Bir korkunun çocuğu..
Eski, boyası dökülmüş, beyaz bir demir kapının arkasında kapkaranlıktım..
Baktığım yerler hep düşlediğim özgür hayallerimdi.. uzak ülkelerin ‘uzak bir diyarda..’ diye başlayan masalları gibi..
şirin yaramazlıklarımın bedeli, kaynak yapılamaz demirden parmaklıklardaki sıkı yumruklarımın gözyaşlarıydı..
yumruklarım sessizce ağlarken ben kahrolası suçlarımla baş edemiyordum..
sürekli olarak yutuyordum; yumrukları, parmaklıkları, yaramazlıkları, hayalleri, özgürlüğü, kapıları filan..
sosyolojik bir obezliğe doğru yol alıyordum son sürat..
sonra annemi yutmaya başladım sonrada babamı yuttum..
bu suçlar fazla geldi ağzıma kilit vuruldu.. sonra sustum.. konuşmayı unuttum..
dilim tutuldu diye dilimi kestiler dilsiz oldum.. sonra gözlerim devreye girdi..
artık en büyük suçlar ona yükleniyordu.. bakmadım.. ağlamadım.. görmedim..
küçükken o kapı dev gibi görünürdü.. ben büyüdükçe daha da dev oldu .. gittikçe kabuslarımdaki canavarın suretine büründü.. sonra tüm hayallerimi çığlıklarımı, özgürlüğümü, yaramazlıklarımı kurban ettim canavarın akşam yemeğine..
her ısırıkta bir korku her korkuda bir ben eridik ve tüm yuttuklarımdan geriye kalan sadece mecazlığa aç titrek gözlerim..
ve açıılmak bilmeyen paslanmış beyaz demir kapı…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.