- 6286 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KIRIK KALPLER SOKAĞI ...
içte hüzün,,gözde nem
ve yorgun ayaklarıyla her ruhun
aşinası olduğu bir caddenin bin yıllık adıdır ;
“kırık kalpler yokuşu” …
taze bi yaradan sızan,sıcak kan gibi süzülür yorgun adımlarınız,
basar gölgenizin üzerine
basar da yinede yürümekten başka yoktur hiçbir seçeneğiniz
yokuş dik,
yürek yaralı,
gölge üzgün,
düşeriz kaydımızı keyif defterinden yine kendi ellerimizle…
adına “hayat” dediğimiz bir şehrin,
adresi herkes tarafından ezberinden bildiği
en loş ve en uğrak semtidir
tıpkı “mutluluk parkı”,
“sevda çıkmazı”,,
“aşk sahili”,
ve “hayal bulvarı” gibi
hemen hemen hepimizin ortak mekanıdır
“kırık kalpler yokuşu” ki iç çekişlerimizin başkenti...
artık bi dostun yanlış anlaması mı olur kolunuza takıp girdiğiniz,
yoksa sevdiceğin ağır bir sözü mü alır getirir bizi bu bildik yokuşun başlangıcına,
o belli olmaz..
bazen bi anın yakıcı öfkesi, bazen yakınlarımızın sebepsiz ilgisizliği
bazen de kendi kendimize alınıp bir şeylere
kimseye sezdirmeden sürüklendiğimiz içimizi
ama illa ki,
ama mutlaka,
ve hiç değilse bir ömürde en az bi defa
hepimizin bi sebepten yolunun düştüğü
kırgın görüntüsüyle solgun,
ve hüzün yağmuruyla ağlamaklı,
bir dolu müdaviminin sendeleyerek
taştan kaldırımlarına düşen gölge bile yorgun ilerlediği
bir suskun yokuştur aslında adımlanan
gözlerde buğu
yürekte figan …
“nasıl yapar”
”nasıl görmez”,
“nasıl anlamaz” çığlıklarıyla içten içe,
“yapmamalıydı..hakketmemiştim..değer miydi ?” sitemleriyle fısıltı halinde
yorgun ruh, bıkkın adım düşülür yola
ve gece gündüz hiç fark etmez, her daim yer vardır
kırık kalpler yokuşunda sana…
taştan kaldırımlarında adımların yankılanır, yankılardaysa hayal kırıklığın..
kah bi ağaca tutunup soluklanır
kah bi duvara sırtını verip düşünürsün derin derin
ve bazen yanından yüzler geçer ki yabancı
ve kulağına sesleri gelir ki yabancı
ama dert olmaz aslında çünkü lisan tanıdıktır,
/üzüntü, keder ve gam/
kolayca anlar birbirlerini kısaca kırık kalpler,
hatta sözsüz bile konuşulsa…
……………
sonra zaman geçer
sonra ilk günlerin o acısı azalır l
lakin bilirisin yinede içten içe, sızı hala yaradadır..
kimi zaman kalbimiz inciteni affedince yeniden döneriz eski günlere..
bazen de kırık o kadar büyüktür ki,bağışlayamaz yürek,
küser mevsimlerce…
yada üstü örtülüp üstünden geçilir o kırığın
ki geçilse de incinmişlik unutulmaz bazen bir ömür…
yani sonuç ne olursa olsun ve sonu nereye bağlanırsa bağlansın
illa ki o yokuş tepilir herkesçe bir gün
ve adımlanır mutsuzluk ve hüzün yavaş yavaş arşınlanır…
bi dolu yerine hayal kırıklığımız siner mesela
yada bir yerine çöküp
adımızı kazımışızdır çoğumuz, ilk gençliğimizdeki gibi bi banka,,
belki de kalbimizden sızan ağrıdan bi kaç damla taşlarına bulaşmıştır yada bi kişiyi içimizden çıkartıp,toptan gömmüşüzdür o yokuşun bi yerine,,
ama illa,,
ama mutlaka,,
hiç değilse bi ömürde en az bi defa,,
hepimiz tırmanmışızdır “kırıp kalpler yokuşunu”
geceden daha zifiri ve ruhumuzun üzgün adımlarıyla….
……………….
oysa keşke kalpler kırıldığında veya incindiğinde yada sızladığında
yani çizilip baştan sona,
ağrısı katlanılmaz olduğu zamanlarda
uzanıp ellerimizle usulca yerinden çıkartabilsek onu
ve yerine daha hiç kırılmamış ve hiç incinip kanamamış
hani hiçbir kötü anın üzüntüsüyle üzerine tek tane yaş damlamamış
yani yepyeni yani parçalanmamış
ve kullanılmamış bir kalbi takabilsek söktüğümüzün yerine yine yavaşça
ve onla devam edebilsek hayata kaldığımız yerden
hiç bir anın birikmiş hüznü,
ve içimizde hiç bi yaranın sızısı hissedilmeden
ama olmaz…olmaz ki ne çare
kalbimizde biz gibi tek olanımızdır çünkü
yedeği olmayan, biriciğimizdir
ve bir ömür yoldaşımız, ikincisi bulunmayan en kıymetlimizdir…
ve aslında böyle olması çok daha iyidir belki de değişmesinden
çünkü belki de o kırıklar çiziklerle beraber
bi kalbin içine sığmış, sinmiş , yer etmiş
tüm duygulardır yani bizi biz yapan şeyler…
o kalp bizizdir belki de baştan sona
ve belki o izler bile değerlidir, tutunmaya çalışırken akıp giden hayata..
hem bi kalbin içinde sadece kırıklar ve yaralar yoktur ki değil mi ?
bir dolu sevinç sonra heyecan
ve ne çok coşku ve deli gibi attığı bi dolu mutlu an
sinip saklanmıştır içine,
sonra aşk,
sonra sevgi,
sızılarından kurtulalım diye onları da kıyıp terk edebilecek miyiz peki ?
gözden çıkartabilecek miyiz içimizi ısıtan bi dolu keyifli anın hatırasını ?
hani her kötü anda koşup saklandığımız,
hani ellerimizi uzatıp dokununca tekrar tekrar aynı sevinci yaşadığımız
hani mabedimiz kimi zaman, hani sığınağımız
vazgeçebilecek miyiz öyle kolayca hemen ?
o hatıralar ve birikmişlikler olmadan
kocaman bir boşlukla nasıl tutunacağız geri kalan yaşamımıza,
ve ne kadar biz kalabileceğiz bi ömrün içindekileri alıp dökünce ?
her kalp biriktirdikleriyle bi hazinedir oysa
ve evet yaralandığında çok acır
ve evet kırıldığında sızısı çok derindir
ama aslında sandığımızdan da güçlüdür kalplerimiz,
ve eşsiz ve büyülüdür de üstelik..
bi düşünün ;
bi kalptir ancak yanıp tükenince bile
küllerinden yeniden doğabilen tek mucizemiz….
ve sadece onun büyüsüyle mutluluktan uçtuğumuzu sanırız…
bir tek o taşır bizi bulutlara, hem sadece dokunmak ne kelime
sarılıp o bulutlara defalarca öperiz bile..
üstelik kocaman bir dünyayla bir dolu insanı sığdırırız da sevgiyle içine
hala sonsuz yerimiz varmış gibi hissederiz,
bize kalan geriye…
her kalp büyülüdür evet ve eşsizdir ve benzersiz
o yüzden kırıkları arasında kendimizi de kaybedip yitirmeden,,
yani bir yarayla kanayıp bi ömrü tüketmeden
ve bilerek onlarında bir değeri olduğunu,
hani ruhumuz yaşamdan bir şeyler öğrenirken
sarılmalıyız yükü ne olursa olsun
ve bilmeliyiz
tek ziyaretçisi biz değiliz “kırık kalpler yokuşunun”..
hem mutlaka bi yerinde hayat
bize gülümseyecektir nasılsa yeniden
ve yeniden kanat açacaktır yüreğimizde güvercinler
anlayacaksın işte o gün hayat böyle işte biraz
mutluluğun rüzgarı
usulca yanağını okşarken…
...
her an içinde bi sonrasını gizleyip
her yokuş mutlaka kendinden bıkar ve biter
sonra bir bakmışsın ki “özlem sapağından” dönmüş
çocuklar kadar mutlusun,
belli ki güzel bir şey olmuş
ve iyi şeyler neyse ki coşkusuyla kötülerini unutturmuş
ve işte içinde gezindiğin o keyifli yerin tabelasında şimdi
“güzel günler meydanını” yazıyormuş …
içte hüzün, gözde nem, yorgun ayaklarıyla her ruhun
aşinası olduğu bir caddenin
bin yıllık adıdır “kırık kalpler yokuşu”
ve herkesin uğrak yeridir zaman zaman
ve herkesin bir şekilde ezberi
bırakma kendini ne olur
şaşırma
ve sakın durma
yürü sonuna dek
her yol biter nasılsa..
zaten bir zaman sonra, anlarsın sıranın güzel günlerine geldiğini
işte aç o zaman kollarını iki yana
hani bir martı misali
sal kendini adında “keyif” geçen bi başka yola
ve unutma
her yokuş bir inişi de saklıyordur
herkese ve sana
en sonunda …
……………….