- 1077 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
DOBRA DOBRA
Özel televizyon kanallarından biri olan Kanal M’ nin ana haber bülteninden sonraki kuşağında, “Hülya Sevinç ile dobra dobra “ adlı bir söyleşinin duyurusu alt yazı olarak geçiyordu. O saatte, televizyonun karşısına geçen yüzlerce kişiden çok az kişinin dikkatini çeken bu alt yazı, tesadüf eseri bir sırrı ortaya çıkaracaktı.
Programın sunucusu olan Hülya Sevinç, yayın akışını diksiyonu, kültürü ve sempatik tavırları ile yaklaşık üç yıla yakın bir süredir, reytingleri günden güne artırarak, başarıya ulaşmış biriydi. İşine önem veriyor ve konuk edeceği ünlüler ile ilgili soracağı sorularla ilgili bilgileri topladıktan sonra programda, sohbet eder gibi söyleşi yapıyordu. İlk programını, bir stüdyoda yapmıştı. Sonraki dönemlerde, bu sohbetin çok yapay olduğunu düşünerek, yayın yönetmenine, seyircilerin de katıldığı bir programın daha çok dikkat çekeceğini söylemiş ve bu makul görülerek, seyirciler de davet edilmeye başlandı.
Her program öncesi ilk günün heyecanını yaşardı. Kıyafetlerini özenle seçer, konuşmasını tekrar gözden geçirir, makyajı ve saçını yaptırdıktan sonra stüdyoya geçerdi. Yine her zamanki gibi heyecanlıydı. Mesleğinin güzel bir tarafı da, bir sürü ünlü kişi ile birebir sohbet etme imkanı bulmuş ve onları yakından tanımıştı.
Bu akşam ağırlayacağı konuğu ise son dönemlerde yıldızı ışık hızıyla parlayan ses sanatçısı, aynı zamanda dizi film oyuncusu, Gülşah Ozan’ dı. Şöhretin basamaklarını hızlı bir şekilde tırmanmasına rağmen medyada göze çarpmamış, sade bir yaşantısının olması değerini arttırıyordu.
Programın başlamasına saniyeler kalmış, salondaki seyirciler yerlerini almıştı. Sadece, Gülşah Ozan’ ın gelmesi bekleniyordu. Işıklar yanmış ve tam o sırada stüdyonun kapısında, Gülşah Ozan göründü. Salondaki seyircilerin alkışlarına, eğilerek selam verdikten sonra program sunucusuyla tokalaştıktan sonra yerine oturdu.Programın tanıtılmasından sonra sohbete başladı Hülya Sevinç.
- Hoş geldiniz Gülşah Hanım. Öncelikle, programımıza katıldığınız için teşekkür ederim. Sizinle bu programda, dobra dobra her şeyi en ince ayrıntısına kadar konuşacağız.Buradaki seyircilerimize ve bizleri ekranlarının başında seyreden seyircilere kısaca tanıtabilir misiniz ? Gülşah Ozan kimdir ? Nerede doğdu ?
- Hoş buldum Hülya Hanım. Bana bu imkanı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Kendimle ilgili sizlerle paylaşacak bir bilgim var sayılmaz. Ben, yetimhanede büyüdüm. O yüzden de nerede doğdum, annem kimdir ? Babam kim, aslen nereliyim bilmiyorum. Bilmeden, kanayan yarama dokundunuz. Biliyorsunuz, ben medyayla bugüne kadar bilgi paylaşmadım. İlk kez size yapıyorum bu açıklamaları. On sekiz yaşıma kadar bir yetiştirme yurdunda kaldım. Şansım yaver gitti. Katıldığım bir ses yarışmasında birinci olunca, plak şirketlerinin dikkatini çektim. Bu zamana gelene kadar da çok emek harcadım. Benim arkamda, bana şan dersleri aldıracak bir ailem olmadı.
- Yetiştirme yurdunda büyüdüğünüzü söylediniz. Orada büyüyen bir çocuğun hislerini en iyi anlayanlardan biri olmalısınız. Oradayken neler hissederdiniz ?
- Oralar çok farklı Hülya Hanım. Sevgi açlığı çeker oradaki çocuklar. Yüzlerinde, hiç gitmeyen bir acı gülümseme saklıdır. Anne ve baba özlemi vardır minicik yüreklerinde. Başlarının okşanması onlar için en güzel hediyedir. Rüyalarında annelerini görürler. Sımsıkı sarılırlar. Rüya bitip uyanınca, koyu bir karanlığa uyanırlar. Aradıkları tek şey sevgidir. Bulamazlar…
- Anladığım kadarıyla, çok zor bir çocukluk geçirmişsiniz. Yine de bu zorluklar sizi yıldırmamış, güçlendirmiş. Peki, hiç ailenizi bulma isteği duydunuz mu ?
- Evet, çok zor günler geçirdim. Orada, ailesinden çeşitli nedenlerle ayrılmak zorunda kalan çocuklar vardı. Anne ve babalarını anlatırlardı. Özlem duysalar da, anlatacakları anne ve babaları vardı. Benim anılarım bile yoktu. Sanki, gökten zembille inmiştim dünyaya. En çok üzen de oydu beni aslında. Bulmayı çok istedim. Hala da istiyorum. Araştırma yaptım. Beni yetiştirme yurduna teslim eden kişinin adı ve soyadı var sadece.Çok zayıf bir olasılık…
- Olmayacak şey yoktur Gülşah Hanım. Geriye dönüp baktığınızda, bunu çok daha iyi görebilirsiniz. Sizin hikayeniz beni çok etkiledi. Bizim aracılığımızla belki yakınlarınıza ulaşma imkanı olabilir mi diye düşündüm. Belki şu anda, televizyonu başında sizin yakınlarınıza ulaşacağımız biri seyrediyordur. O ismi paylaşmak ister misiniz ?
- Paylaşmakta bir sakınca görmüyorum. Sadece bir tek ricam var. Sırf benim ünlü bir kişi olmamdan nemalanacak kişiler aramasın lütfen. Ne beni yorsunlar, ne de kendilerini. Samimi bir şekilde söylüyorum bunu,ismini vereceğim kişileri tanıyanlar ya da kendileri beni arayabilirler. Ben, kim olduğumu öğrenmek istiyorum. Geçmişe dair kimseyle bir kavgam yok. Bana ulaşabilecekleri telefonu vermek istiyorum. 0 505…………. Adı ve soyadı : Mehmet Çalışkan
- Sizi çok iyi anlıyorum Gülşah Hanım. İnşallah ailenize ulaşırsınız. Biraz da sanat hayatınızdan söz etmek istiyorum. Çok yetenekli bir ses sanatçısınız. İlerideki hedefleriniz nelerdir ?
- Yeteneğimi geliştirmeye çalışıyorum. Galiba bu ses de Allah tarafından bana bahşedilen bir armağan olsa gerek. İlerideki günlerde, bir projeye başlayacağım. Bir CD Çıkartacağım. Onun çalışmaları var. Tek amacım, Türk halkına müziği sevdirmek ve uzun yıllar, hatıralarında yer alabilmek. Para da pul da, şöhrette pek gözüm yok.
- Sanıyorum, dizi film oyunculuğu da devam edecek. Her teklifi kabul etmediğinizi biliyorum. En çok hangi dizilerde rol almayı seviyorsunuz ?
- Evet, seçiciyim o konuda. Genelde aldığım roller, hayatın içinden, sade vatandaş rolleri. Galiba daha yakın olduğum için daha başarılı oynuyorum o karakterleri.
- Sizi tanımak ve sohbet etmek imkanı bulduğum için çok şanslı hissediyorum. İnşallah, en kısa sürede ailenizi bulursunuz. Çalışmalarınızda da başarılar diliyorum.
- Teşekkürler Hülya Hanım. Benim için de zevkti.
Bir programın sonuna daha geldik sevgili seyirciler. Bir dahaki programda, dobra dobra konuşabilmek dileğiyle iyi akşamlar diliyorum. Sevgiyle kalın, hep bizimle kalın….
Yavaş yavaş dağılan seyircilerin ardından, ışıklar söndü. Set ekibi, stüdyodaki eşyalarını topladı. Bir gece daha bitmiş ve reyting ölçer harekete geçmişti.
O programdan sonra neredeyse yüze yakın ihbar telefonu geldi Gülşah’a. Çoğunun amacı belli oluyordu telefondaki konuşmasıyla. Sadece o telefonlardan beşinin ihbarını ciddi buldu ve araştırmaya başladı. Her gittiği yerde hayal kırıklığına uğruyor ve anlatılan hikayenin yapaylığı dikkatini çekiyordu. Bu şekilde dört ihbarcının verdiği adresten eli boş döndü. Beşinci kişiyi aramakta tereddüt ediyordu. Arayanın bir kadın olması daha inandırıcı geliyordu. Telefonda, “ Sizin verdiğiniz isimdeki kişiyi tanıyorum. O kişinin yıllar öncesinde bir yakınına doğum yaptırmıştım. O bebeğin, siz olma ihtimaliniz çok yüksek. Lütfen bana inanın. Benim hiçbir menfaatim yok. Sadece, izlediğim programdaki haliniz beni çok etkiledi. “ Dediğinde, doğru bir iz üzerinde olduğunu hissetti. Ertesi günü telefondaki kadının verdiği adrese doğru yola çıktığında heyecanlıydı.
Adresi buldu ve kapıyı çaldı.Kapı açıldığında, elli- elli beş yaşlarında, beyaz saçlı, hafifçe tombul bir kadın çıktı karşına.
- Merhaba !Ben,Asiye Hanım’ı arıyorum.
- Benim. Aaaaaa inanmıyorum. Sizsiniz ? Gülşah Hanım, bu kadar çabuk geleceğinizi tahmin etmiyordum. Buyurun lütfen içeriye girin. Konuşacaklarımız çok uzun sürecek.
İçeriye girdiğinde, zevkli bir şekilde döşenmiş olan salona geçtiler. Her tarafa antika eşyalar serpiştirilmişti.Biraz sohbetin sonunda, esas konuya gelmişlerdi.
- Asiye Hanım, telefonda konuştuğumuz şeylere aklım takıldı. En baştan anlatmanın mümkün mü ?
- En başından anlatacağım size bildiklerimi. Ben, ebeydim. Bir doğum için sabaha yakın evimden çağrılmıştım. Bebek doğdu. Aileyi de çok iyi tanıyordum. Sağır ve dilsiz bir kızları vardı. Aklı başında da değildi üstelik. Öylece dolanırdı köyün içinde. Bir süre sonra, beni çağırdılar eve. Kızlarını muayene etmemi istediler benden. Muayenenin sonunda, hamile olduğunu anladım ve söyledim. Üstelik doğuma da üç ay kalmıştı. Annesi mahvoldu. Yerden yere attı kendini. Kendine lanetler okudu. Yapan kişiye, ağıtlar yaktı. Yapacak bir şey yoktu. Kürtaj için süreyi çoktan geçirmişlerdi. Bana o gün söz verdirttiler. Kimseye bahsetmemem için. Tabii ki sır olarak kalacaktı. O günden sonra bir daha sokakta görmedim Seher’ i. Bir de doğumda gördüm. Doğum yaptığının farkında bile değildi. O gece anlamıştım o bebeğin o evde kalamayacağını. Doğumun sonunda, annesine ; “ Halime Teyze, bebeğe sahip çıkacaksınız değil mi ? “ diye sorduğumda, bakışlarını yere indirdi ve yüzüme bakmadan “ A kızım, benim elimde mi ? Kız zaten garip, biliyorsun. Soysuzun biri kirletmiş. Bize de anlatamadı garibanım. Bilseydik doğar mıydı bu bebe ? Buralar küçük yer. Elin şerefsizinin yaptığı pisliğin hesabını bizden sorarlar. Hadi hepsine göğüs gerelim. Ya sonrası ? Kendini bilmiyor ki; bebeğine baksın. Biz gözümüzü yumunca, abisi bakacak ona. O bebeği nasıl sığdıracak. Babası kararı verdi zaten. Yetimhaneye gönderecek. Ah gözü kör olasıca şerefsiz namus düşmanı. Bir elime geçirsem, nacakla doğrarım. Kim olduğunu bile bilmiyoruz. Kimden hesap soralım ? “ Anlamıştım durumu. Çaresizlik içinde ağlıyordu. Üzülmüştüm.Doğumdan sonraki gün gittiğimde bebek yoktu orada. Seher, sanki hepsini hissetmiş gibi öylece bakıyordu yattığı yerden yüzüme. Üzgündü sanki. Bir daha da hiç çıkmadı ya da çıkamadı evden. O köyde biraz daha çalıştım. Sonra da buraya tayin oldum. Dostlarım var ama o köyde. İstersen gidebiliriz o köye… O isim de Seher’ in abisinin ismidir zaten.
- Trajik bir hikaye. Ben olayım ya da olmayayım gitmek istiyorum o köye. Müsaitseniz şimdi de gidebiliriz. Arabam dışarıda. Ne kadar zamanda gideriz oraya acaba?
- Kırk beş dakika sürer. Gidebiliriz.
Köye girdiklerinde, yanında oturan Asiye Ebe heyecanlanmıştı. Uzun süredir gelmemiş olmalıydı.Her ayrıntıyı anlatıyordu ona. Eski halini ve şimdiki haline bakarak. Bir evin önüne gelince;
- Gülşah Hanım, burada durur musunuz ?
Arabadan indiler ve evin kapısına geldiler. Bahçedeki sedirde oturan yaşlı kadın onları görünce meraklı gözlerle bakmaya başladı. Yanına yaklaştıklarında, gözlerini kısarak , tanımaya çalıştı bir müddet. .
- Ayşe abla merhaba ! Beni tanıyamadın galiba? Ben, Asiye Ebe.
- Asiye Ebe ‘ mi ? Asiye Ebe, nereden aklına düştüm. Çok sevindirdin beni. Hoş geldin. Geç otur şöyle. Kızın mı yoksa ? Evlendin mi ? Geç kızım otur, ayakta kalma.
- Evlendim. Bir oğlum var. Eşimi kaybettim. Oğlum da başka bir şehirde yaşıyor. Kızım değil ama kızım gibi seviyorum.
- Karnınız aç mı ? Biraz soluklanın da, sofra hazır ederim ben size.
- Yok aç değiliz. Hasret gidermeye geldim. Sağ olsun, Gülşah kızım getirdi beni buraya. E anlat Ayşe abla, nasılsınız? Büyükler sağ mı ? Mehmet Abi nerede ?
- Asiye, kaynanam ve kaynatam sizlere ömür, çok oldu onlar öleli. Seher’ i tanıyordun. Onu da beş sene önce kaybettik. Çoluk çocuk da şehirde çalışıyor. Biz, ikimiz kalakaldık bu köyde. Yıllarca, Seher’ e baktım. Acılar içinde öldü. Hem kendi çekti hem de bize çektirdi. Son zamanlarda, sahip çıkamaz olmuştuk. Odaya kilitliyorduk. Allah, en sonunda kurtardı onu acılarından. Mehmet ağabeyinde gelir birazdan. Namaza camiye gittiydi.
- Çok çekti garibim çok. Çileli bir yaşamı olmuş. Ayşe abla, bir şey soracağım.Ebesiydim ben. Doğumdan sonra bebek kayboldu. O bebeği hangi yurda verdiler ?
- Ah Asiye Ah ! Ben unutabildim mi sanıyorsun ? El kızıydım ama bir yürek taşıyorum. Üstelik ben de bir anneydim. Çaremiz yoktu? El gün içine çıkamayacaktık. O şekilde, olay kendi aramızda unutuldu gitti. Bebeği bildiğim kadarıyla…………. Yetimhanesine verdi benim bey. Bazen aklıma gelir, vicdanım acır. Konuşamayız bile o konuyu. Yüreğimizde, yıllardır kor ateş gibi yanar durur.
- Kolay mı Ayşe abla! O çocuğun yaşadıkları, hele Seher’ in hisleri. Düşünemese de hissetmiştir bütün bunları.
- Hissetmez mi ? Bebek gittikten sonra çok değişti. Saldırgan oldu. Konuşamıyor ve duymuyordu ama hareketleriyle isyan ediyordu sanki kaderine.
- Mehmet Ağabey gecikecek galiba. Ben sonra gene gelirim. Seher’ in mezarını ziyaret etmek istiyorum. Mezarı, ne tarafa düşüyor ?
- Mezarlığı bilirsin. Batıdan gir, biraz yürüdükten sonra görürsün zaten. Mehmet’ i bekleseydiniz ? O da sevinirdi seni görünce.
- Biz gidelim hava kararmadan. Allah ısmarladık Ayşe abla.
Arabaya bindiklerinde, ikisi de suskunluğunu koruyordu. Mezarlığa geldiklerinde, sessiz bir şekilde mezarlığa girerek, taşlardaki isimleri okumaya başladılar. En sonunda Gülşah, aradığı kişiyi bulmuştu.
Başına çöktü. Hiç tanıyamadığı annesinin kurumuş toprağını, gözyaşlarıyla ıslattı.
BİR ÖYKÜ İÇİN TAM DOKUZ AYRI KURGU YAPMIŞTIM. O KURGULARDAN BİR TANESİDİR. SEVGİLERİMLE
YORUMLAR
:))) Bir kurgunda ben de saklı canım.
Ben iki kurguyu okudum, ikisi de mükemmel...Senin kaleminden çıkanları okumayı seviyorum. Tabi kaleme dökülenler de yürekten geliyor...
Gülşah en azından nerde geldiğini, kim olduğunu öğrendi... Ölene kadar "ben kimim?" diye sormayacak...
Sevgilerimle canım..
Bu arada gözün aydın, kzınla bol bol hasret giderin, kızını da öpüyorum...
Evet! Ne yazık ki her insanın ayrı bir dünyası var!..
Şarkıcı Gülşah Ozan da içimizden biri neden olmasın. Yaşanan bir gerçek bana göre...
Ne kadar dramatik de olsa realistce bir yaklaşım.
Böyle öyküler,ne kadar dramatik de olsa okuması çok hoşuma gidiyor.
Yüreğine sağlık yazar arkadaşım. Sen hep yaz e mi!..
Selam,saygılar ve sevgiler...