- 483 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SİVRİSİNEK SAVAŞÇILARI
Sivri Sinek Savaşçıları:
Sorunlar Karşısında Milli Duruş:
İnsanlar, toplu halde yaşayan sosyal varlıklardır. Yaşadıkları her dönemde bir takım sorunlarla karşılaşırlar. Sürekli kendisiyle çelişerek gelişen pek çok sorunların elbette bir takım sebepleri vardır. Sebeplerin başında bireyler gelmektedir. Bireyler, mensubu bulunduğu devletin kanunlarına ve nizamlarına uymayan eylemlerde bulunarak sosyal sorunların artmasına ve sosyal ahengin bozulmasına sebep olurlar. Sosyal ahengi bozan en önemli unsur; hak ve hukuk ihlalleridir. Sosyal sorunların ikinci sebebi; toplumsal düzeni sağlamak amacıyla çıkartılan yasaların veya kanunların caydırıcı olmaması ve halkın beklentilerine yeterince cevap verememe-sidir.
Ülke sorunlarını ortadan kaldırmak için şu üç hususa dikkat edilmelidir.
a-) Sorunların Türü: Sorunların çözümü için sorunların türü doğru tespit edilmelidir. Örneğin: Kapkaç ve gasp bir hırsızlık vakası mıdır, yoksa başka bir vaka mıdır? Kapkaç ve gasp, bir kişiye ait olan parayı veya eşyayı zorla veya hissettirmeden alıp kullanmaktır. Eylem yapısı itibariyle birbirlerinden farklı olsa da aynı amaca yönelik olduğu çok açıktır.
b-) Sorunların Kaynağı: Sorunları doğuran ve artıran sebepler doğru tespit edilmelidir. Örneğin: Bir toplumda hırsızlık sürekli artıyor, insanların can ve mal emniyeti ortadan kalkıyorsa; sorunun temelinde işsizlik mi yatmaktadır, yoksa hırsızlık örgütsel bir hal mi almıştır?
c- Sorunların Çözümü: Sorunların çözümünde ilk iki aşamada doğru adımlar atılmalıdır. Bu yapıldığında sorunların kaynağından çözülmesi gerektiği sonucuna varılır.
Hırsızlığı, gaspı ve kapkaçı aynı kanun maddesi çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Aç kaldığı için fırından ekmek çalmak zorunda kalan işsiz bir kişinin yakalandığında sosyal ve ekonomik şartları göz önünde bulundurulmalıdır. Bu kişinin, hırsızlığı meslek haline getirenlerle aynı kefeye konması devletin ‘Adil’ olma özelliğine aykırı olacaktır. Hırsızlığı, gaspçılığı ve dolandırıcılığı meslek haline getiren kişilere hak ettikleri cezaların verilmesi toplum düzeni açısından şarttır. Bu tür işlerle varlıklarını sürdürmeye çalışan kişiler bilmelidir ki; yakalandıklarında yıllarını cezaevlerinde geçirecek ve hayatları dört duvar arasında mahvolacaktır.
Şayet hırsızlık, işsizlik sebebiyle artış gösteriyorsa; hükümetin iş sahaları açması ve işsizleri meslek sahibi yapmak için bir takım düzenlemelerde bulunması gerekir. Günümüzde bu tür çalışmalar yapılıyor olsa da geniş kapsamlı olmadığından sorunları ortadan kaldırmaya yeterli olamamıştır.
Ülkemizde ekonomik sıkıntılar; ülkeye giriş yapan sıcak para (Global Sermaye) ile aşılmaya çalışılıyorsa, burada biraz durup düşünmek gerekir. Zira sıcak para; ülkemize giriş yaptığında direkt olarak borsaya girer. Bir süre içerisinde faizlenir ve para sahipleri faizlenen paralarını alıp, giderler. Ülkemize tek kuruş vergi ödemezler. Ayrıca sermaye sahipleri herhangi bir yatırım amacı da gütmezler. Dolayısıyla giriş yaptığı ülkemizi soyup, soğana çevirirler. Durum böyle olunca; ülkemize giriş yapan sıcak paranın varlığı ile ekonominin parasal yönden herhangi bir sıkıntı-sının olmadığını iddia etmek halka yanlış bilgi vermekten öteye geçemez!
Ülkemizin kazanımlarını küresel sermayeye devrederek ekonomiyi düzlüğü çıkartmanın hiçbir mantığı yoktur. Zira satmak üzerine kurulmuş ekonomik bir düzen, satılacak herhangi bir kurum veya kuruluş kalma-yınca iflas edecektir. Bu tür tedbirler; siyasi ikballerin devam etmesi amacıyla alınmış, geçici tedbirlerden ibarettir.
Ülkemiz, tarım ve hayvancılık ülkesi olduğu halde; ekonominin yanlış uygulanması sonucunda dışa bağımlı hale gelmiştir. Burada durup bir miktar düşünmek gerekir. Ülkede tarım ve hayvancılık, AB macerası sonucunda bu hale gelmiştir. Durup düşündüğümüzde, AB ülkelerinin hem tarımımıza ve hem de hayvancılığımıza kota uyguladığını rahatlıkla görebiliriz. Aksi halde AB üyesi olamayacağımız Avrupa ülkeleri tarafından siyasi iradelerin kulağına özellikle fısıldanmıştır!
Ülkemize sıcak para sokan sermaye sahiplerinden belirli miktarlarda para alınarak ülkeye para girişi sağlanabilir. Yatırım amacıyla gelen sermaye sahiplerinden; kurulacak fabrikalarda veya işletmelerde Türklerin istihdam edilmesi sağlanmalıdır. Bu tedbirler, ülkemizdeki işsizliğin azalmasına katsı sağlayacaktır.
Ülke olarak kalkınmak için öncelikle bölgesel kalkınmaya hız verilmelidir. Ülkemiz, yedi bölgeden oluşmaktadır. Her bölgenin coğrafi ve ekonomik özellikleri vardır. Örneğin: Hayvancılığa elverişli bölgelerimizde hayvancılık ciddi şekilde canlandırılmalıdır. Hayvan ürünlerinden; et, süt, deri sanayi kurulabilir ve bölge insanının istihdam edilmesi sağlanabilir. Fabrika-laşmalar, bölgede işsiz sayısının azalmasını sağlayacaktır.
Pamuk üretimine elverişli bölgemizde vardır. Bu bölgemizde, pamuk üretimi teşvik edilmeli ve pamuk ürünlerinden kumaş üretebilecek fabrikaların kurulması sağlanabilir. Bu bölgedeki fabrikalaşmalar, bölgenin işsiz sayısının azalmasını sağlayacaktır.
Fındık, tütün, çay, zeytin vs. yetişen bölgelerimizde de fabrikalar kurulmalı, bölgenin kalkınması sağlanmalıdır. Fabrikalaşan bölgelerimizde işsiz sayısı azalacaktır.
Verdiğimiz örneklere ek olarak; yeraltı madenlerimizin yabancı sermaye sahiplerine satışı bir an evvel durdurulmalı, yerli sermaye ile madenler-mizin işletilmesi sağlanmalıdır. Böyle bir proje hayata geçirilirse; fabrikalaşmalar başlayacak ve bölgedeki işsiz insanlarımız kurulan fabrikalarda işçi, mühendis veya yönetici olarak çalışacaktır. Dolayısıyla bölgedeki işsizlik sorunu ortadan kalkarken; bölgesel göçlerinde önüne geçilecektir.
Cumhuriyet döneminden günümüze kadar, köklü bir toprak reformunun yapılmadığını biliyoruz. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizde halen ağalık ve şeyhlik hüküm sürmektedir. Bu bölgemizde devletin kanunlarından çok ağaların ve şeyhlerin kanunları geçerlidir. Devletin, bu bölgede ağalık ve şeyhlik sistemini yıkıp, bir avuç ağanın elinde bulunan toprakları halka dağıtması gerekir. Bu reformlar hayata geçirildiğinde bölgesel kalkınmayla birlikte işsizlik sorunu çözülecek ve bölgesel göçler de duracaktır.
Ülkemizde neredeyse her gün öğrenci olayları meydana gelmektedir. Öğrencilerden öğrendiğimize göre; eylemlerin asıl sebebi öğrenci harçla-rının kaldırılması ve eğitimde adaletin sağlanması yönünde. Bu sorunu çözebilmek için öğrenci konsey başkanlarını Çankaya Köşkü’ne çağırarak onları dinlemek maalesef çözüme katkı sağlamamıştır. Siyasi iradenin öğrenci sorunlarını çözmesi için mutlak surette harçları ya tamamen kaldırmalı, ya da öğrencilerin ödeyebileceği asgari düzeye çekmelidir. Görebildiğimiz kadarıyla siyasi irade, bataklığı kurutmak yerine maalesef sivrisinek avcılığı yapmayı tercih etmiştir.
Verilen örneklerden de anlaşılıyor ki; ülkemizde bir takım sıkıntılar yaşanıyor. Son örneklerdeki sıkıntıların aşılabilmesi için suni çözümleri bir tarafa bırakıp, işin hakikatiyle uğraşmak gerekir. Bana göre o hakikat; AB macerasında bu kadar taviz kar olunmamalı. Ülkemizin ve milletimizin istikbali için bize lazım olan her ne var ise; kendi ülkemiz içerisinde değerlendirmeliyiz. Hayvancılıkta ve tarımda dışa bağımlı olmayı asla kabul etmemeliyiz. Zira Türkiye hem tarımın, hem de hayvancılığın yaygın olduğu bir ülkedir. Ülkemiz, bu güçlü ekonomik yapısıyla ekonomisini ayak-ta tutabilir; hatta tarım ürünlerini, küçük ve büyük baş hayvanlarını ihraç etmek suretiyle ülkemize ciddi döviz girişleri sağlayabilir. Elde edilen dövizler, tarımcılığa ve hayvancılığa harcandığında görülecektir ki; hem tarımımız ve hem de hayvancılığımız hak ettiği yere gelecektir. Ne acıdır ki bu tedbirler rafa kaldırılmış, sonuç itibariyle de tarımcılığımız ve hayvancılığımız iflas etmiştir! Hükümetin, Kurban Bayramı öncesinde Urugu-ay’dan ithal ettiği Angus türü büyük baş hayvanlar, ülkemizde hayvancılığın iflas ettiğinin çok acı bir örneğidir.
Şayet bir toplumda bir takım rahatsızlıklar hızla gelişiyor ve toplum değerlerini temelinden sarsacak boyutlara ulaşıyorsa, işte o zaman akıllarda şu şüpheler oluşmaya başlar:
—Yöneticiler bilgisizdir veya beceriksizdir.
—Yöneticiler, makam ve mevkilerini kişisel amaçları doğrultusunda kullanmıştır.
—Yöneticiler, sorunları görmezden gelmiştir veya günübirlik çözümler üretmiştir.
—Yöneticiler, halkın isteklerine ve düşüncelerine sırt dönmüş, bir takım iç ve dış güçlerin etkisinde kalmıştır. Bu örnekleri çoğaltarak sıralamak mümkündür.
Bugüne kadar sıkıntılarımız çözüme kavuşmamış ise; bunun sebebi, siyasi iradelerin yukarıda vermeye çalıştığım üç bilimsel kurala asla riayet etmemiş olmalarıdır.
Ülkemizin gündeminden hiç düşmeyen konuları ele alan bu makalemi yazarken; eksiğimin, fazlamın, yanlışımın ve doğrularımın olabileceğini düşünüyorum ve ülkemizin sorunlarını ancak vizyon ve misyon sahibi güçlü siyasi liderlerin ve ekonomistlerin çözeceğine inanıyorum.
Halit Durucan
Emekli, yazar
[email protected]