Hülya ..
-"Önüne bak be adam!"
Bu sözlerle kendime gelmiştim. Her an patlayacak bir yanardağ gibi karşımda dikilmiş duran bu yarma herife ne diyeceğimi bilemedim. Suratını bir bitkiye benzetiyordum ama çıkaramadım. Bir an, ağzımdan çıkacak en ufak olumsuz bir söze karşı, kendi parmaklarını kırmak istermişçesine sıktığı elini, en çok sevdiğim, sağ gözüme doğru hiddetle sallayacağını hissettim. Omuzlarımızın temasından önce kat ettiğim yaklaşık bir buçuk metre’yi özür diledikten sonra yeniden yürümek zorunda kaldım. Sol omzumun üzerindem hafifçe adamı süzerken aklıma düştü, kaktüse benziyordu.
Sanki gözlerim algıladığını, görme lobuma vermeden direk bana gösteriyordu. Ters düz olmuştum. Kulaklarım en kolay duyulacak sesleri değil de duyulması zor sesleri, nefesleri, çıtırtıları, insanların esnerken, dişlerini gıcırdatırken, kulaklarını kaşırken çıkardıkları sesleri duyuyordu. Aklım yürümeme yetecek kadar işliyor, çevremde olanları, geçip giden hayatı ve insanları algılamama yardımcı olmuyor beni kaale almıyordu. Ne kadar vakit yürüdüğümü ne bildim ne de hesaplayabildim. On üç yıllık kaldırımları, yedi yıllık belediye başkanlığı döneminde, henüz yenileme gereği duyan mübarek başkanımızın tuttuğu işçilerin çalışmaya başladıklarını, ayağıma takılan bir yığın kaldırım taşının beni düşürmesinden sonra fark etmiştim. Ayağa kalktığımda hem utancımdan hem de kendime gelebilmek için en yakın duvara, sarmaş dolaş olacak şekilde, suratımı çevirdim ve öylece bekledim.
Neden sonra, kendime geldiğimde bacaklarımda, gelişme çağında bir çocuğun baldırında hissetiği ağrıların bir benzeri vardı. Etrafı yumurtadan yeni çıkmış civciv misali kısık ve şaşkın gözlerle süzdüm. Yaklaşık üç beş metre ilerde bir durak vardı. Evinde aldığı aşırı alkol sonucu dışarı çıkmaya karar veren ve evin dış kapısını iki saatlik bir aramanın sonucu bulabilen ayyaş gibi yürüyordum. Durağın, sokaklarda ki çöp karıştıranlara, ayakkabı boyacılarına ve dilencilere nisbet yapar gibi dikilmiş çatısının altına girdiğimde insanların gözleri benim üzerime yöneldi. Durağa yaklaşırken dolu olan demir ve genelde keskin bir soğuğa sahip koltuklar, durağa girdiğim sıra bir an da boşaldı. Ya ben yanlış gördüm yada insanlar beni yanlış gördü. Oturdum. Kaba etim de soğuktan mı yoksa yorgunluktan mı sebebini bilemediğim bir ağrı hissettim. Gözlerimi kapattım. Açtığım da gördüğüm şey beni hem güldürdü hem de düşündürdü. Odamın, beyaz vu ucuz bir boyaya sahip tavanı. Benim aklım neden böyle boş beleş rüyalara yer verir ki anlamam.
Mustafa YADİGAR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.