karacaoğlan Kirk Hammet’e bağlama çalmasını öğretir. Etrafın sakinleşmeye başladığını gören David Fincher Brad Pitt’e toplantıya ara vermesini söyler.)
BRAD PITT: Değerli konuklar, toplantımıza bir süreliğine ara veriyoruz. Bu süre boyunca Metallica grubu en güzel şarkılarıyla huzurlarınızda olacak, iyi eğlenceler!
(Sevinç çığlıkları arasında konser başlar.)
JAMES HETFİELD: İlk parçamız sevgili hemşerim David’e gelsin. Senin için Dav…
METALLİCA:
Tutku oyununun sonu bu,
/ ufalanıp dağılışı.
Kendini yok edişinin kaynağıyım ben
Korkuyla pompalanan damarlar
/ en karanlık berraklığı emen.
Ölümünün hazırlanışında başı çekiyorlar
Tat beni, göreceksin:
/ ihtiyacından daha fazlasıyım,
Kendini adamışsın sen,
/ seni öldürüş şeklime…
Daha hızlı gel,
Sürünerek.
İtaat et efendine!
Yaşamın daha hızlı tükeniyor,
İtaat et efendine!
Efendine!
Kuklaların efendisiyim ben, ipleri yöneten
Zihnini bulandıran ve düşlerini yok eden
Seni körelttim, hiç bir şey göremiyorsun
Yalnızca çağır beni ismimle, çünkü haykırışlarını işiteceğim:
Efendim!
Efendim!
Yalnızca çağır beni ismimle, çünkü haykırışlarını işiteceğim:
Efendim!
Efendim!
…
…
…