- 760 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kendine Yabancılaşmak: To be or not tö(v)be..!
Merhaba …
Kendimin gri aynasında irileşen gözlerle bütün bir geçmişi sorgularken, mütemadiyen cebimde taşıdığım sayfaya “Nupel” yazıyorum. Çoktan başlanması gereken bir yazının en güzel yerine yüreğimi koyuyorum şimdi. Cebimde, hazirandan kalma başak taneleri olmasa da yaşama ektiğim tohum taneleriyle yeniden yeşeriyorum. Gerekliliği, gereğinden oldukça gereksiz süslü cümlelere ayıracak yerim yok Nupel’de. Sadeliğiyle güzel…
Yeni bir sayfaya konu olmayacak ne yok ki? Ömrümün rahlesinde hesaplaştığım anılar. Anılarda aşınmış yüzler; yüzlerde, kayıtsız gülüşler… Daha kaç yangına hâr olabilir ki bu düşler…
Biz
Sonsuz bir karanlıktan geldik, yine sonsuz bir karanlığa gideceğiz...
Doğumu ve ölümü gördük; yaşarken ölümün soğuk yüzünü iliklerimize kadar hissettik. Sonra ölmemek için yaşamayı öğrendik… ve sevmeyi, ihaneti; ihanetin puslu atlasında aşınmış yüzleri gördük ara ara…
Büyürken, kendimizi öğrendik. Kendimizle barışık olmayı… Okumayı, yazmayı ve okuyup yazarken kendimizi yazmayı öğrendik. Hayatımızı bir roman; kendimizi ise eşsiz bir roman karakteri olarak gördük çoğu zaman. Düşlerimizi, bir yudum suya yeğlerken yıkımı da öğrendik… ve avutmak için kendimizi, “yıkılmam …” sözcüğünün büyüsüne verdik sağır kulaklarımızla… Kendimizi sevmekle bütün sorunlarımıza çözüm üretebileceğimize inandırdık kendimizi en çocuk halimizle. Nihayetinde kendimizi de sevmeyi başaramadık başkasını da… Kendimizle olduğumuz anları tavandaki bir noktaya bakmakla geçirdik. Seslere bir anlam biçmeye çalışırken aklımız, gözlerimizi unuttu ve gözlerin akla ihaneti ilkin orada belirdi. (…) ve gözlerin de artık beyne ihanet ettiğini öğrendik…
Yalnızlık. Yalnızlıkların sadece insanlarda görülmediğini, evlerin de en az insanlar kadar yalnız olduğunu öğrendik. Kavruk kederler sararken dört bir yanımızı, kendimize yetmeyi öğrendik sonra.
Renkli harflerle yalnızlığımızı yenmeye çalıştığımız da olmuştur karlı gecelerde; terli bir avucu sıktığımız da. Kendine yabancılaşan yüzlerdeki yorgunluğun kederini biriktirdiğimiz ceplerimizde kanlı mendiller çoğalırken, içimize aşk düştü. Aşk, içimize düştüğünde, çoktan gecekondu kayıtlarına geçmişti mahrem yalnızlıklar.
Rozerin
Yüzündeki acı tebessümüyle “nasıl mutlu olabilirim” sorusuyla cebelleşirken, onun gözlerindeki ışığı gördüm. İntihar karası ki intiharı öğrendik daha sonra. Düşlerimizi, umutlarımızı, kalbimizi bir ipin ucunda asmaktan zevk aldık. Kendimize kıyamadığımız için bütün bir duygu dünyamızı yok etmekten kendimizi alamadık.
Başka kollarda aradık çareyi, iç çarpıntıların yıkıcılığını aza indirgemek için. Asıl, çarenin çaresiz olduğunu öğrendik.
Aynı gecede birden fazla yüzdeki değişik ruh hallerini de gördük; aynı yüzde, onlarca ruh ifadesini de…
Gecenin soğuk kollarına mayışık bırakırken kendimizi, ölümü ilan eden soğuk bir ses duyduk pahalı bir telefonun hoparlöründen. Eldeki telefonun duvara çarpılmasını da gördük, şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyen ve sadece o an ağlaması gerektiğine kendini inandırmış yüzleri de…
Sahteliği öğrendik çok sonra…
Her şeyin sahtesini kullanır olduk. Sevginin, aşkın bile. Maskemizi hiçbir gece sevişmesinde çıkarmadık. Sustuk. Dinleyen taraf olduk derinden gelen sesleri işitebilmek için. Ve ışığı gördük. “Biraz daha ışık, lütfen..!”
Dönmeyi öğrendik. Bütün yaşanılanlara rağmen kendimize dönmeyi başardık. Kendimizle olmaktan zevk alır olduk. Yanıldık. Çare yine başka kollar…
(…)
Çok şey öğrendik ama affetmeyi öğrenemedik…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.