TÜRBÜLANS
TÜRBÜLANS
Bende bu gün türban takılacağım…
Çünkü türbanla yatar türbanla kalkar olduk…
Demek ki bu türban memleketin meselesi… Bazılarının dediği gibi suni gündem değil…
Çok detaya girmeyeceğim… Milletçe türbülansa girmiş durumdayız…
Sadece çok ama çok vahim bir iki konuyu hatırlatacağım…
1-İstanbul üniversitesi rektörü nün Türbanlı bir öğrenciye “hak ettiği notu veremem” demesi gerçekten bağnazlık değil de nedir…
2-Kendini sivil toplum örgütü temsilcisi olarak gören bir şahsiyetin Sıhhiye meydanındaki miting de “bizim evet demediğimiz bir şey olmaz” demesi densizlik değil de nedir…
3-Bu daha çok önemli Sayın Cindoruk Diyor ki” Bu türban Anayasa mahkemesine giderse Eşi türbanlı olan üyelerin davadan çıkması gerekir ki türban konusunda objektif karar çıksın”
Hukukçu olan ve sağ merkez partilerde zaman zaman emanetçi de olsa genel başkanlık yapmış bir siyasetçinin bu sözleri bize son zamanlardaki siyasi tablonun neden böyle olduğunu açıkça göstermiyor mu?
Cindoruk aradan geçen yıllardan ve bunca dersten sonra da, "Başörtülü öğrenciyi üniversiteye sokma girişimi, hukuku şeriata dayandırma hadisesidir" diyerek merkez-sağın neden AK Parti tarafından parsellendiğini, kendi dışındaki herkese bir nevi anlatıyor…
Cindoruk’un Demokrat Parti’ye genel başkan olması ihtimali belirdiğinde sevinmiştim.
Ama iyi ki bu gerçekleşmemiş.
Sayın Cindoruk bu söylemleri ile CHP’ye genel başkan adayı olarak ileri sürülmelidir.
Kamer Gencin Meclisi Şavak sanması ayrı trajik komik bir olaydı bence…
Bu konuda çok uzun yazmayacağım çünkü sabah akşam basında hep bu konu işleniyor bu aralar… Ama biraz uzun yazacağım, diğer köşe yazarlarının çok uzun yazılarına kızmama rağmen… Hani kıssalar vardır hisse alınsın diye, bende bir iki kıssa yazacağım alan alır almayana sözüm yok…
Bu olay 14 Ekim 1998’de kıtalar arası yolculuk esnasında gerçekleşmiştir.
Bir hanım, zenci bir adamın yanında oturuyordu. Hanım sinirliliğini belli edercesine, hostesten kendine başka bir yer bulmasını istedi. Hostes, tüm uçağın dolu olduğunu, fakat birinci sınıfta yer olup olmadığına bakacağını söyledi.
Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksinti ile olayı izliyorlardı. Bu kadının terbiyesizliğine değil, bir de birinci sınıfta yolculuğuna şahit oluyorlardı.
Zavallı adamcağız çok kötü durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti. Bu yüksek tansiyondaki durumda kadın, birinci sınıfta ve o adamdan uzakta bir yerde yolculuk yapabileceğinden dolayı tatmin olmuştu.
5–10 dakika sonra hostes kadının yanına gelerek; “Çok özür dilerim. Gerçekten de uçağın bu bölümünde yer yok. Birinci sınıfta yer bulduğum için mutlu oldum. Bu yeri ayarlamam biraz zamanımı aldı. Zira bu değişikliği yapabilmem için, pilottan izin almam gerekiyordu. Pilotumuz: “Hiç kimse, sorun yaratan bir diğerinin yanında oturma mecburiyetinde tutulamaz.” dedi ve izin verdi.”
Diğer yolcular kulaklarına inanamıyordu. Bu esnada kadın zafer kazanmış gibi yerinden kalkmaya hazırlandı.
Sonra hostes oturmakta olan zenciye dönerek; “Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için lütfen beni takip eder misiniz? Seyahat firmamız adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturma mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyoruz.”
Tüm yolcular hep birlikte, bu olayı iyi bir biçimde sonuçlandıran uçak personelini alkışlayarak tebrik ettiler.
O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışından dolayı ödüllendirildiler.
Uçak firması bu olayın arkasından aşağıdaki mesajı personellerinin görebileceği bir yere astı: “İnsanlar, onlara ne söylediğinizi unutabilirler. Onlara ne yazdığınızı da unutabilirler. Ancak insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.”
Kıssadaki mesajı umarım almışsınızdır… Başka bir hisse yazmadan geçemeyeceğim…
Doğu illerindeki bir ağanın en büyük zevki, kar üzerine çişiyle imzasını atmakmış. Bu nedenler kar yağmaya başladığı andan itibaren köyde hayvanlar dâhil hiç kimse sokağa çıkamazmış, kar biraz kalınlaşınca, ağa sırtına kürkünü giyer ve köy meydanına gelirmiş. Yanın da en yakın yardımcısı Hasso. Ağa sırtını köye doğru döner sonra sorarmış; "Ula Hasso, ahali bakiymi ? " Hasso cevap verirmiş" Evet, ağam, hepside bir olmuş, pencerelerden bakir. " Ağa çişiyle karın üzerine imzasını atarmış " Abdullah CİZRELİOĞLU" Sonrada bir nokta koyar ve sorarmış, "Hala Bakirler mi? " he ağam, hem bakirler hem de çılgın gibim alkışlirler " her sene aynı tören sürermiş. Aradan 7 yıl geçmiş Ağa yine, kar tuttuktan sonra, çıkmış köy meydanına sormuş hasso ya ahali bakiirmi ? he ağam, bakirler, köpekler, kediler bile camdadır. "Ağa" "Abdullah" diye adını, arkasından "CİZRELİOĞLU" diye soyadını yazmaya başlamış ki kala kalmış çünkü yaş gereği prostat. Halka rezil olmak var. Alçak sesle Hasso ya sormuş bakiirlermi ? He ağam, bakirler de, sen ne diye durdin öyle ? " ağa çaresiz, "Ula gel yanıma, arkanı dön ahaliye, tamamla şunu" diye emretmiş. Hasso bir an durmuş sonra çişini yapmaya hazırlanmış ve ağanın kulağına eğilip
Ağam demiş, Kırk yıldır kafama vurdin, salak dedin, sırtıma vurdin, aptal dedin. Ha bu kulun okumayi yazmayı sökemediki, ucuni tut da yazının devamını sen yaz…
İNSANLARI EĞİTMEZSEK TUTACAĞIMIZ GÜN YAKINDIR…